Öğretmen Olmanın Dayanılmazlığı
244 ve 1334… İlk bakışta bu sayılar çok anlamlı gelmiyor olabilir ama bunlar eğitim sistemimizdeki en temel sorunların sayısal karşılıklarıdır.
244: Münhal ilan edilen öğretmen ihtiyacımız. Öğretmen ihtiyaçlarımız gösteren rakam gerçekten bu mudur? Ülke genelini kapsayan bir okullaşma planımız var mı? Hangi kademede ve hangi tür okula ihtiyacımız olduğunu belirledik mi? Örneğin meslek lisesine ihtiyacımız yok mu? Kısacası hangi kademede, hangi kapasitede, hangi alanda hizmet vermesi gerektiğini planlamadan ve nasıl bir okula ihtiyacımız olduğunu belirlemeden biraz da iş insanlarının yönlendirmeleriyle yaptığımız yeni okullar öğretmen istiyor. Ortaöğretim kademesinde branşlar arasındaki ders yükü dağılımının adaletsizliğini ortadan kaldırmak için öğretmene ihtiyacımız var. Medya okuryazarlığı, kodlama, girişimcilik, insan hakları ve demokrasi gibi disiplinleri sisteme entegre etmemiz için öğretmene ihtiyacımız var. Evet birçok nedenden dolayı öğretmene ihtiyacımız var. Ancak bu 244 sayısının bir planlama sonucunda ortaya çıkan ihtiyaçlara yönelik olarak belirlendiğini söylemek çok zor.
1344: Öğretmen olmak için başvuruda bulun aday sayısı. Öğretmenlik çoğu zaman kamuya kısa yoldan girişi olarak görülse de bu rakam diplomalı genç işsiz sayımızın nedenli kabarık olduğunun ispatı niteliğindedir.
Aslında bütün bunların temelinde öğretmenlik meslek statüsünün erozyona uğramış olması yatmaktadır. Toplum, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını her geçen gün düştüğünü hissetmektedir. Çünkü, ortaya konan eğitim-öğretim yaklaşımları, plansız programsız uygulama ve politikalar öğretmenlik mesleğini önemsizleştiriyor, sıradan bir meslekmiş algısı yaratıyor. Öğretmenliği, herkesin yapabileceği bir meslekmiş gibi yorumlanmasına neden oluyor.
Ne rastgele seçilmiş bir bölümü bitirmekle öğretmen olunur, ne de sınavlarda yüksek not almakla... Korku ile bakan gözleri, geleceği kuracak umutlu bakışlara çevirmektir öğretmenliğin tılsımı ve ne yazık ki bozulmaya yüz tutmuştur bu tılsım…
Nitelikli eğitim sistemlerinin en önemli özelliği sistemdeki öğretmenlerin entelektüel birikimleridir. Çünkü bu birikimler eğitim sistemini beslerler. Oysa biz de öğretmen, memurlaştırılmıştır...
Öğretmenin görevini sadece müfredattakini öğretme olarak algılıyoruz. Ve işte o andan itibaren onu memurlaştırmaya başlıyoruz. Oysa öğretmenin, müfredatta yazmayan ama öğrencilerinin gelişimlerinde ve kişiliklerinin oluşmasında müfredatta yazanlardan daha önemi olan bir öğesi var. O da öğretmenlerin kendi entelektüel kişiliğidir. Bu kişilik onu önemli bir rol model, sınıf içerisinde bir eğitim lideri haline getiren yegane unsurdur…
İşte bu yüzden öğretmenlik farklı ve önemli bir meslektir. Öğretmenler, kendileri öğrenci oldukları dönemdeki gibi öğretemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Ancak bu anlamdaki kalıplarını kıramıyorlar. Bu yüzden de ne eğitim sistemimizde ne de okullarımızda o yıllardan bugüne değişen bir şey yok...
Kuşkusuz yapılması gerekenlerin ne olduğunu söylemek, eğitime baktığınız pencereden neleri gördüğünüzle yakından ilişkilidir. Ancak işe, öğretmenlik mesleğinin statüsü yükseltmekle başlamalıyız. Bunun için de ülke geneli için bütünlüklü bir okullaşma planı oluşturmak, bu plana göre ortaya çıkacak öğretmen ihtiyacını karşılamak için hem hizmet öncesinde hem de hizmet içinde sürekli ve yaşam boyu bir eğitim mekanizmasında olmasını sağlamaktır.
Kısacası esas olan öğretmene yatırım yapmaktadır. Çünkü en iyi okulu, en iyi kitabı, en iyi müfredatı da kursanız her şey öğretmeniniz kadar iyidir.
Anlayana Gülmece
İlk Kim Buldu?
Rus fizikçiler yerin 100 metre altında bakir tel bulduklarını, bunun ise atalarının bundan 1000 yıl öncesinde telefon şebekelerinin olduğunu kanıtladığını duyurdular.
Bu olaydan 1 hafta sonra Amerikan gazetelerinde ilginç bir manşet. Amerikan bilim adamları yerin 200 metre altında 2000 yıl öncesine ait fiber optik hatlar bulduklarını, bunun ise, Amerikan toplumunun Ruslardan 1000 yıl öncesinde gelişmiş dijital haberleşme sistemleri olduğunu söylediler.
Bir hafta geçmeden Türk gazetelerinde yeni bir manşet. Türk bilim adamları yerin 500 metre altına kadar kazdıklarını ve hiçbir şey bulamadıklarını, bunun ise atalarının 5000 yıl öncesinde cep telefonu ve kablosuz iletişim sistemlerine sahip oldukları sonucuna vardılar.
Biliyor muydunuz?
Casus Olabilmek
İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD’de casusluk yapan bir Alman, ABD’nin silah ve cephane üretimini Amerikan hükümetinden daha doğru bir şekilde hesaplamıştı. Casusun, akla gelebilecek casusluk oyunlarından hiçbirisine başvurmadığını, Amerikan yetkilileri savaştan yıllar sonra öğrendi… Alman casusun tek bilgi kaynağı Amerika’da herkese açık olan kütüphanelerdi. Yaptığı tek şey; o günkü gazetelerde yer alan haberlerden yolara çıkarak bilimsel yöntemi kullanmaktı.