Okan Ersan; “Kıbrıs’ı tanıtmanın yolu sanattan ve spordan geçiyor”
“Bana büyük bir haksızlık yapıldı. Babamı kötü göstermeye çalışırken, beni harcadılar. Oysa ben bir sanatçıyım, duygusal bir insanım. Bir kişi bile bana kötü bir söz etse üzülürüm. Ancak zaman içinde herkes neyin ne olduğunu anladı.”
Simge Çerkezoğlu
Okan Ersan çok önemli bir müzisyen, besteci ve gitarist… Stüdyosunun kapılarını, bir anlamda mabet denilebilecek kadar özel olan alanını, bizim için araladı. Ben bir adam ama iki hayat tanıdım. Bir yanda dünyaca ünlü, binlerce kişiye konserler veren, internet sayesinde yüzbinlere ulaşan bir sanatçı, öte yanda Kıbrıs’ta hepimize benzer bir hayat yaşayan, memleket gailesi taşıyan bir eğitimci vardı. Bu hayatların ortak yanı ise bitip tükenmeyen üretme isteğiyle, benimsenen gösterişsiz yaşam tarzıydı…
Okan Ersan müzisyen bir ailenin çocuğu. Müziğin içine doğuyor. Hatta, davulun üzerinde otururken çekilen bir bebeklik resmini benimle paylaşıyor. Gülüyoruz…
“Ailede babam müzisyendi. Bas gitaristti. Dikelya’da İngilizlerle birlikte müzik yapıyorlardı. Four Lights ve Güryeller diye de iki farklı grupları vardı. Babam İskeleli’dir. Ben de 1972 yılında İskele’de bu ortamın içine doğdum. Babamın arkadaşları da hep müzisyendi. Provalara beni hep götürürmüş. Tabii o zamanki müzisyenlik anlayışı bugünkünden farklıydı. Profesyonellik yoktu. Kendi aralarında düğünlerde falan çalarlardı. Babaannemin de çok iyi bir kulağı vardı. Hatırlıyorum da çok güzel mevlit okurdu. Evimizde plaklar ve piyanomuz vardı. Zaten 1974 yılında yaşanan çıkarmanın ardından babam gazi oldu. Müzik yapamadı. Hayatları başka şekilde evirildi. Biz daha şanslıydık. Profesyonel olarak müzikle uğraşma imkânı bulduk. Ben İstanbul’da Marmara Üniversitesi’nde klasik müzik eğitimi aldım. O yıllarda tüm konservatuvarlar ya klasik Türk müziği veya klasik Batı müziği eğitimi veriyordu. Ben de klasik Batı müziğini eğitimi aldım.”
“ON İKİ YILDAN BU YANA YAMAHA FİRMASI’NIN SANATÇISIYIM”
Okan Ersan birey olarak hayatının çoğunu Kıbrıs’ta geçiriyor, bir müzisyen olarak ise dünyada çokça boy gösteriyor. Çok önemli işlere imza atıyor, üstelik bunlar sadece onun kariyeri için değil, Kıbrıs kültürü ve sanatı için de dönüm noktası niteliği taşıyor. O ne kadar mütevazi davranmaya meyilli olursa olsun ben bunları anlatması için ısrar ediyorum.
“Bu güne kadar yaklaşık iki yüze yakın festivalde, yüze yakın ülkede konserler verdim. Hala da vermeye devam ediyorum. Benim yaptıklarım ülkede müzikle uğraşan insanlara cesaret veriyor. Bunu herkes yapabilir. Bana özgü şeyler değil. Elbette bunun için çok çalışmak, çok uğraşmak ve eleştirilere de maruz kalmayı göze alarak, her şeye göğüs germek gerekiyor. Geçtiğimiz yıllarda, söylediğiniz gibi pek çok önemli olay yaşadım. Bunlardan biri Grammy adaylığımın söz konusu olmasıydı. Elbette aday olmam önemliydi ama bu ödül sadece bir simge niteliğinde. İlk otuza kadar geldim, zaten ilk beşe girmek için büyük müzik firmalarının sizinle çalışması lazımdı. O da ülkemiz şartlarında zaten mümkün değil. Bunun yanında Yamaha Firması’nın artistik lisansını da aldım. Bu benim için çok daha önemli bir adımdı. Bu dünyada pek çok marka tarafından yapılan bir şey, fakat Yamaha markası dünyanın en büyük müzik firması. Artistik lisansı vermekle Yamaha, çıkan ürünlerinin tamamını kullanma ve bu ürünlerle dünyada work shoplar yaparak tanıtma hakkını bana sağladı. Sitesinde fotoğraflarıma, yaşadığım yere ve çalışmalarıma yer verdi. Bu çok önemli bir fırsattı. Yaklaşık on iki yıldır sürüyor. Ben hem dünyada yaptığım work shoplardan para kazandım, hem de satın alınması çok pahalı olan müzik aletlerini kullanma fırsatı yakaladım. Elbette bu arada sanatımı ve ülkemi de tanıttım. Ancak bunu Türkiye üzerinden gerçekleştirdim. Yoksa KKTC olarak böyle bir şey yapmamız mümkün değil çünkü KKTC diye bir ülke yok. Fakat şu anda Yamaha ile yaptığımız çalışmalarda yavaşlama söz konusu. Türkiye’nin son dönemdeki siyasi durumu ve konjonktürü bu çalışmaları zorlaştırmaya başladı.”
“SİYASET ÜZERİNDEN VAR OLMAYA ÇALIŞIYORUZ, YERİMİZDE SAYIYORUZ”
Tüm bu yaşanan süreçleri dinlediğimde, internetten yaptığım araştırmaları düşündüğümde, tek bir sanatçının bile, Kıbrıs’ı ve Kıbrıs’ın kuzeyinin tanıtılmasında ne denli önemli olduğunu daha iyi anlıyorum.
“Ben ülkemi ille de bir bayrak altında değil, bir medeniyet ve kültür olarak dünyaya tanıtmak istiyorum. Sanatçının derdi hiçbir zaman ülke ve sınırlar değildir. Yaşadığı toplum içindeki insanlar, kültürü ve medeniyetidir. Ben de bunları dünyaya tanıtmaya çalışıyorum. Medeniyetimizi dünyaya tanıtmak siyasi yollardan mümkün değil. Cumhurbaşkanımız veya güneydeki Cumhurbaşkanının tüm çabalarına rağmen bir yere varamadıklarını görüyoruz. Çünkü izlenen yol siyasi bir yol. Oysa iki toplumu bir araya getirip Kıbrıs’ı medeniyet olarak tanıtmanın yolu sanattan ve spordan geçiyor. Bu konularda maddi ve manevi imkânlar sağlamak, sanatçılara destek olmak çok önemli. Ancak bunlar yapılmıyor. Ülke turizm, fuarlar üzerinden milyon dolarlar harcanarak tanıtılmaya çalışılıyor. Oysa bir sanatçı için bu kadar çok para harcamaya bile gerek kalmadan, bundan fazlasını başarıyor. Benim sadece Amerika’da verdiğim bir konsere 20 bin kişi geldi. Youtube üzerinden de bu konseri izleyebilirsiniz. Onlara kuzey Kıbrıs’tan merhaba demeniz bile yeterlidir. Konserden sonra CD imzalatmaya gelen dinleyicilerden, orada bulunduğunuz sürece verdiğiniz röportajlara ve tüm bunların internet üzerinden paylaşımını düşündüğünüzde aslında 20 bin kişinin nasıl katlanarak yüz binlere ulaştığını anlayabilirsiniz. Üstelik bu tanıtım için para harcamıyoruz. Üstüne para bile alıyoruz. Ancak bunu siyasilerimize anlatamıyoruz. Sadece siyaset üzerinden var olmaya çalışıyoruz. Onu da yapamıyoruz. Sadece sağcıydı, solcuydu diye didişiyoruz. Türkiye’de de bu böyle. Sonuçta ise bir yere varamıyoruz. Olduğumuz yerde saymaya devam ediyoruz.”
“BABAMI KÖTÜ GÖSTERMEYE ÇALIŞIRKEN, BENİ HARCADILAR”
Karşımda bir adam, iki hayat var… Bir yanda dünyaca bilinen bir sanatçı, öte yanda bize benzer bir hayatı yaşamaya çalışan, öğretmenlik yapmaya devam eden, bunun için de geçmişte çok eleştirilen bir insan var…
“Çok çirkin ve ayıp eleştirilere maruz kaldım. İnanın çok üzüldüm. Bir dönem özellikle de bahsettiğim adaylık ve Yamaha ile olan çalışmalarım süresinde çok seyahat etmek durumunda kaldım. Öğrencilerin mağdur olmaması için geçici bir çözüm üretildi ve çalışmalarımın sekteye uğramaması için devlet senfoniye görevlendirildim. Zaten senfoninin aktif bir görevi olmadığı için de sorun olmayacaktı. Ancak o yıllarda öğretmenler sendikası, babam üzerinden beni eleştirdi. Oysa ben ayrı bir bireyim ve babam üzerinden var olan biri değilim. Yirmi beş yıllık bir müzisyen olarak ismim bile kullanılmadan, babamın adı üzerinden çıkan haberler ve yaftalamalar beni çok üzdü. Bana büyük bir haksızlık yapıldı. Babamı kötü göstermeye çalışırken, beni harcadılar. Oysa ben bir sanatçıyım, duygusal bir insanım. Bir kişi bile bana kötü bir söz etse üzülürüm. Ancak zaman içinde herkes neyin ne olduğunu anladı. Sorun okula iki gün gitmem ve kalan günlerde de çalışmalarımı yapabileceğim şekilde düzenlendi. Öğretmenlik çok kutsal bir meslek, severek yapıyorum. İki tam gün ders yapıyorum. Anafartalar Lisesi’nde çalışıyorum. Okul orkestramız ve koromuz var. Ortaya güzel şeyler çıkarıyoruz. Kimsenin de hakkını yemiyorum. O günler geride kaldı ancak bu olayın izleri bende hala duruyor. Aklıma geldikçe de çok üzülüyorum.”
“HALA ATEŞKES OLAN BİR ÜLKEDE YAŞIYORUZ”
Okan Ersan ülkede müziğiyle var olma konusunda yaşadığı bireysel zorlukları yanında, her sanatçı gibi siyasi belirsizliğin yaşattığı ambargolardan mustarip…
“Olanaklarımız yetersiz. Yaptığım müziğe tam olarak karşılık bulamıyorum. Konser salonumuz yok. Böyle bir dinleyici kitlemiz ve kültürümüz de yok. Özellikle Türkiye ile son yıllarda yaşanan yakın kültürel alışverişler Kıbrıs’ın tamamen Türk pop kültürü zihniyetine dönüştü. Gençler hep bu müzikleri yapıyor. Karşılığımız daha da az bulunmaya başlandı. Kıbrıs’ı seviyorum ama sistem bozuk. Anlaşmanın olmamasından dolayı yıllardır belirsizlik içinde yaşıyoruz. Özellikle sanatla uğraşan bizler için bu durum çok daha kötü. Düşünün ki hala ateşkes olan bir ülkede yaşıyoruz. Bunlar bir müzisyeni ve sanatçıyı zor duruma düşüren sorunlar. Ben kendime Kıbrıs’ta bir dünya kurdum. Evimde stüdyom var, gördüğünüz gibi. Dünyanın çeşitli ülkelerine gidip konserler de veriyorum.”
KENDİ ALBÜMÜ VE ÜÇ FARKLI ALBÜM ÇALIŞMASI
Bu güne kadar iki albüm çıkaran, beste, kompozisyon ve aranjeler yapan, pek çok albümde yer alan Okan Ersan, bundan sonraki projelerini de bizimle paylaşıyor. Öyle görünüyor ki, sanatçı yeniden bizi gururlandırmaya hazırlanıyor.
“Ben her zaman farklı tarz çalışmalar yapmayı seviyorum. Akdeniz, Doğu ve Batı melodilerini cazla birleştirdiğim, caz fusion çalışmalarım oldu. Bir dönem tasavvuf müziğine çok ilgi duydum. Mısırlı Ahmet’le tanışmamın ardından tasavvuf müziğini de çalışmalarıma katıp farklı bir sentez yarattım. Şu anda Nijerya kökenli İngiliz solist bir arkadaşım var. Ola Onabule… Dünyada çok tanınan bir solist. George Michael’da vokalistlik yapan, kendi albümleri de olan bir sanatçı. Onunla ortak bir pop, caz albüm projemiz var. Parçalar bitti, sözler yazılıyor. Bunun yanında Türkiye’den Gitarizma Grubu ile rock albüm projemiz var. Üç, dört parça da bana ait. Onun dışında benim kendi albüm çalışmalarım var. Volkan Öktem, Eylem Pelit ve Serkan Özyılmaz ile birlikte çalışıyoruz. Yine caz fusion tarzında ve enstrümantal olacak. Yine birden fazla müzik tarzını bir araya getirerek, farklı bir sentez yaratmayı hedefliyorum. Benim müziğimin özü bu, kendimi tek bir müzik tarzı ile ifade etmem çok zor. O nedenle de caz fusion ifadesini kullanıyorum. Tüm bu albümleri internet üzerinden satışa sunacağız. Artık dünyada müzik bu şekilde dinleyicilere ulaşıyor. CD’lerin yerini artık dijital müzik piyasaları aldı. Böylece çok daha iyi müzik kalitesine ve çok daha geniş kitlelere ulaşıyoruz. Dünyada müzik çok farklı mecralarla hayat buluyor. Biz de buna uyum sağlıyoruz.”