Okullarda Ne Öğretmeliyiz?
Fark ettiniz mi? Toplumun zirvesinde gördüğümüz insanların büyük bir çoğunluğu herhangi bir sınav birincisi değil... En çok kazanan işadamları, başarılı sporcular, sanatçılar, en çok oy alan politikacılar, sendikacılar, kanaat önderi olarak kabul edip TV’lerde ya da gazetelerdeki fikirlerine değer verdiğimiz birçok kişi de herhangi bir sınavın birinci değil… Hele hele okulda yapılan sınavların birincileri hiç değildirler… İnanın bana gerçekteki durum böyledir ve bu durum dışındakiler sadece istisnadır…
Oysa okullarda temel uğraş sınavlara çalışmak ve yüksek not almak haline gelmiş. Hatta çoğu zaman bu da yeterli olmuyor, sınavlarda birinci gelmek temel şart oluyor…
Çok kısa bir süre sonra yeni eğitim dönemi için okullar açılacak. Her zaman olduğu gibi yine eksik alt yapı, eksik öğretmen, eksik eğitim materyali sorunlarını konuşacağız… Eğitimdeki gerçek sorunlarımız bunlar mı? Yoksa bütün bunlar gerçekteki devasa sorunları görmemizi mi engelliyor?
Örneğin; çocuklarımız, kendi yaş gruplarındaki diğer ülke çocuklarından beceri olarak çok daha geride olduğu sorunu… Okullarımızda sosyal-duygusal öğrenmenin olmadığı sorunu… Tutumlar, değerler ve bilimsel süreçler açısından neredeyse hiçbir öğreti yapmadığımız sorunu…
En fazla ders saatini “İngilizce” eğitimine ayırdığımız halde, liseden mezun olan çocuklarımıza etkin bir yabancı dil kullanmayı öğretemiyoruz… Yabancı dil öğretemediğimiz gibi ana dilini düzgün kullanmayı da öğretemiyoruz… Matematik de, fen de, teknoloji de özgün öneriler getirebilecekleri yaratıcı beceriler öğretemiyoruz… Sportif yetkinlik de, sanatsal özgünlükte kazandıramıyoruz…
Peki, ama hal böyle ise çocuklarımıza okullarda ne öğretiyoruz? Ya da soruyu şöyle soralım; çocuklarımıza okullarda ne öğretmeliyiz? İşte benim önerilerim:
• Çalışma hayatında orijinalite ve yaratıcılık sergilemek,
• Diğerlerinin işine yarayacak yeni fikirler geliştirmek ve uygulamak,
• Yeni ve farklı bakış açılarına açık ve uyumlu olmak,
• Anlamaya yönelik doğru akıl yürütmek
• Karmaşık seçimler yapmak ve kararlar vermek
• Farklı bakış açılarını netleştirmeye ve daha etkili çözümler üretmeye yönelik sorular belirlemek ve sormak,
• Konuşurken ve yazarken düşünceleri ve fikirleri açık ve etkili bir şekilde kullanmak,
• İşbirliğine dayalı çalışmalar için sorumluluğu paylaşmak
• Öğrenmenin yaşam boyu bir süreç olduğuna ilişkin kararlı davranışlar sergilemek
• Dürüst ve etik davranışlar sergilemek
---------------------------------------------------------------------------------
Aklınızda Bulunsun
Başarı ve Özgüven
Mutlu ve başarılı bir hayat için insanın sahip olması gereken en önemli özelliklerden biri, kesinlikle iyi bir özgüvene sahip olmaktır. Özgüven eksikliği, kişinin çocukluğundan başlayarak kendine inanmamasına ve sorumluluklara cesaret edememesine yol açar. Bu yüzden çocukluktan başlayan özgüven eksikliği ilerleyen yaşlarda daha büyük sorunlara yol açabilir. Peki, çocuğunuzun özgüvenli bireyler olarak yetişmesi için anne-baba olarak size ne gibi görevler düşüyor?
Her çocuk birbirlerinden farklı özelliklere ve yeteneklere sahiptir. Hepsinin başarılı olduğu alanlar değişiktir. Çocuklarınıza kendi ilgi alanları ve yetenekleri doğrultusunda bir şeyler yapmasına fırsat verin ve ona bu imkanı sağlayın. Böylece var olan yeteneklerini ortaya çıkararak kendilerine özgüven duymalarını sağlayabilirsiniz.
Çocuklarınızın, sizin onlara davrandığınız gibi davranacağını unutmayın. Örneğin sinirlenip bağırdığınızda, kızınca bağırmanın normal olduğu mesajını vermiş olursunuz. Bu yüzden, siz de görmek istemediğiniz davranışları onlara yapmayın.
Kendisine güvenildiğini hisseden çocuk sorumluluklarını da yerine getirebilecek bir özgüvene sahip olur. Bu yüzden onlara ufak ufak bazı sorumluluklar yükleyin.
Çocuklarınıza disiplinli olmasını öğretin ama bunu katı ve karşı konulmaz kurallarla yapmayın. Onların güvenini sarsmayın ve her ne koşulda da olsa sevildiğini hissettirin.
------------------------------------------------------------
Anlayana Gülmece
Kaç Eder?
Bir işçi, bir memur ve bir müşavir aynı işe başvururlar. İş görüşmeci ilk önce memur girer, görüşmeci işçiye sorar:
- İki kere iki kaç eder?
İşçi cevap verir:
- Dört!
Görüşmeci sorar:
- Kesin dört mü?
İşçi kendinden emin cevaplar:
- Evet, kesin dört!
İşçi çıkar ve memur odaya girer. Bu sefer görüşmeci aynı soruyu memura yöneltir. Memur yanıtlar:
- Ortalama dört eder, yüzde 10 yukarıya oynayabilir, ama ortalama dört eder!
Memur da çıkar, müşavir odaya girer, aynı soru ona da sorulur. Müşavir ayağa kalkar, kapıyı kilitler, panjurları indirir ve görüşmeciye yaklaşarak sorar:
- Kaç etsin istersiniz?
--------------------------------------------------------------------
Biliyor muydunuz?
Yanındakini Geçmek Mi? Kendini Geliştirmek Mi?
Bugün 1 Eylül… Dünya Barış Günü… Barışı yakalamak, barışı içselleştirmiş bireylerle mümkündür. Bu da eğitimin işidir… Barış eğitiminin, eğitim sistemlerine entegre edilmesi kaçınılmazdır. Oysa ne yazık ki, “barış” kavramının tam karşısında duran kimi tanımların yer aldığı bir eğitimden geçiyoruz…
Eylül ayı aynı zamanda yeni eğitim dönemine başlama ayıdır. Eğitim sisteminin ihtiyaç duyduğu tüm unsurların hazır edilip, öğrenenlerin hizmetine sunulmasının başlangıcıdır… Her eğitim döneminin başında olduğu gibi bu yıl da Milli Eğitim Bakanlığı’nda hareketlilik en üst düzeyde… Bir yandan eksik öğretmen sorunları çözümleye çalışılırken, bir yandan da okul alt yapılarının, ders kitaplarının ve diğer materyallerin tamamlanması konusunda büyük bir gayret var…
Ancak “bütün bunlar yeterli mi?” sorusunun yanıtı kuşkusuz “hayır”dır… Çünkü esas olan eğitim sistemini oluşturan anlayışlar bütünüdür… Yani yanıtlanması gereken esas soru şudur: “Yanındakini geçmek mi? Kendini geliştirmek mi?”
Ne yazık ki; bizim eğitim anlayışımız, başarısızlıklar üzerine kurulmuştur. Başarılıların küçük gruplar, başarısızların büyük kalabalıklar olarak eğitimin içinde yer alması kronikleşmiştir. Bu nedenle de özellikle son yıllarda, “yanındaki arkadaşını” geçmek öğrencinin temel hedefi olmuştur. Belki de barış çocuklarımıza öğretmek için işe bunu değiştirmekle başlamalıyız…