1. YAZARLAR

  2. Süleyman İrvan

  3. Okur temsilciliğinde bir yıl
Süleyman İrvan

Süleyman İrvan

Okur temsilciliğinde bir yıl

A+A-


Yenidüzen gazetesinde okur temsilcisi olarak ilk değerlendirme yazımı 19 Mart 2012 tarihinde yazmıştım. Tam bir yıldır, birkaç hafta dışında, her hafta farklı konularda değerlendirmeler yaptım, yanlış bulduğum haberleri, haberciliği eleştirdim. Kıbrıs’ta ilk olmanın hem avantajını hem dezavantajını yaşadım, yaşıyorum. Bugün birkaç başlıkta özdeğerlendirme yapmanın zamanı geldi.

Yenidüzen’in cesareti

Okur temsilciliği, özü itibarıyla eleştiriye dayandığı için, bir gazetenin okur temsilcisi ataması aslında kendisini eleştiriye açması anlamına geliyor. Bu bir yıl içinde Yenidüzen’in birçok haberine, muhabirine eleştiri getirdim. Bazı yazarlar ve muhabirler eleştirilerimden dolayı mutsuz da oldular. Ama gazete yönetimi ve en başta Cenk Mutluyakalı, bu girişimin hep destekçisi oldu, şahsıma yönelik haketmediğim eleştirilerden bunaldığım dönemlerde beni cesaretlendirdi.   

Okur ilgisi az

Temel beklentim, zaman içinde okurdan gelecek eleştirilerde bir artış olacağı şeklindeydi. Ancak yanıldığımı itiraf etmeliyim. Ya okur gazetenin haberciliğinden çok memnun ve eleştirilecek bir şey bulamıyor ya da okur temsilciliğini önemsemiyor. Oysa bana ayrılan sayfada pekâlâ okurun görüşlerine yer verebilirdim, verdim de. Hatta o kadar ki, kendileriyle ilgili haberlerin eksik, yanlış ya da abartılı olduğunu düşünenler bile okur temsilcisine şikâyetlerini dile getirmede istekli davranmadılar. Bazı durumlarda okur temsilcisi olarak bizatihi kendim bu kişilerle temas kurarak haberlerde eksik ya da yanlış bulduğum bilgileri düzeltmeye çalıştım.

Gazetenin avukatı değilim

Dünyadaki genel uygulamada okur temsilcileri gazetenin ya da yayın kuruluşunun ücretli elemanı durumunda. Bu bazen çıkar çatışmalarına yol açabiliyor ve okur temsilcisi, temsil ettiği medya kuruluşunu savunma durumuna geçebiliyor. Benim durumum farklı, Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim üyesiyim ve gazeteden, yaptığım işle ilgili herhangi bir ücret almıyorum. Yaptığım işi, üniversitenin misyonlarından biri olan kamu hizmeti anlayışı içinde görüyorum. Gazetecilik dersleri veriyorum, gazetecilik etiği anlatıyorum. Okur temsilciliğini de gazetecilik etiğini yerleştirmenin önemli bir aracı olarak görüyorum. Mevcut durumun, eleştirilerimi özgürce yapabilmeme olanak tanıdığını düşünüyorum. 43 yıl sonra okur temsilciliği kurumuna son veren Washington Post gazetesi idari editörü Marty Barton, “internet çağında gazeteye bağımsız kaynaklardan bol miktarda eleştiri geliyor, üstelik bu eleştiriler için onlara para da ödemiyoruz” demişti. 

Okur temsilcileriyle görüş alışverişi

Bu bir yıl boyunca yapmaya çalıştığım şeylerden biri de, üyesi olduğum Uluslararası Okur Temsilcileri Örgütü’ne (ONO) üye olan diğer okur temsilcileriyle görüş alışverişinde bulunmaktı. Zaman zaman ortak e-posta grubunda tartışılan konuları sayfama taşıdım, kendi düşüncelerimi yazdım. Bu sürede en fazla da Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici’yle temasta bulundum. Faruk Bildirici’nin deneyimlerinden ve değerlendirmelerinden çok yararlandığımı belirtmeliyim. Aynı şekilde, Sabah okur temsilcisi Yavuz Baydar’ın da çok değer verdiğim bir okur temsilcisi olduğunu ve kendisinde yararlandığımı söylemeliyim. Bu arada, Washington Post gazetesi okur temsliciliğine son verirken, birçok medya kuruluşuna okur temsilcisi atandığını da görüyoruz. Son olarak, Cumhuriyet gazetesi, Güray Öz’ü okur temsilcisi olarak atadı. Uygulamanın Türkiye’de yaygınlaşmasını önemsiyorum doğrusu.

------------------------------------------------------------------------------------------

Devlet ajansı gerekli mi?

Yenidüzen gazetesi Genel Müdürü ve Yazıişleri Müdürü Cenk Mutluyakalı, 14 Mart tarihli ve “Boşuna çene (!)” başlıklı yazısında, “Doğrusu yaşadığımız yüzyılda ‘devlet ajansı’ şart mı, bilmiyorum” dedi. Sevgili Cenk Mutluyakalı, “devlet haber mi satmalı?” sorusunu sorduktan sonra, “Hoş, onu da satamadığı için bedava veriyor zaten” diye de ekledi. 

Konu malum. Cumhubaşkanı Derviş Eroğlu, tam da UBP kurultayı öncesinde, soru cevap formatında bir açıklama yaptı Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK). Anlaşıldığı kadarıyla sorular da cevaplar da Cumhurbaşkanlığı’nda hazırlanmıştı. Sonra bu röportaj TAK’da servise konulunca kıyamet koptu, haberi servise koyan şef redaktör Nezire Gürkan’a soruşturma açıldı. Afrika gazetesinde 8 Mart’ta yayımlanan, TAK müdür vekili Selim Kumbaracı imzalı resmi yazıda şu ifadeler dikkat çekiyor: “Cumhurbaşkanı Sn. Dr. Derviş Eroğlu’nun Türk Ajansı Kıbrıs’a Yaptığı Açıklama’ başlıklı basın açıklamasının, TAK’ın haber formatının dışına çıkılarak basın açıklamasında varolduğu şekliyle soru-cevap biçiminde yapılıp tarafınızdan servis edildiği tespit edilmiştir. Söz konusu basın açıklamasının normal haber formatı yerine neden soru cevap formatında yapılarak servis edildiğiyle ilgili yazılı izahatınızı…”

Haber nedir?

Formatı bir yana, Cumhurbaşkanı açıklamasında dikkat çeken ifadeler var. Örneğin, Cumhurbaşkanı Eroğlu, telefonlarının dinlendiğinden endişe duyduğunu ifade etmiş. Başlı başına bu açıklama bile haber değeri yüksek bir açıklama değil mi? Ama Yenidüzen de dâhil birçok gazete bu açıklamaları pek önemsemedi o tarihte (24 Şubat). 

Ulusal ajans gereklidir

TAK’ın habercilik anlayışını eleştiren bir akademisyen olarak, ki sanırım TAK’la ilgili akademik bir yazı yazan tek kişi benim, ulusal haber ajansının önemli ve gerekli olduğunu düşünüyorum. UNESCO tarafından 2001 yılında yayımlanan bir raporun girişinde şu ifadeler yer alıyor: “UNESCO, 1980’lerin başından itibaren ulusal haber ajanslarının kurulmasını, ülkeler arasında haber alışverişini iyileştirmek ve uluslararası haberlerde çeşitliliği özendirmek için destekledi” deniyor. Konunun bence en önemli boyutlarından birisi bu. Kuzey Kıbrıs’la ilgili haberlerin uluslararası haber dolaşımına girmesi ancak güçlü bir ulusal ajansla mümkün. TAK da diğer ajanslarla işbirliği içinde bu görevini yapmaya çalışıyor. Bir diğer önemli konu da, TAK’ın Kıbrıs Türk medyasının haber gereksinimini büyük ölçüde gidermesidir. Bu elbette eleştiriye açık bir konudur ve kanımca TAK, Kıbrıs Türk gazetelerini olumsuz yönde de etkilemektedir. Gazeteler, nasılsa TAK haberleriyle sayfalarımızı dolduruyoruz diyerek muhabir istihdamından kaçınmaktadırlar. Üstelik TAK haberleri Cenk Mutluyakalı’nın da belirttiği gibi “bedava”. Hatta çoğu durumda, gazete muhabir gönderse bile, TAK’ın haberlerinin kullanıldığı çok örnek vardır. Bir başka konu da, yazım açısından TAK haberlerinin daha az hatalı oluşudur. Muhabirler tarafından gönderilen haberler redakte edilmeden servise konulmamaktadır. Oysa aynı özeni gazetelerin muhabirlerinin yazdığı haberlerde pek göremiyoruz. Bu eleştirim
Konuyu fazla uzatmaya gerek yok. Sorun, ulusal ajansın gerekli olup olmaması değil bence. Asıl sorun, TAK’ın özerk bir yapıya sahip olmamasından kaynaklanıyor. Kurumun müdürünün kim olacağına kurum çalışanları karar verebilmeli. Basın-İş Yasası’nda öngörülen editoryal bağımsızlık yaşama geçirilmeli. Ajansın haber yayın ilkeleri oluşturulmalı. Mali ve idari özerklik sağlanmalı. Bedava haber devri sona ermeli.

Bu yazı toplam 2093 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar