1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Öldürülen bir eş, “kayıp” edilen bir kardeş... (1)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Öldürülen bir eş, “kayıp” edilen bir kardeş... (1)

A+A-

Aslen Moronerolu olan Sema Kılınç, Baf’ta 1964 yılında “kayıp” edilen kardeşi Zühtü Mehmet Emirali’nin gömü yerinin bulunmasını bekliyor yıllardır...

Sema Kılınç’ın sevgili eşi Coşkun Mavrali (Coşkun Kılınç) 1974’te EOKA-B’ci Kıbrıslırumlar tarafından acımasız biçimde öldürülmüş, Sema Kılınç üç küçük kızıyla acılar içerisinde kalmıştı... Öldürülen bir eş, “kayıp” edilen bir kardeşin acılarıyla başetmeye çalıştı hep... Onu her zaman barış hareketinin en ön saflarında görmekteydim ve öyküsünü öğrendiğimde çok etkilenmiştim...

 

ZÜHTÜ MEHMET EMİRALİ’NİN OLASI GÖMÜ YERİ...

Sema Kılınç’ın kardeşçiği Zühtü Mehmet Emirali’nin olası gömü yerini, Kayıplar Komitesi yetkililerine, bir Kıbrıslırum şahitle birlikte 20 Eylül 2010 tarihinde yani bundan tam 14 sene evvel göstermiştik Baf’a giderek... Bu şahidimizin anlattıklarını da bu sayfalarda yazmıştık... Bu olası gömü yerinde bir süre sonra Kayıplar Komitesi tarafından bir miktar kazı yapılmış ancak herhangi bir ize rastlanmamıştı... Belki de Zühtü Mehmet Emirali’den geride kalanlar başka bir noktaya taşınmıştı...

Bu olası gömü yerini ziyaretimiz hakkında 24 Eylül 2010 tarihinde bu sayfalarda özetle şöyle yazmıştık:

“...Kayıplar Komitesi yetkililerine Baf’tan “kayıp” bazı Kıbrıslıtürkler’in olası gömü yerlerini gösterdik: Baf’tan Kellaki’ye notlar...

Herşey bir Kıbrıslırum okurumun telefonuyla başlıyor:

“Çabuk bana gelmelisin!” diyor heyecanla telefonda...

“Noldu?”

“Baf’tan bir arkadaşımız gelecek... Biraz sonra onu alacağım... Senin kitabını da okumuş... Bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’le ilgili çeşitli araştırmalar yürütmüş... Onların gömüldüğü yerleri bulduğunu söylüyor...”

O gün Sinde’ye gitmek üzere başka bir “kayıp” ailesiyle sözleşmiş olduğum için bu randevuya gidemiyorum ancak birkaç gün sonra bu okurumla buluşmaya gidiyorum, Baf’taki bu Kıbrıslırum şahidi arıyoruz... Tekrar bir buluşma ayarlıyoruz...

Anlaştığımız günde Lefkoşa’ya geliyor ve buluşuyoruz.

Baf’ın Kıbrıslıtürk “kayıplar”ıyla ilgili geniş araştırmalar yürütmüş, bazı olası gömü yerleri bildiğini söylüyor. Haritalar üzerinde de bunları işaretlemiş...

“Harita üzerinde işaretlemek çok fazla bir şey ifade etmez” diyorum bu şahide, “çünkü ben mesela orayı bilmiyorum, nereye bakacağımı kestiremeyebilirim... Bir gün Baf’a gelelim, sakıncası yoksa Kayıplar Komitesi yetkililerini de getireyim birlikte ve bize bu yerleri göster lütfen...”

Buna razı oluyor... Birlikte Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum üye yardımcısı Ksenofon Kallis’in ofisine gidiyoruz, Baflı şahit, bildiklerini Kallis’e ve bana anlatıyor... Daha önce üzerinde çok çalışmış olduğum bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’le ilgili, geçen yıl bir başka Kıbrıslırum okurumun vermiş olduğu bilgilerle şimdi bize anlatmakta oldukları tam olarak örtüşüyor... Çember daralıyor ve bu da beni hem sevindiriyor, hem de heyecanlandırıyor... 1964’te Baf’tan “kayıp” edilmiş bazı Kıbrıslıtürkler’in nerede gömülü olduğu hakkında belki nihayet daha somut bilgilere ulaşıyormuşuz gibi geliyor bana...

Baflı bu şahit, bize bu yerleri göstermeye karar veriyor, böylece Kallis’in ofisinde bir tarih üzerinde anlaşıyoruz, 20 Eylül 2010 Pazartesi sabah Baf’a gideceğiz ve şahit bize olası gömü yerlerini gösterecek. Kallis, derhal Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Yardımcısı Murat Soysal’ı telefonla arıyor ve onlara da bu tarihin uyup uymadığını soruyor. Murat Soysal ve Kayıplar Komitesi Kazılar Koordinatörü Antropolog Okan Oktay da bizimle birlikte Baf’a gelecek...

20 Eylül 2010 Pazartesi sabahı saat 08.30’da Ledra Palace barikatında buluşup Baf’a gitmek üzere sözleşiyoruz. Bu işte Baflı şahitle benim aramda iletişim kurulmasını sağlayan Kıbrıslırum okurum da bizimle gelecek...

Geçtiğimiz Pazartesi sabahı sözleştiğimiz gibi barikatta buluşup Baf’a doğru yol alıyoruz. Baflı şahit, anlaştığımız noktada bizi bekliyor. Sonra onu izlemeye koyuluyoruz...

İlk gittiğimiz yere dik bir yamaçtan iniliyor ancak ondan sonrasını yürümemiz gerekiyor... Tepelerin arasındaki bir vadideki tarlaya gidiyoruz. Bu tarlada 1964 yılında Baf’tan “kayıp” edilen bir Kıbrıslıtürk öldürülmüş...

Bir gün okuldan çıkmış eve gitmekte olan dört öğrenci, bu tarladan geçmekte olan sözkonusu Kıbrıslıtürk’ü (adı yanımızda mahfuz) görmüşler... Çocuklar yollarına devam etmişler – az ileride traktörünün üstünde bir Kıbrıslırum’la karşılaşmışlar...

Bu Kıbrıslırum, bu dört Kıbrıslırum öğrenciyi kışkırtmaya başlamış:

“O adamı görürsünüz?” demiş... “Rum kanı içmek istediğini söyledi bana!” Ve çocukları adamı taşlamaları için kışkırtmış... Çocuklar bu Kıbrıslıtürk’ü taşlamaya başlamışlar... Bu Kıbrıslıtürk’ün doğuştan bir sakatlığı olduğu için koşup kaçamamış ve şimdi bulunduğumuz tarlada öldürülüp buraya gömülmüş...

Baflı şahit, bu tarlada bir zeytin ağacı olduğunu, bunun sökülmüş olduğunu anlatıyor... Yıllar sonra, bu tarlaya bağ ekileceği zaman, bu “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün kemikleri ortaya çıkmışmış... Şahide göre, bu kemikler aynı yere gömülmüş olmalı ama bundan yüzde yüz emin değil... Kayıplar Komitesi yetkilisi Ksenofon Kallis’e, tarlanın sahibinin kim olduğunu söylüyor ki Kallis, bu konuda araştırma yürütebilsin... Bölgenin koordinatlarını alıyorum ve tekrar arabalarımıza dönüyoruz. Bir sonraki istikametimiz, başka “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in gömülü olduğu bir başka alan....”

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler... Sevgül Uludağ – 24.9.2010)

 

SEMA KILINÇ’LA RÖPORTAJIMIZ...

Bu yazım yayımlanınca, Zühtü Mehmet Emirali’nin kızkardeşi olan değerli arkadaşımız Sema Kılınç beni aramış ve onunla da acılarla ve mücadeleyle dolu hayatına dair bir röportaj yapmıştık. Bu geniş röportajımız, 3 ve 4 Kasım 2010 tarihlerinde bu sayfalarda yayımlanmıştı... Sema Kılınç’la röportajımız şöyleydi:

“Sema Kılınç’ı yıllardır tanıyorum, kadın hareketinde, barış hareketinde hep ön saflardaydı... 1995 yılında, Hollandalı gazeteci arkadaşım Jonneke’yle birlikte evine giderek onunla bir röportaj yapmıştık. O zaman öğrenmiştim Sema Kılınç’ın eşinin 1974’te savaşta öldürülmüş olduğunu... Üç çocukla kalakalmış ve ancak eşi öldükten sonra tek başına hayatta kalmayı öğrenmek zorunda kalmıştı.

Geçtiğimiz aylarda bir Kıbrıslırum okurum bana ve ricam üzerine Kayıplar Komitesi yetkililerine Baf’ta felçli bir Kıbrıslıtürk’ün öldürülmüş ve gömülmüş olduğu alanı gösterdiği zaman, bu yazıyı okuyan Sema Kılınç beni aramıştı...

“Sanırım bu Kıbrıslırum, kardeşim Zühtü’den söz ediyor” demişti.

Kıbrıslırum okurum bize gösterdiği yere Zühtü Mehmet’in gömülmüş olduğunu söylediği halde ben henüz Zühtü’nün ailesini bulup onlarla temasa geçmediğim için yazıda isimden bahsetmemiştim. Ancak Sema Kılınç hemen kimden bahsettiğimi anlamıştı... Zühtü Mehmet Emirali’nin, Sema Kılınç’ın kardeşi olduğunu bilmiyordum, böylece bunu da öğrenmiş oluyordum... Mağusa’ya giderek Sema Kılınç’la anlaştığımız gün evinde buluştum ve onunla oturup “kayıp” kardeşi Zühtü’yü, 1974’te savaşta öldürülen eşi Coşkun Mavrali’yi konuştuk...

Moronerolu Sema Kılınç, Baf’tan “kayıp” kardeşi Zühtü Mehmet Emirali’yi anlattı bize... Röportajımız şöyle:

 

SORU: Sema Hanım, kaç yaşındasınız?

SEMA KILINÇ: Aslında tam adım Semahat... Ama herkes bana Sema der. 1948 doğumluyum. Moronero yani “Teksu” demek...  Bu köye “Küçüksu” da deniyor... Piskobu’nun yanındaydı.

 

SORU: Karma bir köy müydü?

SEMA KILINÇ: Hayır... Karma bir köy değildi. Sadece ailemiz vardı... Yedi kardeşti amcamlar, nenem, dedem, hep o köydeydi...

 

SORU: Nüfusu neydi Moronero’nun?

SEMA KILINÇ: Amcam da muhtardı. Adı Muharrem... Babamın adı Mehmet Emirali. Annemin de Nazife Salih. Annemle babam bu köyde yaşardı. Biz kalabalık bir aileydik. Amcamın çocuğu olmadığı için, beni bir yaşında aldılar. Amcamın adı Mustafa Emirali. Aldı beni, o büyüttü. Ama 1958’de köyümüz yandığında, geldi bizimkiler de, annem, babam, kardeşlerim de... Amcam Baf’ta, Kasaba’da yaşardı. Yani ben Kasaba’da büyüdüm. Zühtü da Kasaba’daydı. 1958’de köyümüz yandığında, ben 10 yaşındaydım. Aynı mahallede kalırdık, bana söylemedilerdi annemle babam olduğunu, orada nenem kalırdı, yemek götürürdük.  Nenemin adı Tati idi. Oraya giderdim ben, ilişkilerimiz vardı, nene dede derdim anneme...

 

SORU: Zühtü’nün nesi vardı?

SEMA KILINÇ: Çocuk felci geçirdiydi, bir eli, bir ayağı etkilendiydi. Ama öyle güçlüydü ki Sevgülcüğüm, bir ağacı yarım saatta nacakla onları parça parça keserdi. Öyle güçlü... Çalışkan biri... Kafası sakat değildi yani. Sadece kolu ve ayağı... Yürüyebilirdi, koşardı... Onun için ben inanamadım öğrencilerin onu taşlayıp da öldürdüğünü, kaçabilirdi... Orada benim bir kuşkum var...

 

SORU: Ne zaman öğrendiydin gerçek annenle babanı?

SEMA KILINÇ: Ben 12 yaşında öğrendim yani... Annem söylediydi... İstedi geri alsın beni. Bunlar kağıt da yapmadıydı, güven var diye... Evlatlık verilmedik yani... Sadece, çocuğu olmadığı için... Ben dedim “Hayır, bir Rum evine giderim ama sana gelmem” dedim. Çünkü hiçbir sevgi görmedim ben onlardan, gittiğimde öyle işte, kardeş çocuğu gibi... Babam da bu sefer... O zaman küslük oldu arada. İki kardeş arasında küslük oldu...

 

SORU: Yengenin adı neydi?

SEMA KILINÇ: Emine... Onu anne olarak bilirdim... Benim hayatım roman. Kalmaya devam ettim amcamlarda. 17 yaşında evlendim. Coşkun Kılınç’la evlendim.  Coşkun Mavrali diye de bilinir. Şehit oldu 1974’te. Kasabalı’ydı o... 1965’te evlendim ben... 17 yaşındaydım. Abim evlendiğimde ölüydü...

 

SORU: Kıbrıs Türk tarafının abiniz Zühtü için hazırladığı dosyada 1965’in Haziran ayında “kayıp olduğu” yazılıdır.

SEMA KILINÇ: Hayır... Ben 1965 yılının Mayıs ayında evlendim, abim 1964 yılında “kayıp” oldu.

 

SORU: Demek ki yanlış yazdılar... Çünkü bize abinizin öldürülüp gömüldüğü yer olduğunu iddia eden ve bize bu yeri gösteren Kıbrıslırum okurum da Zühtü’nün 1964’te öldürüldüğünde ısrar eder...

SEMA KILINÇ: Yanlıştır 1965, 1964’te “kayıp” oldu abim. Ben 1965’te evlendiğimde abim ölüydü...

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – Sevgül Uludağ – 3-4 Kasım 2010).

ncelikli-sayfa-17-14-sene-once-baftaki-olasi-gomu-yerinde.jpg

14 sene önce Baf'taki olası gömü yerinde...

hhhj.jpg

Bu yazı toplam 636 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar