ÖLENLER İNSANDIR YANMALIYIZ
Victor Hugo yüzlerce yıl önce şöyle demişti.” Paris’te biri öldürülse bu bir cinayettir. Ama Doğuda elli bin insan öldürülse bu bir sorundur.” Evet maalesef yüzlerce yıl sonra bile, ayni sakat mantık devam ediyor
Gerçekten asker veya si
Victor Hugo yüzlerce yıl önce şöyle demişti.” Paris’te biri öldürülse bu bir cinayettir. Ama Doğuda elli bin insan öldürülse bu bir sorundur.” Evet maalesef yüzlerce yıl sonra bile, ayni sakat mantık devam ediyor
Gerçekten asker veya sivil ya da terörist olarak tanımlanan her insanın ölmesi veya öldürülmesi beni yıkar. Ama en büyük yıkımda nedir bilir misiniz? Siyasi konumunuza göre, her hangi bir ölümün karşısında duyarsızlaşmak.
Asker mi öldürüldü, polis mi öldürüldü? Siyasi konuma göre susmak veya onaylamak. Terörist diye tanımlanan birileri mi öldürüldü? Ayni şekilde bu olay karşısında da siyasi konuma göre susmak veya onaylamak. Ayrıca siyasi konumunuza göre öleni şehit diye saymak. Onlarla ilgili törenler düzenlemek. Sizinkine şehit derken, karşıtınızın öldürülmüş insanına da, “gebersin” demek.
Mücahitlik görevimi sürdürürken hep düşündüğüm bir şey vardı. İlk akşam, nöbetlerine girdiğimde hep şöyle düşünürdüm. Şimdi babam eve gelmiştir. Annem kız kardeşlerim onu karşılamışlar, annemin hazırladığı o güzel yemekleri yemek için sofra başına oturmuşlardır. Eminin annem “ah oğlum da olsa” demiştir. Konuşma bu temelde gelişmiştir masa başında.
Ama ayni anda, şu anda ışıklarını gördüğüm karşıdaki Rum evinde de baba eve gelmiştir. Evin annesi çocukları şimdi masa başındadır. Bizim silahımız o evin bulunduğu tarafa, onların silahları da benim evimin bulunduğu tarafa doğrultulmuştur. Bir çıt çıksa ne olur? Ne onların, ne de bizim taraftaki evlerin içinde şu anda oluşan o mutlu hava, masa başı sohbetleri kalmaz. Kesilir, korku ve endişe her yeri kaplar. Bu niye diye hep düşünürdüm.
Ölümün soğuk yüzü, ister bir asker evine, isterse terörist denen bir gencin evine düşsün, acının millisi, gayrı millisi olur mu?
İşte bu son olaylar bana bunları düşündürdü. Askeri öldürenden intikam alma, terörist denenin ölümü üzerine de askerden intikam alma ya da devleti sıkıştırmak adına şiddet ve bombalamaya başvurma neyi çözdü ki bundan sonra da çözsün.
Evet, Victor Hugo’nun yüzlerce yıl önce söylediği bu sözleri yazımın başına aldım.
Bu yüzden artık sorunları silah zoru ile çözmek veya sorunları çözmeden zaman havale etmeye çalışmanın kimseye bir fayda getirmeyeceğini bilen biz Kıbrıslı Türkler olarak barışın geri dönülmez bir şekilde kurumlaşması için elden geleni yapmalıyız.
Güneydekiler 20 Temmuz’un intikamını alacaklar diye, ya da biz, 1963 ,1964 ve 1967’ inin intikamı almak adına, günümüzde karşılıklı kabul edilebilir bir çözüme federal ilkelerde ulaşmazsak bilelim ki bu olaylar er geç bu ülkede de yeniden tekrarlanacaktır.
Türkiye’de artık bunca gelişmeye ilerlemeye karşın, eğer demokratik gelişmeye hız verilmez ve başta Kıbrıs sorunu olmak üzere Kürt sorununu belli bir demokratik temelde çözmeye dönük adımların hızlanması sağlanamazsa, evet, güçlü konumda zorlukların içine girmek kaçınılmaz olur.
Bu yüzden 2012; 2011 sonunda Doğuda oluşan bu üzücü durum nedeni ile artık herkese çözümün silahlarla sağlanamayacağı anlayışını belki getirir. Bunun için Kürt hareketinin bu temel noktayı artık öne alması gerekir. Türkiye’nin hakim siyasetinin de artık bu sorunu, demokratik usullerle çözümünü öne alması gerekir.
Ne acıdır, silahlar konuşmaya başlayınca esası konuşmak geride kalıyor. Bunun en somutu Türkiye'deki Anayasa değişikliği arayışı oldu. Evet başardılar ve bunu şimdilik etkisiz kıldılar. Şimdi silahlar, hamasetler karşılıklı olarak konuşulur oldu. İşte acı olan budur.
Bizde de olan bitenin bundan farkı yoktur. Bizde de şu anda silah sesleri yok, ama genelde petrol kokusu esasın yani çözümün önüne geçti. Kuzeyde de kendi içimize dönük para kokusu da, esası, yani temel değişiklik meselelerini konuşmamızı engelliyor. 2012’in ilk yazısını böyle yazmak istedim. Ölen ister Paris’te, isterse İstanbul’da, İsterse Şırnak’ta olsun, ister Baf’ta, Leymosun’da, isterse Karpaz’da Girne’de olsun, insandır ve yüreğimiz ayni şekilde yanmalıdır.