Olmadı Dostum...
Bu olmadı Hakan Çakmak dostum.
Gencecik yaşına mı yansak, çocukların büyüdükleri, meslek tuttukları zaman yanlarında olamayacağına mı? Yoksa bu ada insanının kültürüne, nice televizyon programlarına daha nice katkılar koyabilecekken aramızdan ayrılışına mı?
Sadece 1988 yılından bu yana tanıdığım, dostluğunu paylaştığım, mesleğimizde yoldaşlığım olan bir insanımızı değil, Kıbrıs Türk Kültürü için hizmet vermiş, sayısız kültür sanat programlarına imza atmış, benim gibi, BRT kurumunda “tek kişilik ordu” gibi çalışan, programlarının kameramanlığını, kurgusunu, seslendirmesini... kısacası herşeyini kotararak bu toplumun izleyicisine sunan bir KÜLTÜR İNSANINI kaybettik.
Her daim karşılaştığımızda “koççum” demekten kendimizi alamadığımız ve hatıralara her yolculuk ettiğimizde bana Bayrak Radyosu’nun Posta Dairesi üzerinde yer aldığı o yıllara götüren, staj için yanımda olup dinleyici mektuplarımı nasıl açtığını gülerek anlatırken, “Eralp Adanır’ın çömeziydim” sözlerinden zerre kadar gocunmayan gerçek mütevazı bir dostu yitirdik.
Ve evet, onu da sadece “bedenen” yitirdik çünkü yaptığı sayısız kültür&Sanat programlarıyla geride muhteşem bir arşiv bırakmıştır bize.
Her defasında kendisine, bu röportajlarını kitaplaştırmasını söyler, o da “bir gün inşallah” diye cevap verirdi.
Sanat camiasında yaptığı nice röportajlarda yer alan ve aramızdan göç eden nice sanatçılarımız varken, onları belgeleyen, gelecek kuşaklara bir belge olarak bırakan Hakan Çakmak kardeşimin de “göç edenler” listesine girmesini hazmedemiyorum.
Bu ülkede yıllarca kültür-sanat programlarına burun kıvrılırken o benden önce “Gün Işığı” programıyla inadına sanat programları yapmaya başladı.
Kamerasını omzuna vurup tüm sanatsal açılışları görüntülemek ve programına katmak için didinip durdu.
BRT’deki kalıpları tıpkı benim gibi kırmak adına “tek başına” yol aldı, kimsenize ihtiyacım yok diyerekten. Gün geldi bir hizipleşme neticesinde tek onun (Kültür&Sanat Güncesi” ve benim yaptığım “Kum Saati” programımızın isminin değiştirilmesi koşuluyla programlarımıza devam edilebileceğimiz söylendi. Ve sadece ikimiz, bu topluma nacizane kültür-sanat-edebiyat programlarını sunmak adına program isimlerimizden vaz geçip yeni isimlerle yola devam ettik.
Evet, Hakan dostumla belki de çoğunun bilmediği birçok kokuşmuşluğa, entrikaya, yağcılığa karşı bazan birbirimizden farkında olarak bazan bilmeden karşı koyarak yol aldık.
Son dönenmlerde kilo almış, her karşılaştığımızda “spor yap koççum” demekten kendimi alamamıştım.
Seviyordu yemeği-içmeyi her Kıbrıslı gibi. Eminim sırasında mutluluk için içmesi yanında mutsuzlukları için de rakısına su katmıştır. Ama yüzü her daim gülmüş, gülümsemesini hiç unutmamıştı. Ağızından hiçbir “argo” kelime duymamıştım son güne kadar.
Evet onu yolcu ettik sağı-solu ışıklarla dolu şekilde.
Geride “muhteşem” bir belge biriktirerek bu toplum adına.
İnşallah birgün, senin tamamlayamadığın o kültür-sanat röportajlarını senin için toparlar ve senin adına bu kitabı yayınlarım.
İnşallah birgün... Huzur içinde uyu”koççum”, seni her daim özleyecek ve hiçbir zaman unutmayacağım...