Olmak ya da Olmamak
Önce kötü olanı düşünür ve onu zihnimizde yaratırız. Sonra sırf kötü dediklerimiz gerçekleşmesin diye yanlış yollara saparız.
Yılmaz Akgünlü
[email protected]
Söz insanın kurtuluşudur ve hem de belası. Düşünmek bize verilmiş bir ayrıcalık. Ama aynı zamanda cehenneme açılan kapı. İnsan düşünerek kurmuştur dünyasını ve bunu iç konuşmaları yoluyla sürdürür de sürdürür. Düşünceler yanlış başlamışsa hep yanlış yerlere giderler. Demek ki ilk düşüncelerdir önemli olan. Ve o zaman ilk düşüncelerine ulaşmalıdır insan, kazımalı ve onları açığa çıkarmalı ve onlardan kurtulmalıdır.
“Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor yürekten gelenin doğal rengini” der Shakespeare. O halde düşüncenin soluk ve iç karartıcı ışığını soldurmalı insan. Kendisini düşüncelerinin üstüne yükseltmeli, hiçbir sözün ulaşamayacağı bulutların üstündeki açık ve temiz alana varmalı. İlk düşüncelerine varan yükselebilir ancak. Yükselmenin yolu dibe doğru kazmaktan geçer. İnsan kendi derinliklerine inerek yükselir. Onu yerin dibine çeken zincirlerinden kurtularak kanatlanır. Yeraltı cehennemin sembolüdür, kişi dünyanın çekimi tarafından hapsolmuştur, ama yukarıya doğru uzanmak ister insan.
Yaşam topraktan doğmuştur ama hep bir yükseliştir. Önce bitkiler yapraklarını göğe uzatmış ve güneşe ulaşmaya çabalamışlardır. Sonra canlılar hareketlenmiş ve sonunda uçmayı başarmışlardır. Yaşam dünya üzerinde kaba, yoğun ve biçimsiz bir kütle olarak başlamıştır. Sonra gitgide incelmiş ve yükselmiştir. Ruh da yaşamla beraber yükselmiştir. İnsan düşüncesi kaba olduğunda ruhu, özü, içindeki bilinçli varlık da kabadır. Düşünce katı, kesin ve ağır olduğunda öz de ağır ve katıdır. Düşünce esnek, kapsayıcı ve hafif olduğunda yükselir ve bütün gerçekleri ve olguları algılar. Yükselen, hafifleyen düşünce dünyanın ağırlığından kurtulur, dünyayı algılar ama ona bağlanmaz. Onu yaşar ve hisseder ama ona yapışmaz.
O yüzden insan olmanın şartıdır düşünmeyi bilmek, kalıplaşmış düşüncelerden kurtularak yeni ve daha açıklayıcı düşüncelere varmaktır insanın yazgısı. Düşünceyi yükselten şeyler yapmalıdır insan, sorgulamalı, tartışmalı, öğrenmeli ve sonrada aşmalıdır mevcut gerçekliğini. İnsan olmak yeni bir şey olmaktır. Her an yenilenmek, öğrenmek ve büyümek bizi insan yapar.
Düşüncenin aşkın biçimi şiirdir. Şiir ince düşüncedir, öyle hafiftir ki yer çekimine direnebilir. Kimse şiiri, gerçek şiiri alıp aşağıya çekemez. Yani şiire kesin bir anlam atfederek kaba düşüncenin konusu yapamaz. Şiiri duyumsayarak, şiirle düşüncesini birleştirerek insan şiirin ta kendisi olur. Şiir olan insan tıpkı şiir gibi elle tutulamaz, hapsedilemez olur. Tıpkı şiir gibi aşk olur, uçar gider göğe ve kurtulur dünyanın ikici bağlarından. Felsefe de şiirdir. Gerçek felsefe mantık kalıplarına hapsolmayan sonsuz düşüncedir. Gerçek akıl tanımı olmayan sonsuz akıldır. Deliler ve çocuklar her zaman doğruyu söylerler demiş Umberto Eco. O zaman ya deli olmalı ya da çocuk. Ya aklını kaybetmeli ve deli olmalı bile isteye ya da kalbinin gerçeklerine göre yaşayan bir çocuk olmalıdır insan.
Kaba düşünceler hep kavga ederler. Ya insanın kendi içinde ya da başkalarıyla. Onlar bir şeye körü körüne karşı çıkan, tersleri de savunulabilen ifadelerdir. İnsan içinde bu tür ifadeleri taşımamalıdır. Hiçbir şeye ya da kimseye iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin dememelidir. O zaman kendisi de kötü ve çirkin olur insanın. Düşüncesindeki kutuplaşma ve ayrımcılık kişinin kendisidir bizzat. İyiyi ve güzeli yaratan kötüyü ve çirkini de yaratır. İçindeki kötü ve çirkin, acı ve karanlık onu gerer, kötü ve çirkin yapar. Oysa her şeyi şiirin ışığında uzaktan, yumuşak ve bütünlüklü gören, her şeyi olduğu gibi görendir. Her şeyi olduğu gibi gördüğünde onların da olduğu gibi olmasına izin verir. Kimseyi kötü görmediğinde onları kötüleştirmez. Kimseye çirkin diyerek onları çirkinleştirmez. O zaman dünyada herkes olduğu gibi olur. Herkes olduğu gibi tam ve eksiksizdir. Herkes ve her şey ışıklı ve mükemmeldir.
Yani kendi zihninde kötülüğü bilen kötü olur ve kötülüğünü dünyaya yansıtır. Kendi kötülüğünü yansıttıklarına kötü der. Onları damgalar ve kötü olmalarına vesile olur.
Ölümü bilen, öleceğini düşünen de aynı şekilde. Ölümün düşüncesini içinde yükselten ölümü ve yok oluşu da yaratır. Oysa ki yoktur ölüm gerçek varlığa. Ölebilecek olan şeylere vardır ölüm. Değişebilir, yok olabilir şeylere vardır. Ölüm bilgisini ölüm bilincini kaldır bir an. Ve bak öylece. Görürsün sonsuz yaşamı. O halde Shakespeare haklı:
“Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
….
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:”
Demek ki biz sorumluyuz her şeyden. Yani bütün acılardan. Önce kötü olanı düşünür ve onu zihnimizde yaratırız. Sonra sırf kötü dediklerimiz gerçekleşmesin diye yanlış yollara saparız. Bizi mutlu etmeyecek seçimlere kapılırız. Oysa düşüncemiz “bela denizlerine dur” diyebilirdi. Başkaldırabilirdi olmayan kaderine. Yükselmek için zorla kanat çırptığı bir kabus gibidir insanın hayatı. Önce ayağındaki zincirlerden kurtulamadan uçmaya çalışır beyhude. Bataklığa batmıştır ve çıkamaz. Kendi düşünceleriyle kendisini soktuğu bataklığı kurutmadan da başaramaz bunu. Önce çamuru kurutmalıdır güneşin ışığında. Sabretmelidir. Güneş çıkar. Ona güneş olacak bir yol, bir dost, bir işaret gelecektir. O geldiğinde ondan faydalanmayı bilmelidir insan. Dostunun ya da Dost’un ışığında hakikatin bilincine varacak, cahilce yanılgı ve korkularından kurtulacaktır. O zaman Aşk’a doğru yücelecektir insan.
Olmak ya da olmamaktır ilk düşünce. İnsan olduğunu “düşünürse” olmamıştır, olmadığını düşünürse olmuştur. Çünkü olmak ve olmamak bir düşüncedir. Olmaya ve olmamaya kapılan aşamaz dünyaları, tam şu anın içinde boğulur kalır sonsuzca. Oysa ki, gerçek oluş bir akıştır zihne sığmayan.
Shakespeare’i bir daha dinleyelim. Bir daha ve bir daha. Şiir bin kez okunur ve her okumada daha da güzelleşir. Şiir kısadır ama etkisi uzundur ve kalıcıdır yürekte.
“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter demesi mi? Ölmek, uyumak sadece!
Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü.
Çünkü, o ölüm uykularında
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan.
Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine
Sevgisinin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanları?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.”