1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Omorfita-Küçük Kaymaklı 1958…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Omorfita-Küçük Kaymaklı 1958…”

A+A-

KAYMAKLI’DAN HATIRALAR…

 

se2-001.jpg

Andreas Mihail Loizu, Küçük Kaymaklı’dan hatıralarını kaleme almaya devam ediyor… “Lefkoşa’nın Geçmiş Yılları” sosyal medya grubunda paylaştığı bu hatıraları, biz de okurlarımız için google translate aracılığıyla Türkçeleştirdik.

Andreas Mihail Loizu, “Küçük Kaymaklı-Omorfita 1958” başlıklı yazısıyla birlikte bir de evlerinin fotoğrafını paylaşıyor…

Loizu, özetle şöyle yazıyor:

“Başlangıçta yalnızca birkaç kişinin yüksek sesle bağırmaları duyuluyordu, bunlar saldırıdan çok korkutmayı amaçlıyordu...

Dehşet içinde kalmış olan bütün ailemiz, eve kapanıp kilitlenmiştik, yemek odasındaydık hatırladığım kadarıyla çünkü annem bu odanın evin en güvenli yeri olduğuna inanıyordu.

20 yaşında yapıcı ustası olan dayım ise elinde sıkıca tuttuğu bir “Martelli” ile pencere pervazına oturmuştu – bu aleti inşaatlarda sıvaları kırmak için kullanmaktaydı, elinde tuttuğu bu guspiyi kullanmak zorunda kalmamayı umuyordu…

Bu arada çığlıklar çoğalmıştı ve bu da, birkaç kişinin giderek bir kalabalığa, kalabalığın da bir çeteye dönüştüğünü gösteriyordu… Çok iyi Türkçe konuşan nenem dışarıya çıkarak onlarla konuşmak ve onların belki “büyüklük göstereceğini” düşünmek istiyordu… Kızını düşünüyordu, altı torununu düşünüyordu, kendini değil, yeni doğmuş torununu düşünüyordu… Ancak annemin yürek burkan sesi onu engellemişti dışarıya çıkmaya… Ve biz çocukların ağlamaları ve “Mana mu! Mana mu!” (“Anneciğim! Anneciğim!”) diye fısıldaşmalarımız…

…  Başlangıçta öndeki tahta kapıya sertçe vuruluyordu… Sanki de birisi kapıyı kırıp içeriye girmeye çalışıyordu… Sonra da kalabalığın çığlıkları bir zafer çığlığına dönüşmüştü. Ön kapımız yanıyordu! Her bir delikten evimizin içine duman sızmaya başlamıştı… Başka bir odaya gittik, annem iki yeni doğmuş kardeşçiklerimizi kucaklıyordu, bizler de yapışabildiğimiz neresi varsa onun üstünde, entarisine, bacaklarına yapışmış, bu işin sonunun gelmesini bekliyorduk…

Bir İngiliz askerinin yanan kapımızı tekmeleyerek açması ve karşımıza dikilmesi, sanki de bir mucizeydi! İngilizler dışarıdaki kalabalığı dağıttıktan sonra askeri bir Land Rover bizleri alarak babamın köyü olan Ergades’e (“Irgatlar köyü”) götürmüştü – biz de EOKA’nın 1955-59 yıllarındaki mücadelesi sona erinceye kadar burada kalacaktık.

Bu olay 1958 yılında olmuştu. 1963 yılında ise, bir kez daha Omorfita’daki (Küçük Kaymaklı) evimizden göç etmek zorunda kalacaktık ve ancak iki yıl sonra geri dönecektik.

1974 yılında ise aynı senaryo tekrarlanacaktı… Tekrar geriye dönecek miyiz?

Babam ve kardeşlerimden birisi, kesinlikle geri dönmeyeceğimize inanıyor… Bazıları çözüm ne olacak diye düşünedursun, kalıcı bir çözüm mü, güvenli bir çözüm mü yoksa geçici ya da kanlı bir çözüm mü?

Fotoğrafta bugünkü halini görüyorsunuz aileme ait sözünü ettiğim evimizin. Hiçbir şey değişmemiş, bir tek ön bahçe eskiden daha zengindi, büyük ağaçlar vardı ön bahçede eskiden çünkü…”

Andreas Mihail Loizu’nun bu hatıraları çok dokunaklı… Canyoldaşım Zeki Erkut’un “Jans Mans Sokağı Çocukları” başlıklı, tarihsel gerçeklere dayanan romanında da Küçük Kaymaklı’da bazı Kıbrıslırum ailelerinin evleri yakılmaya çalışılarak nasıl kaçırılmak istendikleri anlatılmaktaydı… Bu yüzden Andreas Mihail Loizu’nun anlattıklarını anlayabiliyoruz… Aynı şekilde Tanti’nin Hamamı civarında Tanti’nin evinin taşlanması, kalabalık bir Kıbrıslıtürk topluluğunun oraya yığılması ve ailenin içeride dehşet içinde beklemesini de Tanti’nin torunlarıyla yaptığımız röportajda bu sayfalarda aktarmıştık… Yine Ayluga mahallesinde yaşanmış olan provokasyonları ve kilisenin yakılmak istenmesini, bazı karma çiftlerin evlerinin tacizlere maruz kalmasını, bazı Kıbrıslırumlar’ın o dönemin çeteleri tarafından dövülmesini, olayların canlı tanığı şahıslarla röportajlarımız aracılığıyla bu sayfalarda aktarmaya çalışmıştık. Bu provokasyonların tümü de 1950’li yılların ikinci yarısından sonra yer almaktaydı çünkü maksat, “öteki toplum”dan olanları kaçırarak, “etnik olarak temiz bölgeler” tesis etmekti… Tek taraflı da değildi bunlar, her iki taraf da bu tür provokasyonlara başvurmuştu… Ve en önemlisi de bunları “fasilite” eden bir de İngiliz sömürge yönetimi vardı… Onların ilk büyük provokasyonu da Haziran 1958’de Gönyeli ovalarında Kördemenliler’in kışkırtmalar sonucu bazı Kıbrıslıtürkler tarafından öldürülmesiydi…

Tüm bu acı hatıralar işte bizim geçmişimizi oluşturuyor ve tüm bunları bilmek, öğrenmek, genellemelere gitmeden kimin ne haltlar çevirdiğini öğrenmek durumundayız – eğer bu topraklarda bir gelecek kurmak istiyorsak, gerçeği, tüm gerçeği bilmek zorundayız…


ESKİ FOTOĞRAFLARDA KIBRIS…

 

Yeşil Hat’tı çizen General Young’ın bir fotoğrafı…

se1-002.jpg

Kostas Papayeorgiu, General Young’ın tank üstünde bir fotoğrafını paylaşıyor “Lefkoşa’nın Geçmiş Yılları” sosyal medya sayfasında…

General Young, Lefkoşa’da “Yeşil Hat”tı çizen İngiliz askeri yetkili idi… Bu konuda yıllar önce bu sayfalarda rahmetlik Vartan Malyan’la röportajımızda anlattıklarını yayımlamıştık – orada bulunan yeşil renkli mürekkebi olan bir pennayla çizilmişti “Yeşil Hat”, General Young tarafından ve böylece adı da “Yeşil Hat” olmuştu Lefkoşa’yı bölen ikinci hattın, 1963 yılında… Bundan önce de 1956’da Lefkoşa’yı kısmi olarak bölen ilk bölücü hat, “Clemens Hattı” çizilmişti… 29 Mayıs 1956’da toplum liderleri Lefkoşa Bölge Komiseri Martin Clements’le buluşmuşlar ve “Türk ile Rum tarafları arasında altı ayak yüksekliğinde büyük bir hat çekilerek iki toplum arasında patlak veren çatışmaların durdurulmasına yardımcı olmaya” karar vermişlerdi. Böylece “Baf Kapısı’ndan Mağusa Kapısı’na kadar İngiliz Kraliyet mühendislerinin bu hattı oluşturmaları, bu hat üzerinde beş geçiş noktası oluşturulması ve bu geçiş noktalarından kanuna uyan vatandaşların günlük işlerini yürütebilmek maksadıyla geçebilmeleri” de kararlaştırılmıştı. Daha sonra bu hat Mason Dixon Hattı olarak da bilinecekti. Komiser ayrıca Türk toplumu yetkililerinden Kıbrıslıtürk polis Ahmet’in öldürülmesi gerekçesiyle Kıbrıslırum toplumunun mallarına verilmiş olan büyük zararı karşılamak üzere tazminat ödemelerini istemişti…

Bu bölücü hat, Baf Sokağı, Ermu Caddesi ve Mağusa Sokağı’nı bölücü bir hatta dönüştürüyor ve gelecekte Lefkoşa’nın bölünmesinin nasıl olacağını yansıtıyordu…”

Kaynak: https://www.militaryhistories.co.uk/greenline/

 

 

 

 

Bu yazı toplam 3090 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar