Önerinin Böylesi
Genç olmak zor bir iştir… Hele üniversiteli bir genç olmak çok daha zordur… Çünkü genç dediğimiz birey, artık her şeyi daha farklı görebilen, daha farklı değerlendiren bireydir. Gencin hayalleri vardır. Yaşamdan ve dünyadan büyük beklentileri vardır.
Ne yazık ki çoğu zaman bu beklentiler hayal kırıklıkları ile sonuçlansa da, gençleri asıl derinden etkilen şey; onları anlamamaktır… Tıpkı burs tüzüğünde yapılmak istenen değişiklik önerisi gibi…
Gerçekten öyle; “böyle de öneri olur mu?” dedirten cinsten bir öneri… Hazırlanan yeni Burs Tüzüğündeki öneriye göre yüksek öğretimdeki öğrencilere Temmuz, Ağustos ve Eylül burs ödemesi yapılmaması gündemde…
İyi de neden?
Yaz aylarında üniversiteler kapalı olduğu mu düşünülüyor? Öğrencilerin bu dönemde eğitimle hiç ilgilenmediği mi düşünülüyor? Öğrencilerin bu aylarda öğrenciliklerinin bittiği mi düşünülüyor? Kısacası bu önerinin dayandığı düşünce nedir?
Üniversiteler, araştırma yapan ve sürekli eğitim yapıldığı merkezlerdir. Üniversite eğitimi kesintili bir süreç değildirdir. Dolaysıyla bu önerinin mantıksal dayanağı olmadığı aşikardır… Hatta öğrencilerin, yeni öğretim yılına hazırlanmak için hem öğretimsel hem de sosyal yaşam açısından ekonomik desteğe daha çok ihtiyacı olduğu dönemlerin öğretim yılı başındaki bu ayların olduğunu söyleyebiliriz…
Ancak bütün bunlar arasında yaratığımız esas büyük yıkıntı; gençlere verdiğimiz mesajdır… Bu öneride gençlere “başınızın çaresine” bakın mesajı veriliyor… Daha açık bir ifadeyle söyleyecek olursak; elbette ekonomik sıkıntılar çeken bir toplumuz ancak gençleri yaz dönemlerinde öğrenci olmadığını kabul edilerek yapılan bu tür ekonomik tedbirler, onlara hak ettikleri önemi vermediğimizin açık göstergesi olarak karşımızda durmaktadır.
Bu öneriyle; gençlere geleceğin aydın bireyleri olarak değil, geleceğin memurları olarak bakıyoruz demektir… Çünkü üniversite öğrencisiyken bile onlara “memur” muamelesi yapıyoruz…
Verilen öneriyle; gençlere 21. Yüzyıl becerilerini kazandırmayacağız demektir… Onlara, yaz aylarında; “araştırma yapma, herhangi bir projede yer alma, kitap alma, sosyal bir organizasyona üye olma, kendi gelişim için kılını kıpırdama… Bu aylarda evinde otur, öylece dur” mesajı verilmektedir…
Oysa yapılması gereken gün gibi ortadır… Eğitimdeki diğer unsurlar gibi, “Burs Tüzüğü”nde de reformsal nitelikli dönüşümlere ihtiyaç vardır. Bu konuda gidilecek yol da bellidir... “V. Milli Eğitim Şurası”nda da tartışılıp kararlaştırıldığı gibi Burs Tüzüğü, “Burs ve Krediler Tüzüğü” haline getirilmelidir.
Böylelikle, oldukça daraltılmış bir kesime “eğitim-öğretim başarıları” kıstaslarına göre burs uygulaması devam ettirilerek, yüksek öğretime devam eden ve talep eden her öğrenciye, meslek sahibi yetişkin bir birey olduğunda uygun koşullarda geri ödemek üzere yüksek öğretim kredisi verilebilir…
Gençlere “başınız çaresine” bakın denilerek toplumsal ilerlemeyi sağlamak mümkün değildir.
---------------------------------------------------------------------
Buraya Dikkat
En Önemli Görev
1925 yılında Cenevre’de gerçekleştirilen ve 54 ülkenin katıldığı “Çocukların Refahı Konferansı” sonucunda ortaya çıkan “Çocukların Korunması Cenevre Bildirgesi” yayımlanmıştır.
Bildirge esas olarak yoksulluk, çocuk işçiliği, eğitim gibi dünya çocuklarının refahını ilgilendiren konulara odaklaşmaktadır. Dünya Çocuk Günü çocuklar arasında ortak duygular oluşmasını, ulusların barış içinde yaşama özlemlerinin pekişmesini amaçlamaktadır.
Bildirgenin yayım günü olan “1 Haziran”, 23 ülkede “Dünya Çocuk Günü” olarak kutlanmaktadır. Ülkemizde de “1 Haziran Dünya Çocuk Günü” kapsamında çeşitli etkinlikler yapılmaktadır.
Ancak kanımca bugün çocuklarımız adına, en önemli görev milletvekillerine düşmektedir… KKTC Anayasa Değişiklikleri arasında bulun “çocuk hakları” önerilerine “EVET” diyerek, sahip oldukları hakları, çocuklarımıza eksiksiz bir biçimde teslim etmek olmalıdır…
------------------------------------------------------
Gülmece
Akıl ve Yaratıcı Çözüm
Bir akıl hastanesi ziyareti sırasında, adamın biri doktora sorar:
- Bir adamın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?
Doktor yanıtlar:
- Bir küveti su dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz: bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Daha sonra ise kişiye küveti nasıl boşaltması gerektiğini soruyoruz. Siz ne yaparsınız?
Adam:
- Hımmm… Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova hem kaşıktan hem de fincandan büyük…
- Hayır der doktor… Normal bir insanın küvetin tıpasını çeker…
Ders: Akıl, sadece bize sunulanların dışında yaratıcı çözümler bulmaktır.