1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. Onlar konuşuyor!
Sami Özuslu

Sami Özuslu

Onlar konuşuyor!

A+A-

Büyük şair Nazım Hikmet’in 

“Onlar ki toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar çocukturlar;     
Korkak,Cesur,
Cahil,hakim ve çocukturlar  
ve kahreden
yaratan ki onlardır,  
destanımızda yalnız onların maceraları vardır”
dediği gibi biz de bu haftaki yazımızda kendi görüş ve düşüncelerimizi değil ziyaret ettiğimiz köylerde bizi bağrına basan emekçilerimizin konuşmalarına yer vermek istiyoruz.

Balıkesir köyünde yılların köy emekçisi yaşlı bir dayı:
“65 yaşını çoktan geçtim. Şu gördüğünüz ellerimle bir ömür çalıştım. Hala çalışıyorum. Bu gidişle ölünceye kadar çalışacağım. Göçmenim. Bir yerden bir kuruş gelirim yok. Ne yerim? Ne içerim? Soran yok. Ne ihtiyarlık parası ne de göçmen aylığı veriyorlar. Hayırlı evlat, hayırlı komşu kapısı çalmak günden güne ağırıma gidiyor. Bize neler vaat ettiler. Neler neler vaat ettiler. Dilin kemiği yok ki. Adam vaat eder yüzüne güler, sonra seni unutur gider. Halkla alay etmenin elbet bir sonu vardır. Siz siz olun halkla alay etmeyin evlatlarım.”

Kaleburnu’ndan genç bir köylü:
“30 yaşındayım. Babam fakir olduğu için beni okutamadı. Kendimi bildim bileli onun bunun yanında ırgat çalışırım. Çiftçiliği adım gibi bilirim, ama içinde yuvarlanacak kadar toprağım yok. Barış harekatından önce elin İngilizine hizmetkarlık etmeye, ta İngiltere’ye gittik. Barış harekatından sonra bizi Kıbrıs’a çağırdılar. Ev vereceklerini, toprak vereceklerini, iş vereceklerini vaat ettiler. Şimdi sekiz ameliyat geçirdim. Bu sakat bacağımla oraya buraya koşuşturup 3 çocuğumu geçindirmeye çalışıyorum. Toprağım olsa bu kadar ezilmezdim. Oturduğum evi görseniz, girmeye cesaret edemezsiniz. Dört bir yanı çatladı. Ha yıkıldı ha yıkılacak. Bu hükümetin bize reva gördüğü hayat bu işte. Yaşa yüreğin dayanırsa.”

Kuruova’dan güçlü kuvvetli bir köylü :
“Yılın on iki ay çalışan bu köylünün halini görüyorsunuz. Fakirliğimiz Allahın emri değil. Bizi fakirleştiren düzendir. Zengini daha zengin, işçiyi köylüyü daha fakir bu düzende değişmedikçe yüzümüz gülmeyecek. Biz partilileri imtihan ediyoruz. Hangisi meye verecek ağaçtır ona bakıyoruz. Artık anladık ki UBP meyve verecek ağaç değildir. Artık kocadı boşa emek harcayıp, bakıp budamaya, kökünü sulamaya luzum yok. Kesip atacaksın başka bir fidan yetiştireceksin.”

Türkmenköy’den bir üretici:
“Toprak dağıtımı daha doğru dürüst yapılmadı . Çoğumuzun işleyecek toprağı yok elde avuçta olanı yiyip tükettik. İş arıyoruz, bulamıyoruz. Bulanlarımız ise sık sık kapı dışarı ediliyor. Bu ortamda işsizlik aç kalmak demektir. Hani iş bulmak idarecilerin göreviydi?”

Bize şimdide bir patates oyunu oynanıyor. Bir Hollanda firmasının Kıbrıs’taki adamları bize krediyle, peşinatsız tohumluk patates veriyor. Ama limana kadar teslim etme masrafları bize ait olmak üzere okkasını 50 milden alacaklar. Yani köylünün emeğini bu açık göz Hollandalı sömürecek. Hani bu hükümet üreticiyi destekleyecekti? Üreticiyi desteklemek onu topraksız, bırakmak sonrada patatesini 1 şilinden  Hollandalıya kapatmak mıdır?”

Göçmenköy’den bir işçi bütün işçilerin ortak derdini şöyle dile getiriyor:
“Bu toplumda işçi bedavaya çalıştırılıyor. Hafta sonu elimize sıkıştırılan 8-10 lira ücretle çocuklarımıza sadece makarna ve bulgur yedirebiliyoruz. Sırtta yok,m başta yok. Asgari ücret kanunu Meclis’ten geçince sevindik, umutlandık. Belki ücretlerimiz yükselir diye bekledik, boşuna beklemişiz. Sekiz saatlik emeğimize bir-buçuk liralık fiyat biçtiler. Bu ücretle evimize bir okka et bile alamayız. Bizde 1970’de Ulusal Dayanışma Ekibi sosyal sigorta vaat etmişti. Şimdi yıl 1976. Hani sosyal sigorta. Sakatlansak, hastalansak aç kalacağız. Aç kalacağız derken şimdi karnımızın tok olduğunu sanmayın. Ama tekmil aç kalacağız. İhtiyarladığımızda bize kim bakacak? Bu hükümet de sendikamız da işçiden yana değil. Biz işçiler birleşmek, mücadele etmek için yol arıyoruz. Çare arıyoruz. Görüyoruz ki CTP işçiden yana bir partidir. Bize yardımcı olmasını istiyoruz”

Gönyeli’den eski bir mücahit anlatıyor:
“10-12 yıl dağ demedik, düz demedik, mücahitliğimizi yaptık Kış dondururken, yaz kavururken seve seve görevimizi yaptık. Terhis olduktan sonra işsiz kaldık. İş bulanlarımız ise geçici olarak çalıştırılıyor. Hizmet yıllarımız niçin kıdeme sayılmıyor? Bunca yıl mücahitlik yapanlara hükümet bir iş bulmayı hiç düşünmüyor mu?”
Eski mücahidi bir başka Gönyeli’li cevaplıyor:
“Barış harekatıyla elimize geçen toprakları, fabrikaları kendi adamlarına dağıtmaktan fırsat bulmalıdırlar ki bizi düşünsünler.”

Bu konuşmalar her yerde oluyor. Şehir ve köy emekçilerimiz her yerde bunları konuşuyor artık. İşsizliğin, topraksızlığın, bolluk içinde yokluğun, kader olmadığını anlıyorlar artık. Çektikleri çilenin bir avuç mutlu azınlığın düzeninden gelme olduğunu görüyorlar.

Bunları kavrayanların, bunları görenlerin diyecekleri daha şeyler olacaktır elbet.

“Kimbilir; belki yarın, belki yarından da yakın.”
(Naci Talat Usar-23 Nisan 1976/Yenidüzen)

(Ölüm yıldönümünde Naci Talat’ı bir kez daha saygı, özlem ve sevgiyle anıyorum. 1976’da yazdığı bu yazıda siyasetin halktan kopuk yapılamayacağını ne de güzel anlatıyor. Işığı hepimizi aydınlatmaya yetiyor. Hala...)

Bu yazı toplam 2019 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar