ONLAR ÜMİDİN DÜŞMANIDIR SEVGİLİM…
Artık yarım asra yaklaşan ömrümün kritik noktalarından birinde olduğumu biliyorum. İhtiyarlamak veya yaşlanmak arasında gidip geliyorum. Ne kadar kaldıysa, kalan yıllarımda ya hırçınlaşarak ihtiyarlayacağım ya da az insanın başarabildiği gibi her yeni yıl
Artık yarım asra yaklaşan ömrümün kritik noktalarından birinde olduğumu biliyorum. İhtiyarlamak veya yaşlanmak arasında gidip geliyorum. Ne kadar kaldıysa, kalan yıllarımda ya hırçınlaşarak ihtiyarlayacağım ya da az insanın başarabildiği gibi her yeni yıl demlenip, demlendikçe çevremdekilere tat vererek yaşlanacağım. Zor, çok zor bir noktada durduğumu hissediyorum.
Dehşet verici bir şey, bazen kendimi hırçın, dünyaya homurdanarak bakan, hiçbir şeyi beğenmeyen, kırıp döken bir “ihtiyar” olarak yakalıyorum. Özellikle gençlerle olan ilişkimde o hırçın ihtiyar yüzümü yakalıyorum sıklaşan biçimde. Onların o sarsak, o hayalci, o sevimli coşkuları sanki hiç genç olmamışım gibi içten içe öfkelendiriyor beni.
İhtiyar yanım o kadar yorgun, o kadar umutsuz, o kadar örselenmiş ki gençlerin ve hep genç kalmayı başarabilenlerin hayata karşı o taptaze, coşkulu, umutlu, hayli naif hayalleri karşısında dişlerini, yumruklarını sıkıyor.
“Hayır!” diyor içimdeki ihtiyar, “boş hayaller bunlar! Barış mı? Adalet mi? Özgürlük mü? Umut etmek mi? Mücadele etmek mi? Değiştirmeye çalışmak mı? Beheey! Neler gördü bu gözler, hala daha koşarsınız boş hayallerin peşinde!”
Böyle bir şeydir “ihtiyarlık!”.
Nerede umut çiçekleri açarsa, nerede iyimserlik kabarırsa, nerede hayaller devreye girer ve aydınlık, güzel ve iyi bir gelecek için bu hayallerin yönlendirdiği insanların ışıldayan yüzlerini görürse ihtiyarlar, köşelerinden homurdanmaya başlarlar hemen parmaklarını sallayarak.
Hemen azarlayan, inciten, alay eden, akıl veren titrek sesini duyarsınız “ihtiyarların”… Belki artık kendi dönemlerinin bittiğinin ve umuda, hayata, gençlerin ve genç kalabilmişlerin hayallerine artık o titreyen elleri ve soğumuş yürekleriyle dokunamayacaklarının farkına vardıkları içindir kimbilir…
Belki yitirdikleri yaşam enerjisini, geleceğe olan inancı başkalarının gözlerinde görmek onları öfkelendirdiği için kimbilir…
Demiş ya koca Nâzım:
“onlar ümidin düşmanıdır sevgilim, akan suyun, meyve çağında ağacın… çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına…”
Çok korkuyorum. Gerçekten çok korkuyorum “serpilip gelişen hayatı” savunanlarla köşemden alay bir “ihtiyar” olmaktan…
Birgün ihtiyarlığa teslim olur ve köşemden gelecek güzel günlere olan inancı ayakta tutmaya çalışanlarla alay etmeye kalkarsam, lütfen uyarın beni…
Çünkü ağzımdan çıkanı kulağım duymuyordur, terbiyesizliğim tavan yapmıştır ve bu terbiyesizliği yaşımın, köşemin zırhına sığınarak yaparken insanların nezaketini “vay be, nasıl da hadlerini bildirdim, tek kelime edemediler” biçiminde yorumluyorumdur…
Hatırlatın bana öyle bir şey yaparsam ve çıkıp karşıma deyin ki:
“densizliğin karşısında susuyorsak, bil ki nezaketimizdendir!”
* * *
Kıbrıs’ta barış ve çözüm umudunun solmaya yüz tuttuğu, “goncolozların” boy gösterip “bu iş bitmiştir” cakaları satmaya başladığı bir ortamda CTP uzun zamandır süren suskunluğunu nihayet bozdu. “Barışı Hayal Et” sloganıyla Türkiye, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Kuzeyden aydınları uluslar arası bir konferansta bir araya getirdi.
Doğrusu bu ya, Lennon’un o çok naif “imagine” şarkısını çağrıştıran ve “barışı hayal etmeye” çağıran bu konferans dizisine önce kuşkuyla yaklaştım.
Ama Panikos Hrisantu’’nun fotoğraflarına bakarken, Rena Choplarou’nun Kıbrıslı Rum ve Türk öğretmenlerin birbirlerinin acılı tarihlerine bakışlarını içeren müthiş araştırma sunumunu izlerken, Orhan Miroğlu’nun Türk ve Kürtlerin, Ermeni ve Süryanilerin onca kıyıma rağmen birbirini anlamaya çalışmaya davet eden o çığlık gibi konuşmasını dinlerken, Cengiz Aktar’ın Hrant’a selamıyla tüylerim ürperirken, dün gece ara bölgede Tufan Erhürman’ın o müthiş konuşmasını dinlerken yapılan işin önem ve değerini güçlü bir biçimde hissettim.
Doğrudur, cılkı çıkarılmış bir kavramdır barış mücadele yorgunu zihinlerimiz için.
Ama insanlık ilk günden beri barış, adalet ve özgürlük mücadelesi veriyor ve bu mücadele ağır yenilgiler ve ışıklı zaferlerle gidip gelen binlerce yıllık bir tarihi kapsıyorsa… Bu binlerce yıllık tarihte ancak denizde damla olan bizim yorgunluğumuz nedir ki?
Bakmayın siz ihtiyarların yorgun homurdanmalarına…
Hayallerinizi hiç terk etmeyin. Hayallerinize sımsıkı sarılın ve hep yeşil tutun onları, soldurmayın…
Barışı hayal etmek iyidir…
Hatta… Hayal kurmak iyidir… Genç tutar insanı…
Ve gün sayan ihtiyarları öfkelendiren, ürküten gençlik; güzel günler hayalini yitirmediyse, hayallerinin peşinden koşmaktan vazgeçmediyse gelecek diye bir şey vardır…
Meraklısına Not: (Bu arada konferanslara katılamayanlar üzülmesin, hepsini ve her türlü CTP etkinliğini canlı olarak ya da banttan www.ctp-bg.org sitesinden izleyebilirsiniz)