“Onu öldürenler bize onurlu bir cenaze töreni yapmayı önerdiler ve biz de tiksinç ve nefretle bunu reddettik…”
Darbecilerin 1974’te öldürdüğü Tserili Kostas Andreu Mişaulis’in eşi Hristalla Mişaulis anlatıyor
Faşist EOKA-B’cilerin Yunan cuntasıyla birlikte Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği darbe ardından evinden alınarak öldürülen 24 yaşındaki Kostas Andreu Mişaulis’in eşi Hristalla Mişauli, o günleri anlattı ve biz de bunu okurlarımız için derledik… Hristalla Mişauli, o günleri özetle şöyle anlattı:
“17 Temmuz 1974’te saat 11 civarıydı. Evimize özellikle tutuklama yapmak amacıyla bir grup silahlı adam geldi. Bu silahlı adamların arasında köylümüz olan genç birisi de vardı. O da kocamı alan ekibin içerisindeydi. Kapımız çalınınca, ben aşağıya kapıyı açmaya gittim. Bize kendilerinin polis olduğunu söylediler. Hatta bu silahlı kişilerden birisi kocama kendisini tanıyıp tanımadığını bile sormuştu, “İki sene askerliğimizi birlikte yaptıydık” demişti kocama. Bu yabancı şahıs bana dönerek “Kocanı tanıyorum, çok iyi bir gençtir, onu alacağız ama geri getireceğiz. Ben sana garanti veriyorum” dedi. Ve devam etti, “Silahları olduğu yönünde bir kuşku var, eğer böyle bir şey yoksa, onu geri getireceğiz. Yalnızca onu sorguya çekeceğiz, başka bir şey yok” dedi.
Sonra köyden tutukladıkları diğer kişilerle birlikte kocamı da alarak köyün dini kuruluşunun önünde topladılar. Ve felaket işte orada başladı. Silah tehdidi altında toplayıp tutukladıkları kişilere “Nikos Sampson çok yaşa! Yaşasın ENOSİS” gibi sloganlar attırdılar zorla… Otomatik silahlarla havaya ateş açarak insanları dehşete düşürdüler… Tüm bunları mutfak penceresinden izliyor ve duyuyordum ve dehşet içindeydim…
Bir süre sonra aynı mutfak penceresinden, arabaların çalıştırıldığını duydum. Tseri’den tutukladıkları kişileri bu arabalara yüklediler ve köyün dışına doğru hareket ettiler. Köyün bir mil kadar dışında durdular ve ben bir el ateş edildiğini, sonra bir el daha ateş edildiğini duydum… Böylece kocamın öldürüldüğü trajik olaylar başlamıştı…
Öğleden sonra bir hemşire gizlice bana neler olduğunu anlattı ve gidip koam için kan vermemi istedi, bana kocamın yaralı olduğunu anlattı. Hemen bütün aile koştuk, onu bulmaya gittik. Lefkoşa Hastanesi’ne girmeyi başardım, kim olduğumu söylemeden kan vermeye gittiğimi söyledim. Ancak annem ve diğerlerinin kim olduğunu fark ederek, onların hastaneye girmesini engellemişlerdi. Epeyi bir mücadeleden sonra kan vermeyi başardım ancak kocamı görmeme izin vermiyorlardı, iddialarına göre o anda ameliyattaymış kocam…
Perşembe öğleden sonra yeniden hastaneye gittim ancak kocamı görmek için tüm çabalarım boşa çıkmıştı…
Hastaneyi terörize etmiş olan askerler, kana çok ihtiyaç olduğu halde, yaralılar olduğu halde, bizim daha fazla kan vermemize izin vermiyorlardı. Bizleri kabaca itip kakıyorlardı yolda… Bir hemşire arkadaşın yardımlarıyla hastaneye, kocam Kostas’ı görmek üzere sokulmayı başardım. Pazar öğleden sonra ancak kocamı görebildim.
Durumu ağırdı ve onu yormak istemiyordum ve büyük bir zorlukla bana “Hakkımda söylediklerini duydun mu? Neden beni vurdukları hakkında gerekçelerini duydun mu? Bütün köye benim kaçmaya çalıştığımı ve bu yüzden beni vurdukları dedikodusunu yaydılar…” dedi. Ben de ona “Bunun bir kaza olduğunu ve Sampson’un seni yurtdışına iyileşmen için gönderileceğini söylediler” dedim. “Hayır” dedi kocam, “öfkeyle ateş ettiler bana…”
O anda yaralarına pansuman yapmak üzere doktor geldi ve konuşmaya devam etmemize izin vermediler.
Benim Kostam sessiz ve iyi bir insandı, hayatı boyunca hiç kimseyi incitmemişti ve korkunç açılar içerisinde vefat etti. Çok sonraları 22 Temmuz Pazartesi günü saat 11.30 sularında vefat ettiğini öğrendim.
Arkadaşımız olan hemşire iki kez köy telefonunu aramış ve eşimin ölümünü bize aktarmalarını istemişti. Ancak telefonu alanlar buna söz verdikleri halde, hiçbir zaman bize bunu söylemediler. Yüzümüze, gözümüzün içine bile bakamıyorlardı. Ama sonuçta gerçeği öğrendik… Sonra yakınımız Giorgos Pissis, Kostas’ın ölü bedenini onların elinden almayı başardı. Köyümüz Tseri’de cenaze töreni yaptık. Onu öldürenler bize onurlu bir cenaze töreni yapmayı önerdiler ve biz de tiksinç ve nefretle bunu reddettik. O günlerde köyümüze hakim olan terör havasına karşın, köyün dörtte üçü cenaze törenine katıldılar ve Kostas Mişaulis için gözyaşı döktüler…”
(“CHRONICOS” adlı AKEL’in yayımlamış olduğu kitaptan Afroditi Katsis’in alıntılamış olduğu sosyal medya paylaşımından derledik – Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 17.7.2019)
KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…
Strovulos’ta kuyuda çökme olunca, kazı askıya alındı…
Kayıplar Komitesi’nin kazı ekipleri, gerek adamızın kuzeyinde, gerekse güneyinde, 1963 ve 1974 “kaybı” Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin aranmakta olduğu kazılarını kesintisiz biçimde sürdürüyorlar.
Kıbrıs’ın güneyinde yağmurlar nedeniyle suyla dolan ve askıya alınan Strovulos’ta sıra kuyulardaki kazıya geçtiğimiz günlerde havaların ısınması ve suların kuyularda azalmasıyla birlikte yeniden başlatılmıştı. Ancak kuyuda çökme olması nedeniyle, kazının yeniden askıya alındığı bildirildi.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Demet Karşılı’dan aldığımız bilgilere göre, “Strovulos’ta rampa yapıldı fakat yıkılmalar gerçekleşti, su seviyesi yükseldi bir müddet kazı beklemeye alındı…”
Kayıplar Komitesi’nin Lapta bölgesinde üç kazısı bulunuyor: Lapta “Celebrity yanı”nda iki “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşılmıştı ve halen iki makine ile iki kazı ekibi birlikte, toprakları kontrol etmeye devam ediyor.
Lapta’da limon tarlası diye bilinen ve bir “kayıp”tan geride kalanların bulunduğu bölgede blok trençleme yapılmaya devam ediliyor ve arkeologlarımız, çıkan tüm toprağı kontrol ediyorlar.
Yine Lapta’da pilot kuyu kazısında bir “kayıp”tan geride kalanlar bulunmuştu. Şimdi kazı ekibi, kuyudan çıkan tüm toprağı sulu elekten geçiriyor ve çöplerle dolu tüm toprak kontrol edilmeye devam ediliyor.
Paşaköy’de (Aşşa) pilot çalışması kuyu kazısı için kapalı kuyunun yeri aranıyor.
Hamit Mandrez’de (hapishane arkası) iki toplumlu kazı ekibi trenç yapmaya devam ediyor ve dere yatağının içinde kazıyı sürdürüyor.
Değirmenlik’te (Kitrea-Cirga) kazı neredeyse yer yer ikibuçuk metre derinliğinde ve kazılmaya devam ediliyor.
Kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara bu aşırı sıcak günlerde açık arazilerde yürütülen bu zorlu kazılarda “Kolay gelsin” diyoruz.