“Onu yıllar sonra gazetelerde gördüm, öğretmenlik yapıyordu…”
DR. DERVİŞ ÖZER
İkinci savaşın ikinci günüydü. Biz savaşın ne olduğunu bilmediğimiz için ve bize de kimse bir şey demediği için köyde kaldık: Köyden silah sesleri geliyordu. Bazı kişilerin ve askerlerin evlere hırsızlığa geldiğini ve karşı koyanları öldürdüklerini duymuştuk. Annem bizi ve komşumuzu da alarak, evden eve atlayarak köyün dışına kadar çıktık. İlerisi düz ovaydı ve ovada yürüsek yakalanırız korkusuyla yıkık bir evin içine sığındık. O yıkık evin içinde gecenin olmasını beklemeye başladık. Ben ve ablam ne olacağını bilmeden oturuyorduk.
Yaşlı komşumuz ve annem korkuyorlardı, arada ablam ve bana bakıp konuşuyorlardı. Yaşlı kadın ve annem üzerindeki kara çarşafları çıkarıp bize giydirdiler. Yaşlı görünmemiz için yıkık evin ocağından kalan muzaları yüzümüze çaldı, toprak sürdü. Yanımızda su ve ekmekten başka bir şey yoktu. Yıkık evin içinde kıpırdamaksızın oturuyorduk. Güneşin dönmesi ile gölgeyi takip edip duvara sırtımız vererek ve kırık kapıdan kim gelecek korkusuyla gecenin olmasını bekliyorduk.
Dışarıdan koşuşturma ve bir insan sesi geldi ama ne söylediği belli değildi. Üzeri atletli, ayağı yalın, askeri pantolonlu bir adam nefes nefese koşarak geldi ve kendisini kapının içine attı. Hangi dilde konuşacağını bilemedi. Biraz nefeslenince yaşlı kadın elimizdeki suyu götürüp verdi. Adam koca bidonu kafasına dikti ve içti. Yaşlı kadın daha fazla içmesine engel oldu ve adamın elinden sıcaklamış, kan gibi olmuş suyu alıp bize uzattı. Birer yudum almamızı söyledi. Birer yudum su aldık ve tekrar duvara yaslandık. Yalın ayaklı adam karşımızda oturdu ve yavaş yavaş konuşmaya başladı. Kaçma planına bizi de ekledi. Nasıl kaçacağımız anlatmaya başladı. Tam anlatıyordu ki dışarıdan insan sesleri, gülüşmeleri geldi. Ne yapacağımız şaşırmıştık. Yaşlı kadın adamı arkamıza yatırdı ve bizi de onun üzerine oturttu. Adamın üzerinde oturuyorduk. Çarşaflarımız onu kapatıyordu. Ne olursa olsun yerimizden kalkmamamızı söyledi ve hiçbir zaman konuşmamızı tembihledi. Öyle yaptık, adamın üzerine oturduk ve başımızı yüzümüzü kara çarşaflarla kapattık.
İçeriye iki kişi girdi ama dışarıda iki kişi daha vardı. Bir tanesi bizim dilimizi biliyordu. Yaşlı kadın da onun dilini biliyordu. Konuştular. Yaşlı kadın, tanıdık birilerinden bahsediyordu. Genç olan asker gelip bizim çarşaflarımızı çekiştiriyordu. Yaşlı kadın, bizimle konuşan adama yapmamasını rica etti ama onu dinlemedi genç olanı. Başımdaki çarşafı kaldırıp atınca, yüzüne baktım. Göz göze geldik. Gözlerinde ölüm vardı. Beni kolumdan tutup kaldırmak istedi. Kalkmamak için direndim. Kalkmamalıydım, arkamdaki adam görünecekti. Kalkmadım da.
Diğer adam duvara yaslandı ve bir sigara çıkarıp yaktı. Sigarasını içerek bizi seyrediyordu. O silahını duvara dayadı. Gözümün içine bakarak ve yüzündeki pis gülüşle pantolonunu dizine kadar indirdi ve yanıma geldi. Annem, ablam ve yaşlı kadın, çığlıklar atıyordu. Arkamızdaki adam, arkamızdan kalkmak için çabalıyordu. Ama yaşlı kadın ve annem onu kalkmaması için bastırıyorlardı. Ben donup kalmıştım. Bana yaptığı tacize engel olmaya çalıştım ama beni dövmeye başladı. Yüzüme başıma yumruk vuruyor beni durmaksızın tokatlıyordu. Ellerimle yüzümü korumaya çalışıyordum. Beni kollarımdan tuttu ve yıkık evin bir köşesine sürükledi. Bu sırada arkamızda sakladığımız adam kalktı ve çevik bir hareketle duvardaki silahı alıp ona döndü. Beni bıraktı, ne yapacağını şaşırmıştı. Kaçmaya çalıştı ama dizindeki pantolon ona engel oldu ve düştü. Yerde sürünüyordu ki silah sesini duydum.
Arkamızda sakladığımız adam boylu boyunca yere devrildi. Toprak zeminde kan dere gibi akıyordu. Ben, annem, ablam ve yaşlı kadın birbirimize sokulmuş ağlıyorduk. Duvara yaslanıp sigarasını içen adam, arkamıza sakladığımız adamı vurmuştu. Dışarıdaki adamlar içeriye doğru bağırıyorlardı. İçeri girmeye korkuyorlardı. Diğer adam da söverek dışarı çıktı. Ama o tekrar içeri girdi ve beni alarak annemin, kardeşimin, yaşlı kadının önünde defalarca tecavüz etti. Donup kalmıştım, yerdeki ölü adamın gözleri açıktı ve bana bakıyordu. Tecavüz boyunca ölü adamla göz göze kaldık. Gelip onu üzerimden almasalardı defalarca daha tecavüz edecekti.
Onu yıllardan sonra gazetelerde gördüm, küçük çocuklara öğretmenlik yapıyordu. Yaptıkları unutulmuştu. Ama ben ve kardeşim o günü ve onu, yaptıklarını ve benim yüzünden ölen o ismini bilmediğim adamı asla unutmayacağım.
(DR. DERVİŞ ÖZER – HAZİRAN 2015)
Devam edecek…