1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Onur Gazdağ: Hayatta ne kadar kutsal varsa o kadar baskı var
Onur Gazdağ: Hayatta ne kadar kutsal varsa o kadar baskı var

Onur Gazdağ: Hayatta ne kadar kutsal varsa o kadar baskı var

Onur Gazdağ: Hayatta ne kadar kutsal varsa o kadar baskı var

A+A-

Simge Çerkezoğlu

Onur Gazdağ Ankaralı, Fareler Tiyatrosu mensubu, genç bir tiyatrocu. 1984 Bar’da, Miss Margarida Yöntemi (Apareceu a Margarida) oyununu sahneleyen Onur, izleyenlere klasik sahne dışında unutulmaz bir gece yaşattı. Özellikle salonlardan bağımsız tiyatroyu konuştuğumuz bu röportajda Kıbrıs’a dair ilk izlenimlerini de konuştuk. Söyledikleri ise tam da ismiyle müsemma cevaplardı.

FARELER TİYATROSU

Fareler Tiyatrosu 2008 yılından Ankara’da bir grup genç tarafından kuruldu. Hikâyenin gerisini ise Onur anlattı…
“Haklısınız 2008 yılında kurulduk ve bu yıl sekizinci yılımızı kutladık. Daha önce farklı tiyatrolarda çalışıyorduk. Daha sonra özellikle de Ankara’da daha özgür bir alan yaratmak adına genç oyuncular olarak bir araya gelerek bu tiyatroyu kurduk. Ben de kurucularından biriyim. Genelde sanat eğitimi kutsallaştırıldığı, erişilmez kılındığı veya sadece özel yeteneği, parası olan insanların yapması gerekiyor gibi algılandığı için öncelikle biz herkese açık bir üretim alanı yaratmak istedik. İsteyen herkes buraya gelsin, bu üretim alanlarını kendi arzularına göre kullansınlar dedik. Oyun yazmak isteyen bir genç oyun yazan birileriyle tanışabilsin, oynamak istiyorsa oynasın veya yönetmen olmak istiyorsa bunu denesin dedik. Kızılay tarafında İncesu bölgesinde bir depoyu bu şekilde üretim alanı olarak kullanıyoruz. Ayrıca burada oyunlarımızı da sahneliyoruz. İsteyen herkese kapımız açık. İsteyen geliyor bizimle tanışıyor, ortak bir yol bulduğumuz zaman da birlikte çalışıyoruz.”

İlk duyduğum andan itibaren Fareler Tiyatrosu ismi, beni biraz rahatsız etmekle birlikte merak da uyandırıyor… Öyle anlaşılıyor ki hedef zaten insanlarda rahatsızlık yaratmak, onları irkiltmek.
“Bu ismi seçme nedenlerimizden biri hep denir ya, tiyatronun faresi eksik olmaz, her tiyatroda fare vardır diye. Biraz o nedenle. Diğer bir nedeni ise biliyorsunuz fareler şehir eko sisteminde yeri olan hayvanlar. Ama insanlar nedense onları sevmez. İnsanlarda bir rahatsızlık yaratırlar. Yokluklarında bizim düzenimizde değişiklik olmaz ama var olduklarında düzende bir değişiklik ihtiyacı yaratırlar. Bir fare oldu mu insanlar hemen kapan koyarlar, zehir alırlar… İnsanları duruk yere rahatsız ederler ve sonra geri çekilirler. O nedenle bizim sevdiğimiz hayvanlar. Biz de tiyatro aracılığıyla insanlarla birbirimize bakmayı, aynı toplumun içinde yaşarken yanlış giden durumları sorgulamayı ve gündeme getirmeyi hedefliyoruz. Dolayısı ile tiyatrocular sahneledikleri oyunla bir anlamda insanları rahatsız ediyor, düşündürüyor. Bu noktada bu durum farelerin insanlarda yarattığı rahatsızlığa benzetilebiliyor.”

Ankara’da yaşayan oyuncu olarak İstanbul ile aralarındaki tiyatro kültürünü ve farkını değerlendiren Onur, ne mutlu ki, hala Ankara sahneleri izleyicisiz kalmaz diyebiliyor.  
“Ankara Türkiye’deki tiyatronun fabrikasıdır. Oyuncuların yetiştiği, seyircilerin daha seçici olduğu, oyuncuları takip ettiği bir alandır. Hatta tiyatroda Ankara seyircisinin sınavından geçmek diye de bir söz vardır. Ankara seyircisi hakikaten oyunu dikkatle izler, yorumlar yapar, oyuncuların peşini bırakmaz konuşmak, görüşmek ve oyunu tartışmak ister. İstanbul ise üretimin daha bol olduğu, ünlü simaların öne çıktığı bir yer. Ankara’da yaptığınız iş sizin içinize sinmiyorsa onu sergilemenin hiçbir anlamı olmaz. Seyirci size tepkisini mutlaka koyar ve izlemez. Biz şanslıyız ki kurulduğumuz günden bu yana boş salona oynamadık. Seyircimiz eksik olmadı. Hem insanlar bizimle işin içinde olmak hem de seyirci olmak istediler. Sekiz yılda bir seyirci kitlemiz de oluştu diyebilirim. Bugüne kadar oyunlarımızı sezon kapanıyor diye bitirdik. Zaten Ankara’daki tiyatroların seyirci eksiği hiç olmaz, bizim esas sıkıntımız mekan eksikliği. Klasik tiyatroya alışkın seyirci kitlemiz var ve sahne sayısı çok az.”

“OYNAYABİLECEĞİMİZ HER ALANLARDA TİYATRO YAPIYORUZ”

Sohbetimizin doğal akışı içinde konu tiyatroda yaşanan mekan sıkıntısına gelince bar ortamında oyun sahnelemeyi de konuşuyoruz tabii…
“Tiyatronun doğuşu ile birlikte mekan, alan kaygısı hep oldu. Her alan kaygısıyla birlikte farklı mekanlarda tiyatro yapınca bu biraz biraz kırıldı. Herkes yaptığı işi büyük göstermek ister. Her zaman daha yüce olanını ve daha kutsal olanını yapmak ister. Antik tiyatroya baktığımızda sahnelerin ilk çıkışı Dionysos’un Tapınakları’dır. Dionysos bir sunaktır, her tanrının tanrıçanın tapınaklarında sunakları vardır. Dionysos’un sunağı da amfi tiyatrolardır. Zaten tiyatro salonlarının hep kutsal bir algısı var. Oysa hayatta ne kadar kutsal varsa o kadar baskı var demektir. Bu durum muhtaçlık ve acizliği de beraberinde getirir. Türkiye’de alan yokluğu çok daha eskilere dayanıyor. Orta oyunu geleneğini düşününce bunu anlıyoruz. Şimdi dünyada da Türkiye’de de bunu aşıyoruz. Oynayabileceğimiz her alanlarda tiyatro yapıyoruz. Bu sokakta, kafede, bar da olabilir kamyon kasası da. Elbette başka insanların özgürlüğüne müdahale etmeden bunu yapıyoruz. Herkesin tiyatro izlemek kadar izlememek gibi de bir özgürlüğü var.”

Bildiğimiz tiyatro sahnesi dışında oyun izlemek insana bir yanıyla özgürlük katarken, öte yandan bizi oyundan koparacak bir etken gibi görünüyor. Onur konuyla ilgili tüm önyargılarımı yıkıyor.
“İzleyici disiplini dediğimiz şey çok da eskilere dayanmıyor. Bizim çizgi filmlerde gördüklerimiz gerçekti. İnsanlar geçmişte oyunu beğenmedikleri zaman domates atabiliyorlardı. Slogan atıp, oyunculara küfür ediyorlardı. Çok daha özgür bir alanları vardı. Zamanla tiyatro çok kalıplaştı. Saatinde orda olunmalı, güzel giyinilmeli ve çok sessiz izlenmeli gibi… Tabii ki oynayan oyuncuya da saygı göstermek alanına müdahale etmemek gerek. Ancak oyun müsaade ettiği sürece de birlikte iletişime geçmek de önemli bir paylaşım. Oysa bunu geleneksel salonda yapmak mümkün değil. Zaman içinde seyirci ve oyuncu dengesi kuruldukça farklı mekanlarda tiyatro yapma fikri benimseniyor.”

“SANATI Bİ YERE TIKIŞTIRMAKTAN ÖTE ÖZGÜR KILALIM”

Miss Margarida oyunu da bu anlamda farklı, izleyiciyle interaktif olarak oynanan, insanı içine alan bir oyun.
“Bu oyunda hep birlikte oynuyoruz. İzleyicilere de bu durum farklı deneyim kazandırıyor. Oyun onlarla birlikte, onların cevaplarıyla ilerliyor. Tabii bu omurgası belli bir oyun. Bir stand up gösterisi değil. Miss Margarida’da bir tane öğretmen var. Geri kalan seyirciler de öğrenci rolünde. Birçok insan hayatında ilk kez bir profesyonel tiyatro oyununda yer alıyor. Hem de hiçbir seçmeye katılmadan bunu yapıyor. Bunu klasik sahnede yapmak mümkün değil. Bir kere klasik seyirci dizilimi buna engel oluyor. Dolayısı ile barda izleyiciler biraz daha oyunun akışındalar. Elbette ben bunları klasik oyunları kötülemek için anlatmıyorum. Ben de klasik oyunlarda yer aldım. Sadece farklı şeyler türetme taraftarıyım.”

Her şeyin belirsiz olduğu gibi tiyatronun geleceğinin de belirsiz olduğunu söyleyen genç oyuncu sanatı özgür kılmak adına farklı mekanlara taşımanın da önemine değiniyor.   
“Tiyatroda yarınımız belli değil. İstanbul’da Atatürk Kültür Merkezi yıllardır kapalı. Ankara’da da pek çok sahne kapatılıyor. Klasik sahnelere alışığız bu doğru ama ben diyorum ki hepimiz öyle bir ana gelelim ki, hem oyuncular, hem de izleyiciler veya müzisyenler olarak mekânlarımızı kapattıkları zaman sorun etmeyelim. Kapatıyorsan kapat bizim için sorun değil diyebilelim. Sanatı bir yerlere tıkıştırmaktan öte özgür kılalım. Kesinlikle sadece bu şekilde farklı mekanlarda tiyatro yapalım demiyorum ama sahnemi kapatabilirsin cümlesini daha cüretkar söyleyebilelim istiyorum.”

“KIBRIS BİR YAVRU VATAN DEĞİL”

Hayatı ve toplumu her zaman sorgulamaya meyilli birisi Onur… Bu Kıbrıs’a ilk gelişi, ancak adaya dair çıkarımları etkileyici.
“Kıbrıs’ta bulunduğum sürede çok güzel insanlarla tanıştım. Adayla ilgili sorunları ve kaygıları da dinleme fırsatı yakaladım. Bir yanım geleceğe dair çok kaygılı. Çünkü burası güzel bir yer ve güzel olan her şey tüketilmeye mahkum gibi. Umarım burası da tüketim aracına dönüşmez. Şu an tam o sınırdasınız. Bunun yanında kendi demokrasinizi tamamlasanız dahi kendi arzuları için mücadele etseniz de biliyorsunuz ki Ankara’da bir yer var ve onun arzusunun çok da dışında davranamıyorsunuz. Ben Kıbrıslı olsaydım bu umudumu kıran bir şey olurdu. Bir güçle karşı karşıyasın doğru olduğuna inandığın şeyi yapmak için mücadele etsen bile bunun için önünde bir engel var ve bu engel senin çok uzağında. Türkiye’de biz bazı konuları hiç konuşamadık. İnsan hakları, özgürlük ve demokrasi de bunlardan bazıları. Çünkü bunları ne zaman konuşmaya çalışsak bize hap savaş var dediler. Kıbrıs da bu konuşulmasına sıra gelmeyen konulardan oldu. Oysa Türkiye’de insanlar bilmeli ki evet bir Kıbrıs var ama o bir yavru vatan değil. Umarım bir gün, arzu ettiğiniz biçimde yaşama hakkını bulursunuz ve Türkiye’nin arka bahçesi olmazsınız.”

Bu haber toplam 3833 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 271. Sayısı

Adres Kıbrıs 271. Sayısı