'Onurumuz'
“Dış sermayeye” olan tepkimiz bizi giderek “hastalıklı” bir düşünce yapısına itiyor.
Başka bir kelime ile açıklamam mümkün değil, evet, hastalıklı…
Çünkü her ne sebeple olursa olsun “dıştan” gelen her şeye bir savunma mekanizması geliştirip “toptan” retçi bir tutum içine giriyoruz.
Ancak bu ret, slogandan öteye geçemiyor, geçmiyor.
Tamam, anlıyorum bu durumu, haksız da değil toplum…
Ama herhangi bir konuda dıştan gelene-dayatılana karşı bir alternatif ortaya koymakta zorlanıyoruz.
Mesela şimdi kurumlarımızın tasfiyesi gündemde…
Bakıyorum sosyal medya denen kaçak güreş alanı yine cengaverlerle dolmuş.
Ne diyorlar?
“Onurumuzdur, sattırmayız”.
Ne güzel, bravo!..
Katılıyorum.
Sonuna kadar katılıyorum.
Ama biz bu güne kadar bu “onurumuzu” korumak için ne yaptık?
En can alıcı soru bu!..
Küçük bazı hatırlatma turuna çıkalım, ne dersiniz?
Özelleştirilmesi düşünülen “Mağusa Limanı” tüm kenti zehirlerken, limanda işçiler çok çok zor şartlar altında çalışırken, on yıllarca Akdeniz’de hiçbir limanın kabul etmediği atıklar limana dökülürken “onurumuzu” neredeydi mesela?
Demek istediğim işi slogandan öteye taşıyamıyoruz a dostlar, taşıyamıyoruz.
Aynı şey KTHY süreci için de geçerli…
Lefkoşa Belediyesi iflas sürecinde neler yaşadık neler…
Şimdi Sayıştay raporlarının satır aralarında “suçlu” arıyorsunuz değil mi?
Peki bu batma sürecinde bile bile gidip Cemal Bulutoğluları ve ekibine oy vermediniz mi?
Bu Lefkoşalı bile bile bu suça ortak olmadı mı?
Ya da bol keseden belediyeye istihdamlar yapılırken ne diyordu yurdum insanı unuttunuz mu: “Cemal iyi adam beeee, iyiliğinden yapar yaaa”
Bu ne sevgi ahhh…
“Onurumuz” diyoruz ya hep!..
İki kez üst üste aynı ekibi seçmek ve kenti göz göre göre iflasa sürüklemekle “onurumuzu” biz kendi ellerimizle ayaklar altına almadık mı?
Ercan Havaalanı’nın satıldığı günleri hatırlayın!
Yeterli tepkiyi verdik mi?
UBP Hükümeti limanı satıp 13. maaş ödeyeceğini övüne övüne basın önünde ilan ederken kaçımız “Hayır, satmayın, 13. maaş istemeyiz” dedik?
Onurumuz neredeydi o günlerde?
İzinde mi?
Yoksa “hastalık izni” mi?
Olaya bir başka açıdan yaklaşayım.
Yahu daha önce köşemde birkaç kez yayınladım.
Bir vatandaş biliyorum, bir önceki seçim Kutlay Erk’i, daha sonra Cemal Bulutoğluları’nı omzunda taşıdı.
Fotoğraflarını yayınladım.
Aynı isim döndü bu kez Mehmet Harmancı’nın seçimi kazandığı gece de TDP önünde alkış tuttu.
Ve hatta son olarak da Akıncı’nın seçim kazandığı gece de oradaydı, alkışlıyordu.
Bunu neden mi anlatılıyorum?
Millet günü kurtarma telaşında dostlar.
Birçoğumuz kişisel hesap derdinde...
Her olayı, her seçimi her siyasi gelişmeyi “acaba ben ne kazanırım” diye okuyor birçoğu.
Sloganlara sıkıştırdığımız o büyük kavramları kendi ellerimizle hiçleştirdik biz.
Yok ettik!
Ve evet, onurumuza sahip çıkmadığımıza inanıyorum, ne yazık.
KTHY batmadan önce “maaş artışı” konuştuysak eğer…
LTB iflas ederken sadece baktık ve batıran başkan ve ekibine 2 kez sandıkta onay verdiysek eğer…
O günlerde belediyeye istihdam edilmenin yollarını aradıysak eğer…
DAÜ’nün kurumları satılırken feryat ederken, satış işlemi tamamlanınca yeni sermayenin okuluna “ilk kaydı” isyan edenler yaptırmışsa eğer…
Yasa yasa diye dilinde tüy bitenler Anayasa’yı ihlal ettiklerini bile bile ikinci işin abidelerini kapatmıyorsa eğer…
Eğitimin içine edenler “özel ders” sarmalında keyif çatıyorsa eğer…
Biz onurumuzu çoktan sattık a dostlar, çoktan sattık!..
Memleket ‘satılsa’ ne önemi var ki. (!)
Bırakın o da satılsın, tamam olsun.