Orada kimse var mı?
Siz o kırılmaları bilir misiniz? İnsanın içinden geçen varoluş sızısını? Her şeyin kederle donmasını birden… Ağır bir suskunluktan başka seçenek kalmamasını… Kelimelerin bir durumu içlerine kabul etmemesini? O geriye dönüşsüz yoksunluk hissini… Ruhun ayazında çırılçıplak kalmayı?
Dünyada kaybolmuşluk hallerini bilir misiniz siz? Aynada kendinize bakarken ayrımsadığınız o geçiciliği ve onu sonsuzluğa dönüştürme isteğinin çaresizlik içinde sönüşünü zamanla…
Bizi avutan bir şey yok olduğunda gelir bu başımıza daha çok da… Geçici olduğunu unutabilmek için sarılırsın ya birine ya da bir tahayyüle… Sonra biter o ve boşluğu kemiren bir soru olarak kalırsın ortada.
Aynada gördüğün geçicilikten ürktüğün için başkaları baksın istersin sana belki de… Varoluşuna koltuk değnekleri ararsın. Onaylanmak, yüceltilmek istersin kendini iyi hissedebilmek için…
Sonra gün gelir bunların da geçici olduğunu, geçicilikten kurtuluş olmadığını fark edersin… Misafirizdir bu âlemde ve başkaları da yalnızca misafirdir bizim hayatımızda… Her durum değişime tabidir. En sağlam sandığının tepetaklak olması, inançlarının yerle bir edilmesi an meselesidir.
Tatlıdır yaşamak yine de. Hayatın içinde güzellikler avına çıkabilirsin her an… Geçiciliği kabul edip bir hayat hercaisine dönüştürebilirsin kendini. Hoştur kuşkusuz bu. Ama yalnız kaldığında daha derin bir keder olarak dönebilir sana. Kimseyi sımsıkı sarmamışsındır ve kimse sımsıkı sarmamıştır seni. Başkalarına öylece dokunup kaçmak mümkün değildir zaten. Onlarda kalır bir izin… Kırdığın kalpler senin de ellerini kanatır.
Kelebeğin ömrü bir gündür belki ama kelebekler hep vardır. Bu konargöçerlik halini kabullenmekten başka çare yoktur. Bir kelebeğin fotoğrafını çekebilir ya da onu bir koleksiyona dâhil edebilirsin, kısacık bir ömrü biraz anlamlandırmak için. Ya da ölümlü olduğunu bilip “uçuşu hatırlarsın” yalnızca.
Bu geçicilik telaşından ötürü biricik hayatlarımızla ne yapacağımızı bilemeyiz çoğu zaman. Bir sakarlık çöker üstümüze, kırar dökeriz.
Hayatımdan bütün gidenleri düşünürüm bazen… Şu veya bu biçimde gidenleri… Gitmeden gidenler de dâhil buna… Hayatımda var olanları ve gidebilecekleri, hayatıma yeni gelecekleri ya da yeniden gelebilecekleri de düşünürüm. Kendimleyim sonuçta ve en önemlisi bu… Kimi insanlar kalabalık hayatlar içindeler ama kendileriyle değiller. Kendileri kaybolmuş farklı roller içinde. Rollere öylesine dalmışlar ki unutmuşlar gerçekte kim olduklarını. Bir kez maskeyle çıkmışlar çünkü o sahnelere ve çıkaramıyorlar artık onu.
Bazen hayatından çoktan uzaklaşmış bir kişi ya da geçmiş bir an aklına gelir ve burnunun direği sızlar. Uzaklık ve zaman geçmişin de gerçekliğini değiştirmiştir. Artık çok farklı bir okuma içindesindir onu… Yaşarken içinde boğulduğun bir sahneyi göremezsin. Onun oyuncususundur çünkü. Aradan zaman geçince seyircisi olursun geçmişteki hayatının. Bellek sinemasında oynamaktadır bu filmler ve montaj ve kurgudan mustariptirler. Bugünün de bir gün uzaklaşacağını, böyle bir filme dönüşeceğini bilmektir esas kahreden insanı.
Neden bunları yazıp duruyorum bilemiyorum. Bazen kayboluyorum hayatın dehlizlerinde. Yazıya, şiire tutunuyorum o zaman. Birilerine söyleyemediklerimi, kendime bile söyleyemediklerimi tuşlara işliyor parmaklarım. Sahici, temiz bir şey bulmak istiyorum içimin derinlerinde ve onu bir armağana dönüştürüp başkalarına sunmak. Kim ve ne olduğumu keşfetmek ve utanç duyduğum bazı anların, suçluluk duygularımın ağırlığını hafifletmek.
Bu aidiyetsizlik halimin, yersizyurtsuzluğumun kederine katlanamıyorum belki de… Yazıyla bir başka ülke, bir yuva kurmaya çalışıyorum kendime.
Belki de gerçek olduğuna inanabileceğim bir sevgi arıyorum bu dünyada… Kendi içimde bulduğumda başkalarında da olabileceğine inanıyorum onun.
Şu an dünyanın bir yerinde bunları yazmaya koyulmuş önemsiz bir kadın olduğumun farkındayım. Yazmak istediğim o muhteşem metinleri hiçbir zaman yazamayıp yaşamak istediğim ruh dinginliğini tatmadan gidebileceğimi biliyorum.
Bütün bu ruh hezeyanlarım başkalarında da var mı diye merak edip duruyorum işte. Kaybolduğum kederlerin karanlığında “Orada kimse var mı?” diye seslenmek için yazıp duruyorum böyle.