Orçun Tekelioğlu; “Kaliteli işlerin anlaşılması zaman alır”
“Kaliteli işlerin anlaşılması zaman alır. Ama kaliteli işler de dinleyicisine kesinlikle ulaşır… Yılda bir albüm yapmak doksanlı yıllarda kaldı. Biz de beklemek yerine hızla single yapıyoruz. Daha elimizde bu proje için bekleyen çok parça var.”
Simge Çerkezoğlu
Orçun Tekelioğlu hayatın anlamını müzikte bulan sanatçı. Enstrüman çalıyor, aranjeler ve besteler yapıyor. Ağırlıklı olarak caz müzik üzerine çalışıyor ama “ben tek bir tarzın adamı değilim” diye de ekliyor. Ortaokulda başlayan müzik eğitimini, çok yönlü ama müzik odaklı çalışmalarıyla profesyonel düzeye taşıyan sanatçı, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahne sanatları için besteler de yapıyor. Fasıl-ı Jazz albümleri beni çok etkilerken, sadece bu projeyi değil, müziğin her yönünü konuşuyoruz.
Orçun Tekelioğlu ile özellikle içindeki müziği ne zaman fark ettiğini konuşuyoruz…
“Aslında müzik doğuştan gelen bir içgüdüydü hayatımda. İlkokuldan bu yana bir enstrüman gördüm mü, bambaşka bir duyguya kapılırdım. Öğretmenlerimiz de bunu fark etmiş olacak ki beni ve ikiz kardeşimi hep müziğe yönlendirdiler. Ailemiz de zaman içinde bunu fark etti. Bize piyano aldı. Konservatuar sınavlarına hazırladı. Ortaokuldan itibaren konservatuar eğitimiyle müzik hayatımızın profesyonel süreci de başlamış oldu.”
“Müziğin iyisi kötüsü yoktur”
Çok yönlü bir müzisyen kimliğine sahip olan Tekelioğlu, enstrüman çalıyor, beste ve aranjeler yapıyor. Kendisini “sadece kalbimden geçen müziği yapıyorum” ifadesiyle tanımlıyor ama özellikle enstrümantal ve etnik caz üzerine çalışıyor.
“Kalbimden geçen müziği yapıyorum, evet ama kalbimden geçen müzik de sadece caz değil. İnsan müzikle uzun süre birlikte olunca ister istemez müzikte bir dala kayıyor. Ben de caz müziğe kaydım. Yine de tek bir tarzın adamı olduğumu söyleyemem. Hatta aranjör olduğunuzda bu zaten mümkün olmuyor. Size gelen farklı projeler oluyor. İçinde alaturka müzik, pop, caz, klasik müziği hep var. Müziğin iyisi kötüsü yoktur. İcra etmeyi tercih ettiğim müzik ise caz müzik. İnsan müzikte ilerlediği zaman caz müziğin çok zengin bir müzik olduğunu fark ediyor. Popüler müziklere oranla caz teknik olarak altyapı anlamında çok zengin altyapıya sahip, müzikte ilerleyince de bu zengin altyapıya ilgi duyuyorsunuz. Klasik müzik de öyledir. Zaten caz ve klasik müzik dinleyenler için de kendini gerçekten geliştirmiş dinleyici ifadesi kullanılır. Çünkü güçlü ve zengindir. İnsan profesyonel müzisyen olunca da kalbi buralarda atmaya başlıyor. Benim caz ile birlikte etnik cazı tercih etmemin nedeni ise Türk olmam. Türk müziği de zengin bir müzik. Ben batının formu ile doğunun formunu birleştiriyorum. Dolayısı ile sadece caz yerine etnik tarzı tercih ediyorum.”
“Beste yaptığınızda notalarla tüm duyguları yansıtabiliyorsunuz”
Daha önceki bir röportajında kelimelerle anlatılmayan duyguların sözsüz müzikle ifadesinin çok daha güçlü olduğunu açıklamıştı. Nedir acaba kelimelerle anlatılmayan duygular…
“Bu aslında çok geniş bir anlam… Ben görsel sanatlar, tiyatro için de müzik yapıyorum. Henüz sinema için müzik yapmadım. Onu yapmayı da çok isterim. Görsel sanatlarda replikler, sözler var, onların altında da zaman zaman müzikler dinliyoruz. Bu sahneleri çok güçlendiren bir yapı. Buna sadece bir film olarak bakmayalım. Bir an yaşanıyor, karşımızda bir sahne var, söz var, müzik var sahne içinde bir duygu var. Bunun içinden sözleri çıkaralım, alta sadece müzik kalsın. Duygular yine hissediliyor. Enstrümantal müzik de tam budur. Sözün olmadığı, duyguyu müzikle hissettiğiniz müzik. Dinleyici nefret, sevgi, aşk, umut gibi tüm duyguların hepsini müzikte bulabilir. Bir beste yaptığınızda, söze ihtiyaç duymadan, notalarla tüm duyguları yansıtabiliyorsunuz. Enstrümantal müziği tam da bu nedenle çok seviyorum. Her zaman kelimelere ihtiyaç duymuyoruz, bunu göstermek hoşuma gidiyor.”
“Yaptığınız işin farkında olan seyirciyle buluşmak memnuniyet vericidir”
Ankara dinleyicisini özel biçimde konumlandırarak, ‘enstrümantal müziği anlayabilecek düzeye sahip’ olduklarını söylüyor… Fakat kardeşi Orkun Tekelioğlu ilk yaptıkları ilk albüme İstanbul ismini veriyor. Bu durumda neden Ankara değil de İstanbul diye insan merak ediyor, gülüyoruz…
“Bu çok güzel bir soru bence. Şunu yeniden söylemek isterim ki bana göre Türkiye’nin en iyi müzik dinleyicisi Ankaralıdır. En azından konser verdiğim pek çok şehirle kıyaslanınca Ankara öne çıkıyor. Oysa İstanbul yaşam tarzı, zenginliği ile daha elit gözükür fakat çok metropol, çok karışıktır. Kaliteli seyirci, dinleyici, bir konsere anlayarak bilerek gelenler, hep Ankara’dan veya İzmir’den gelir. Bu nedenle Ankara’da konser vermekten çok keyif alırım. Sizi anlayan, yaptığınız işin farkında olan seyirci ile buluşmak çok memnuniyet vericidir. Ben ortaokul ve liseyi de Hacettepe’de konservatuarda okudum. Üniversite için İstanbul’a Mimar Sinan’a geldim. Kardeşim üniversiteyi de Hacettepe’de tamamladı. Benim aklımda İstanbul fikri hep vardı. Sanırım çocukluktan kaldı. Ortaokulda konservatuara İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarında başlamıştım, annem ve babam ayrıldıktan sonra annem Ankara’ya ailesinin yanına taşındı. Küçük olduğumuz için biz de onunla gittik. Sanırım o zamandan İstanbul’da yaşamak benim içimde kaldı. Geri döneceğimi de hep hissettim. Hepimizin hayalleri vardır, hepimiz hayaller kurarız, ben tüm hayallerimde İstanbul’da oldum. O nedenle de yirmili yaşlarımda yeniden İstanbul’a döndüm. İstanbul çok zor, çok karmaşık bir şehir ama gülün dikeni gibi. Bana göre dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Orada yaşamak, orada nefes almak bambaşka bir duygu. Bu nedenle de albüme İstanbul adını verdim. Albümde İstanbul’a yapılmış besteler var. Aşk her zaman bir insana karşı duyulmaz, o albümde bir şehre duyulan aşk var.”
“Türkiye’de kaliteli işlerin anlaşılması zaman alır”
2017 yılında yine kardeşi Orkun ile birlikte Fasıl-ı Jazz grubunu kuran sanatçı, bu kez çok iyi bildiğimiz sözlü eserleri yeniden aranje ederek, onları bambaşka bir ruha büründürdü.
“Fasıl-ı Jazz’ın aslında çıkışı tamamen ikiz kardeşim Orkun’a ait. Enstrümantal müzik yapıyoruz etnik caz, pop caz ama sözlü müzik de yapmak isteyince bizim çok çok iyi türkülerimiz, ustalarımızın yaptığı çok iyi işler var. Bunları aranje etmeyi düşündük. Sonuçta şunu açık ve net söylemeliyim ki caz bizim müziğimiz değil. Biz bu topraklarda doğduk, ülkemizi seviyoruz. İçimizde kendimize ait bir şeyler yapma dürtüsü var. Kendi toprağımızın müziğini yapma isteğimiz vardı. Bunu da sözle birleştirme fikrinde türküler aklımıza geldi. Türküleri elektronik müzikle cover yaparak, başka bir müzikle birleştirerek, girişleri kendi bakış açımızla değiştirerek bizi yansıtmak istedik. Orçun ve Orkun stilinde türküler nasıl hayata geçer fikrini denedik. Çok iyi geri dönüşler aldık. Türkiye’de kaliteli işlerin anlaşılması zaman alır. Ama kaliteli işler de dinleyicisine kesinlikle ulaşır. Fasıl-ı caz da öyle bir proje. Bu yıl yurt dışında da konserlerimiz oluyor. 2017 yılından bu yana sekiz albüm yaptık. Beş tanesi single olarak çıktı. Artık albüm yapmak, on parça çıkarmak için uzun uzun beklemek yerine single yapmayı tercih ediyoruz. Çok hızlı bir çağdayız sonuçta. Seyirciden de böyle bir talep geliyor. Sektör de bizi buna mecbur ediyor. Yılda bir albüm yapmak doksanlı yıllarda kaldı. Biz de beklemek yerine hızla single yapıyoruz. Daha elimizde bu proje için bekleyen çok parça var. Geçen hafta da yeni bir single daha çıkardık.”
“Tiyatroda müzik yaparken yazarın hayalini yansıtmaya çalışıyorum”
İstanbul Şehir Tiyatrolarında da besteci olarak görev alan, tiyatro müzikleri besteleyen Tekelioğlu, tiyatroya müzik yapmanın anlamını anlatıyor.
“Sinema ve tiyatro benim için aynı bakış açısı. Tabii ki sinema ekranda, tiyatro gerçekte… Sonuçta yazarların kaleme aldığı metinler üzerine müzik yazmak, bambaşka oyunlar üzerinde çalışmak, farklı duyguların altına müzik yapmak çok keyifli bir duygu. Tiyatroda müzik yaparken yönetmen ve yazarın hayalini yansıtmaya çalışıyorum. Hatta onların hayalini büyütüyorum. Bu duygu benim çok hoşuma gidiyor. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda on dördüncü sezonumdayım. Zaman içinde tecrübeleniyorum. Tabii kendinize müzik yapmak çok daha kolay. Orada hiçbir sınırınız yok. Tamamıyla özgürsünüz, kaygınız yok. Sahne sanatlarına müzik yaparken ise ortada bir duygu var. O duyguyu çok iyi yansıtmanız gerekiyor. Görsel sanatlara müzik yapmak çok daha düşündürücü ve zor bir iştir.”
“Kıbrıs’ta caz müzik festivali yapılmalı”
Etnik caz tarzında yeni bir enstrümantal albüm çıkarmaya hazırlanan Orçun Tekelioğlu, Kıbrıs dinleyicisine ilişkin de yorumlarda bulunuyor.
“Kıbrıs seyircisi çok kıymetli, çok fazla sanatçı buraya geliyor, programlar yapıyor. Bunlar popüler ve eğlence kültürü ile sınırlı kalıyor sanki… Sanırım pek fazla sanatsal etkinlik yapılmıyor. Burada bir toplum varsa her türlü müzik sunulmalı. Bence Kıbrıs’ta da rock, caz, klasik müzik festivali yapılmalı. Neden Kıbrıs’ın bir caz festivali yok. Bence Kıbrıslı seyirci bunu hak ediyor, onlara da sunulmalı. Ben yapılmıyor çünkü alıcısı yok fikrini kabul etmem. Özellikle sanatın alıcısı her zaman vardır. Popüler bir sanatçı gibi binlere hitap etmez, daha elit bir çevreye hitap eder ama onu yaymak için de organizasyon yapılmalı. Kabul ediyorum ki klasik ve caz müzik dünyada en az dinlenilen müzikler. Fakat popüler müzikle karşılaştırma yapmak çok yanlış. İkisi farklı donelerdir. Birleşmezler, hatta yan yana dahi gelmezler, farklı amaçlarla üretilirler. Ama dünyada herkese bu seçenekler sunulmalı. Kıbrıs’ta bir caz müzik festivali yapılırsa, neden daha önce yapmadık denilecektir.”