1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. ORMANLARIMIZI NEDEN YAKIYORUZ?
ORMANLARIMIZI NEDEN YAKIYORUZ?

ORMANLARIMIZI NEDEN YAKIYORUZ?

...ele geçirdiğimiz topraklar savaşla özdeşleşerek travmanın bir hatırlatıcısı, parçası haline geldi; bu topraklar bir yurt haline gelmedi, gelemedi.

A+A-

 

Çağay Dürü

Kendi varlığını “mağduriyet” üzerine temellendiren bir toplum, kendini ve çevresini yok etmeye mahkûmdur. Mağduriyet, bir süre sonra “mağruriyete” dönüşecektir, çünkü mağdur kişi/toplum bu mağduriyeti ortadan kaldırmak için hınçlanacak ve her türlü saldırganlığı kendisine hak görecektir. Çocukluğunda uzun süre eziyet gören, tacize uğrayan çocukların ileride saldırganlığa meyletmesinin nedeni, saldırganla bir özdeşim kurarak kaybettiklerini telafi etme/geri alma –nafile- çabasıdır. Kıbrıslıtürklerin kendi liderlikleri ve bir noktadan sonra anavatanları tarafından maruz bırakıldığı propaganda, en başından beri (Osmanlı’nın adayı İngiltere’ye kiralamasından beri diyelim) bir dış güç tarafından engellendikleri, haksızlığa uğratıldıkları, tüm dünyanın onlara karşı olduğu ve kendi başlarına bir şey yapamayacakları şeklinde kurgulandı. Dolayısıyla Kıbrıslıtürkler kendi yanlışları ve saldırganlıklarıyla hiç yüzleşmeden bugüne kadar geldiler. Bugün kendi “devletleri”, “anavatanları” ve “toprakları” olmasına rağmen hala başlarına gelen her şeyden başkalarını sorumlu tutmaya devam ediyorlar.

Kıbrıslıtürkler, bir topluma dönüşme sürecinde özne oluşlarını hep dışarıdan gelen saldırılara karşı savunmada bir pozisyon üzerinden tanımlamak zorunda kalmışlardır. Adadaki küçük toplum olmaları ve azgın Kıbrıslırum milliyetçiliğinin saldırıları nedeniyle kendilerini koruyacak bir “anavatan” tahayyülü yaratılmıştır. Bu yaratı, toplum olarak iyice edilgen bir rol içine sıkışılmasına neden olmuştur. Koruyucu olması beklenen anavatanla kurulan ilişkinin niteliği ve sosyo-ekonomik alandaki yetersizlikler bireyin/toplumun göz göre göre ormanlarını yakmasının nedenidir. Açıklayalım: Mağdur bir toplum olarak 1974’te rövanşı savaşarak aldık (!) ama bunu kendi gücümüzle ve onarıcı bir şekilde yapmadığımız gibi, ele geçirdiğimiz topraklar savaşla özdeşleşerek travmanın bir hatırlatıcısı, parçası haline geldi; bu topraklar bir yurt haline gelmedi, gelemedi. Savaş, kazananlar için dahi travmatiktir! Savaşı kazananın saldırganlığı, bilinçdışı bir suçluluğa yol açtığı için, kişi/toplum kendini cezalandıracak şekilde davranır. Travmatik yaşantının ortaya çıkardığı durumun doğası, kendini cezalandırmanın tekrarlanmasına neden olur. Bu tekrarlanan kendini cezalandırma, toplumu topyekûn yok etme düzeyine gelecek mi göreceğiz. Gidişat buna işaret ediyor.

Bu gidişatı tersine çevirmek mümkün mü? Zor olsa da başarılamaz değil. Bunu başaran toplumlar var. Öncelikle samimiyetle başkalarına atfedilen kötülüğün/saldırganlığın/zulmediciliğin bizim de bir parçamız olduğunun anlaşılmasıyla işe başlanması ve samimi bir hesaplaşma/yüzleşme gerekiyor. Bu yüzleşme yapılmadığı ve tarihsel gerçekliğin hikâyesi dillendirilmediği sürece travmatik yaşantı kendini yangınlar, ekonomik krizler ve bireysel/toplumsal bunalımlar olarak tekrarlayacaktır.

Bu haber toplam 2345 defa okunmuştur
Etiketler :