1. YAZARLAR

  2. Birikim Özgür

  3. Ortadoğu’da neler oluyor?
Birikim Özgür

Birikim Özgür

Ortadoğu’da neler oluyor?

A+A-


ABD Dışişleri Bakanı John Kerry son iki ayda üçüncü kez Türkiye’ye ziyaret gerçekleştiriyor. ABD Savunma Bakanı da 21 Nisan’da Türkiye’de olacak. Türkiye bölgede “kilit ülke” konumunda.
İran, Suriye ve Arap-İsrail süreci üzerinden okunduğunda ABD ile Türkiye arasındaki ilişkinin iki aktör arasındaki ilişki biçimi olduğu anlaşılıyor. Farklılaşan beklentiler ve pozisyonlar nedeniyle ABD Türkiye ile etkileşimini artırmak niyetinde. Kerry’nin Türkiye ziyaretlerinde çantasında getirdikleri emir telakki edilmiyor. Türkiye’nin de kendi bölgesel ilişkileri ve farklı beklentileri mevcut.
Arap-İsrail krizinde ilk bakışta Türkiye’nin arabuluculuk rolünü yürütmesi isteniyormuş gibi görünse de aslında Türkiye’den esas beklenti Hamas’ın İsrail’i tanıyacak pozisyona çekilmesi için faaliyetlerde bulunmasıdır. İsrail-Türkiye ilişkilerinde Obama’nın telkiniyle gündeme gelen normalleşme seyrinin altında yatan neden de budur. Türkiye’deki iktidarın Arap dünyasıyla geliştirdiği güçlü ilişkiler, bölgedeki ittifakları ve geçmişten farklı olarak aşırı fraksiyonlarla da temas etme yeteneğini geliştirmiş olması nedeniyle ABD Türkiye’nin teknik bir arabuluculuktan öte adımlar atabilmesini bekliyor ve bu yönde taleplerde bulunuyor. 
Suriye’de de ABD ile Türkiye farklılaşıyor. ABD bu ülkedeki muhaliflere destek konusunda ikna olmuş değil. Üstelik Türkiye’nin desteklediği El-Nusra Cephesi’nin El-Kaide bünyesinde faaliyet gösterdiğini açıklamış olması Washington’un çekincelerini doğruluyor. ABD çözümün diplomasiyle sağlanabileceğini savunuyor. Bütün tarafların masada olacağı bir çözüm süreci dışındaki alternatiflere sıcak bakmıyor. Bu noktada Türkiye’nin Suriye’deki belirli aktörlerle müzakere etme konusunda gerekli niyeti göstermemesi ve gerekli adımları atmaması, bazı gruplarla arasına mesafe koymaktan kaçınması ABD’yi rahatsız ediyor çünkü hal bu olunca Türkiye kendisinden beklenen rolü etkin biçimde yürütememiş oluyor.
İran konusu kaynayan kazan. Batı üç ana konuda İran’ın geri adım atmasını bekliyor. Uranyum zenginleştirme faaliyetlerine son vermesi, zenginleştirilen uranyumların ülkeden çıkarılması ve Fordo nükleer tesisinin kapatılması. Ancak Almatı’da BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve Almanya'nın oluşturduğu 5+1 ülkeleri ile nükleer müzakerelerin ardından İran Fordo nükleer tesisinde iş durdurma niyetinde olmadığını açıkladı. İran’a askeri müdahale alternatifler arasında görünürken ABD Türkiye’nin daha fazla denkleme girmesini bekliyor. Türkiye hali hazırda Suriye’de İran ile destekledikleri gruplar üzerinden dolaylı bir savaşın tam göbeğinde ve İran’ın kafa tutan yaklaşımlarından rahatsız. İsrail ile yakınlaşma bu konuda Türkiye’nin elini rahatlatan bir unsur.
Tüm bu karmaşık konular üzerinden yoğunlaşan işbirlikleri enerji konusunda Kıbrıslı Türkleri devre dışı bırakacak yaklaşımlara gebedir. İsrail gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya satıp Kıbrıslı Rumların tek yanlı çıkaracağı gazı kendi kullanımı için satın alabilir. Kıbrıs’taki bölünmüşlük nedeniyle Kıbrıs’ta çıkacak gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya değil Rumlar tarafından İsrail’e satılması gündemdedir. Türkiye-İsrail yakınlaşması sonrasında doğal gazın Kıbrıs’ta çözümün kilidi olması durumu değişmiştir. Bu noktada Türkiye’nin bölgedeki kilit ülke olarak diğer meselelerde alacağı riskler karşılığında Kıbrıs’ta çözüm için bastırması veyahut en kötü ihtimalle çözüm sürecini finanse edecek şekilde çıkacak gazın Kıbrıslılarca ortak işletilmesi önerisinde ısrarcı olması bizim açımızdan daha bir anlam kazanmaktadır.
Bizim çözüm iradesine ve buna bağlı olan doğal gazdaki haklarımıza sahip çıkarken Türkiye-İsrail arasında gaz-su takasının gündeme gelebileceği koşullardan azami düzeyde faydalanabilmek için de Türkiye ile iyi ilişkilerimiz çerçevesinde üzerimize düşecek yükümlülüklere hazırlıklı olmamız gerekir. Gerek çözümde ve/veya doğal gazın birlikte yönetilmesinde gerekse de bölgedeki olası gaz-su takasında “kilit toplum” olarak bizim kazanımlarımız ne kadar aktif ve girişken olabileceğimize bağlıdır. Tüm bu konularda retçi olmayan politikalar geliştirip kendimize en doğru rolleri kendimiz biçmeli ve adım atmalıyız.

Bu yazı toplam 2010 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar