1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ortadoğu’nun Tarihçesi: Suriye’nin Lübnan’ı…
Ortadoğu’nun Tarihçesi: Suriye’nin Lübnan’ı…

Ortadoğu’nun Tarihçesi: Suriye’nin Lübnan’ı…

Ortadoğu’nun Tarihçesi: Suriye’nin Lübnan’ı…

A+A-

 

 Nur Köprülü
 [email protected]


“Bana ‘içimin derinliğinde’ ne olduğum sorulduğunda, bunda herkesin ‘içinin derinliğinde’ ağır basan tek bir aidiyetin, bir bakıma ‘kişinin derin gerçekliğinin’, doğarken ebediyen belirlenen ve artık değişmeyecek olan ‘öz’ünün var olduğu inanışı yatıyor; sanki geri kalanın, bütün geri kalanın – özgür insan olarak katettiği yolun, benimsediği inanışların, tercihlerin, kendine özgü özel duygusallığının, yakınlıklarının, sonuçta yaşamının – hiçbir önemi yokmuş gibi” ... der Lübnanlı yazar, Amin Maalouf/ Ölümcül Kimlikler


Uzun yıllar iç savaş ile savrulan Lübnanlılar, 1990’larla birlikte, Beyrut başta olmak üzere, birçok yerleşim yerini yeniden inşa etmişler ve hayatlarına kaldıkları yerden devam etmeye çalışmışlardır. 1975-1989 yıllarında gerek ülkedeki siyasi ve dinî-cemaat temelli çatışma kültürü, gerekse Filistin meselesi ve Arap-İsrail uyuşmazlığı neticesinde ortaya çıkan sorunlar nedeniyle karmaşıklaşan Lübnan, sadece Lübnanlıların değil, bölgesel ve küresel aktörlerin doğrudan müdahale alanı bulmasıyla, modern Ortadoğu’yu anlamak ve bölgede olup bitenleri kavrayabilmek için örnek bir ülke niteliğindedir. Ortadoğu’nun bu küçük ama bir o kadar da büyük siyasi ve sosyo-ekonomik çalkantılarına sahne olmuş ülkesi bugün Suriye’de ve bölgede meydana gelen değişim ve yeniden yapılanma süreçlerinden doğrudan etkilenmekte ve hatta Suriye’deki sekteryen bölünmenin bir tezahürünü yaşamaktadır. Şöyle ki, Suriye’de olup biten her gelişmenin Lübnan’a yansıması, bu küçük ülkenin istikrarının dış onaya tabi olduğuna işaret etmektedir.

Lübnan, bağımsızlığını resmen 1946 yılında Fransız manda yönetiminden almış ve demografik yapısı ve buna bağlı olarak inşa ettiği siyasal güç paylaşımı modeli ile Arap dünyasının nevi şahsına münhasır bir ülkesi konumuna gelmiştir. 1932’de yapılan nüfus sayımı neticesinde, devlet başkanının Marunî, başbakanın Sünni ve meclis başkanının da Şii cemaatten seçildiği Lübnan’da, demografik yapının Şii Müslümanların lehine değişim göstermesi ve yaşanan ekonomik gelişmenin kırsal kesimde yaşayan Şiilere yansımaması, ülkede inşa edilen topluluklararası mutabakatı ve güç paylaşımı konusundaki uzlaşıyı sekteye uğratmıştır. 1975 yılında başlayan iç savaş Suriye ve İsrail müdahalelerini beraberinde getirmiş, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) Lübnan iç siyasetine ve çatışma zeminine eklemlemiştir. 1970-71 yıllarında Ürdün’de yaşanan iç savaşın ardından – diğer adı ile Kara Eylül (fedayeen episode) olayları – Lübnan’a taşınan FKÖ ve kampları, ülkede demografik yapı ve mezhepsel güç dağılımı üzerine süregelen tartışmaları derinleştirmiş ve Ürdün’den sonra Lübnan’da, bir başka iç çatışmada taraf konumuna gelmiştir. Tam da bu noktada, Lübnan’ın zaman zaman ‘tipik bir Ortadoğu ülkesi’ olarak tanımlanması tesadüf değildir. Suriye, İran, İsrail ve Suudi Arabistan gibi bölgesel aktörler arasında meydana gelen vekâlet savaşlarının merkezinde yer almış Lübnan, bugün yaşanan Suriye krizine hükümet seviyesinde olmasa da, devlet-dışı aktörler aracılığıyla taraf olmuştur.

Suriye’deki Çatışma ve Lübnan

Suriye’de Mart 2011’den bu yana süregelen çatışmanın mezhepsel yapısı, bölgenin siyasal istikrarsızlıklar ile örülmüş ülkesi Lübnan’da 8 Mart ve 14 Mart Hareketleri arasındaki ideolojik ve sekteryen bölünmeyi daha da görünür hale getirmiştir. 18 farklı dinsel/etnik grup (1932 sayımına göre) barındıran Lübnan’da, yukarıda da belirtildiği üzere, siyasal güç paylaşımı (power-sharing) sayıca üç büyük mezhep arasında bölüştürülmüş; çoğunluğun olmadığı, diğer bir deyişle hiçbir mezhebin başat olmadığı ‘azınlıklararası bir mutabakat’ ile yönetilegelmiştir. İşte bu mutabakatın iç savaş yılları sırasında zarar görmesi, ve neticesinde imzalanan 1989 Taif Anlaşması ile oluşturulan Taif düzeni, Suriye’yi Lübnan iç siyasetinde tartışılmaz bir konuma getirmiştir. Şöyle ki, 1976 yılına kadar ülkedeki iç savaşa müdahil olan Suriye, Arap Caydırıcı Gücü kapsamında Lübnan’a 30 bin asker yerleştirmiş ve Taif sonrası dönemde ülkedeki milis grupların silahsızlandırılmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Bu süreçte, tüm milis gruplar silahsızlandırılırken, Hizbullah bu süreçte askeri yapısını korumuş ve 1992 yılında siyasi parti konumuna gelerek Suriye’deki Baas Partisi ve Esad yönetimi ile mezhepsel ve ideolojik bir bağ kurmuştur. Taif sonrası düzenin inşasında önemli bir rol oynayan Sünni Başbakan Refik Hariri’nin 2005 yılında bir suikast sonucu öldürülmesi, Suriye’nin Lübnan iç siyasetinde iç savaş yıllarından bu yana yürüttüğü vesayet rejiminin Suriye aleyhinde değişimine neden olmuş, uluslararası toplum ve Batılı devletler (özelde ABD yönetimi) suikastten Suriye’yi sorumlu tutmuştur. 1559 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı ile Suriye güçlerinin 2005 yılında Lübnan’dan geri çekilmesi, Suriye’nin Lübnan’daki tartışılmaz konumunu tarihte ilk kez zedelemiş ve beraberinde ülkede var olan sekteryen ayrışmanın gözle görülür şekilde taraflarını belirlemiştir. Bu taraflar, Hizbullah’ın başını çektiği ve Suriye’ye destek veren 8 Mart Hareketi ile Marunîlerin desteğini alan, Refik Hariri’nin oğlu Saad Hariri’nin liderliğini yaptığı 14 Mart Hareketi’dir. 
2005 yılından bu yana yaşanan siyasal krizler ve suikastlar zinciri, Lübnan’ın güç paylaşımı üzerine inşa ettiği bu nevi şahsına münhasır siyasal yönetim şeklini sürekli olarak istikrarsızlaştırmış ve 2011 yılından itibaren Suriye’de yaşanan kriz ülkenin geleceğinde söz sahibi olmuştur. Geçtiğimiz günlerde Beyrut’ta sadece 1 hafta içerisinde 2 patlama yaşanmış, ülke, Suriye’deki mezhepsel çatışmanın vekâleten devam ettiği kırılgan ve karmaşık bir mücadele alanına çekilmiştir. Lübnan hükümeti Suriye konusunda tarafsızlığını korumaya çalışsa da, Hizbullah’ın başından beri Beşar Esad’a destek vermesi ve 14 Mart Hareketi’nin Esad karşıtı tutum sergilemesi, Sünni nüfusun çoğunluğu oluşturduğu Trablusşam (Tripoli) kentini bir nevi savaş/çatışma alanına dönüştürmüştür. Trablusşam’da Suriye’deki muhalif gruplara verilen destek; Hizbullah’ın Esad yönetimi ile kuruduğu derin ittifak; Suudi Arabistan’ın Esad karşıtı tutumu ve Lübnan’da Sunni harekete destek vermesi; Ürdün ve Mısır gibi Sünni bloklaşmanın başını çektiği ülkelerin Suriye politikaları; İran’ın Hizbullah ile olan ittifakı ve Şii karakteri, ülkede iç savaş dönemi ve Hariri suikastı sonrasında sekteye uğrayan mutabakatın geleceğini önemli ölçüde etkileyecek aktörlerin Lübnanlılardan ziyade bölgesel ve küresel dinamikler olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Suriye’deki çatışmanın Lübnan’a düşen gölgesi, Suriye ve Lübnan’ın içiçe örülmüş tarihlerini yansıtmaktadır. Suriye ve Lübnan siyasetlerinin geçirgenliği ve bu iki ülke arasında belirgin bir sınırın olmayışı Suriye’nin Esad’la mı, yoksa Esad’sız bir yönetimle mi yönetileceği, Suriye’nin geleceğini belirleyeceği oranda Lübnan’ı da etkileyecektir. Zira Biladül Şam (bugünkü Lübnan’ı da kapsayan – Büyük Suriye) topraklarını paylaşan Suriyeliler ve Lübnanlılar, Fransız manda yönetimi ile sınırları belirlenen entiteler olarak yaşamlarına devam etmeye çalışmaktadırlar. Bu noktada Fulya Atacan, derlediği Değişen Toplumlar Değişmeyen Siyaset başlıklı kitapta, Lübnan’ı ‘küçük ülke, büyük sorunlar’ ifadesi ile kaleme almış ve Suriye ve Lübnan’ın içiçe örülmüş tarihlerine atıfta bulunmuştur. Diğer bir deyişle, iki ülkenin biriktirdiği ortak tarih, bugünden sonrasını ve Ortadoğu’yu anlamamıza da yardımcı olmaktadır.

Kimlik ve aidiyetin insan yaşamındaki önemine değinen ve kişiyi bulunduğu çevreye bağlayan bir ayna olarak niteleyen Amin Maalouf, kimliğin yaşam boyu oluştuğunu, bir çırpıda inşa edilmediğini anlatırken; Lübnan’ın farklı kimliklerini ve aidiyetlerini anımsamamak elde değil.

 

-------------------------------------------

Kaynakça:

1. Fulya Atacan (der), Değişen Toplumlar Değişmeyen Siyaset, İstanbul, Bağlam Yayınları, 2006.
2. Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2012.

Bu haber toplam 2724 defa okunmuştur
Gaile 251. Sayısı

Gaile 251. Sayısı