Ortak Akıl: Federasyon!
BM Genel Sekreteri’nin New York zirvesinin ardından yaptığı açıklamadan 2012’nin ilk altı ayında, Kıbrıs sorununda önemli gelişmelerin yaşabileceğini ortaya çıkmıştır. 7 Temmuz Cenevre toplantısı sonrası yapılan açıklamada, New York toplantısı
BM Genel Sekreteri’nin New York zirvesinin ardından yaptığı açıklamadan 2012’nin ilk altı ayında, Kıbrıs sorununda önemli gelişmelerin yaşabileceğini ortaya çıkmıştır. 7 Temmuz Cenevre toplantısı sonrası yapılan açıklamada, New York toplantısında çoklu konferans çağrısı yapılabileceğine işaret edilmişti.
Genel Sekreter liderlere ocak ayı için yeniden bir davet yaparak kendilerinden beklenen işleri tamamlamadıklarını, temel konularda yeterli yakınlaşmayı sağlamadıklarını ortaya koymuştur. Uluslararası camia, her iki liderin de isteksiz tutumunun farkındadır. Sürdürülen müzakerelerin liderlerden kaynaklanan nedenlerle çok verimli ilerlemediği açıktır.
Ancak burada çok önemli bir konu var: Uluslararası toplum başta Kıbrıs Türk halkı olmak üzere, Kıbrıs’taki halkların çözüm isteğinin açık bir şekilde farkındadır. Bazıları her ne kadar aksini iddia etse de yüzde altmış beşi kimse unutmamıştır. Bugün yurt dışında herhangi bir görüşmeye gittiğinizde üst düzey diplomatik ve siyasi çevreler size Kıbrıslı Türklerin referandumdaki büyük evetinden bahseder. Dolayısıyla eğer müzakereler, Eroğlu ve Hristofiyas’a “rağmen” devam ediyorsa, burada halkın çözüm beklenti ve isteğini görmezden gelemeyiz. Burada elbette halkların heyecansızlığından bahsedebilir, elbette bir yorgunluktan söz edilebilir. Bu da anlaşılır bir durumdur. Ama akıl, adadaki ortak akıl, federasyonu işaret etmektedir.
Bir diğer önemli konu, Kıbrıs sorunu artık sadece Kıbrıs adasındaki sorundan dolayı değil, aynı zamanda bulunan petrol ve doğal gaz nedeniyle de çözülmelidir. Kıbrıs sorunu çözülmezse, bölgede sürekli gerilim arz edecek ve Türkiye ile AB, hatta ABD, Rusya karşı karşıya kalabilecektir. ABD’nin, Nato’da en önemli müttefiki olan Türkiye ile karşı karşıya kalabileceği bir zeminin yaratılmasına katkı koyması da düşünülemez. Bilakis, bunun önüne geçmek için adada var olan gerilim potansiyeli yüksek statükonun değişmesi gerekmektedir.
Umutsuz olmak için hiçbir nedenimiz yok. Çünkü Kıbrıs uluslararası bir sorundur, özellikle petrol krizi ile birlikte iş daha da çözümü acil hale getirmiştir. Dolayısıyla bu sorun çözülecektir. Burada önemli olan Kıbrıslı Türklerin hak ve çıkarlarını gözeten bir çözüm için etkin olmak, çözüme dönük yapıcı olmak ve Kıbrıslı Türklerin kolektif siyasi gücünü masaya yansıtmaktır. “Ben yaptım olur”, değil. Toplumun tüm kesimleri ile yaygın ve yoğun istişare yöntemini geliştirerek yol almaktır. Müzakerecilerin masadaki rolü önemlidir ancak her şey demek değildir. Her şey demek olan halktır, halkın istencidir. Müzakerecilerin süreci halktan, halkın temsilcilerinden gizleyerek yapmak istedikleri açıktır. Bunun sebebi halkın çözüm beklentisini yok etmek istemeleridir. Halkın her konudan, müzakere sürecinde atılan her adımdan haberi olmalıdır. Halkımız da, müzakere sürecine sahip çıkmalı, çözümün bir hak olduğunu öne çıkarmalı ve dünyaya entegrasyonun gerçekleşmesi için sivil toplum örgütleriyle sürece etkin biçimde destek sağlamalıdır. Çoklu konferansın gerçekleşmesi için mücadelenin yükselmesi şarttır.
Gün, “armudun sapı, üzümün çöpü ile uğraşma”, ayrıntıda boğulma günü değildir. Ayağa kalkma ve hakkımızı haykırma, talep etme günüdür. Kimsenin Kıbrıslı Türklerin çözüm, barış ümitlerini yerle bir etmeye de hakkı yoktur. Gücü de yoktur!