1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Ortak bir buluşma noktası bulunabilse, aslında ‘öteki’ diye bir kavram kalmaz”
“Ortak bir buluşma noktası bulunabilse, aslında ‘öteki’ diye bir kavram kalmaz”

“Ortak bir buluşma noktası bulunabilse, aslında ‘öteki’ diye bir kavram kalmaz”

YENİDÜZEN, Buffer Fringe Performans Sanatları Festivali’nin organizasyon ve yaratıcılık ekibinde bulunan Kıbrıslı Türk antropolog Nihal Soğancı ve festivalin final günü küratörü Kıbrıslı Türk sanat tarihçi Derya Ulubatlı ile konuştu.

A+A-

Ertuğrul SENOVA

► Resmi web sayfasındaki ifadeyle, “Hassas konuları sorgulamak ve fikirleri, yeni ve yaratıcı yollarla ifade etmek fikriyle” geliştirilen Buffer Fringe Performans Sanatları Festivali’nin 9’uncusu, bu yıl “Cepler (Ötesi)” konseptiyle düzenleniyor.

 

7, 8 ve 9 Ekim 2022 tarihlerinde yapılacak festivalin birinci günü Kıbrıs’ın kuzeyinde, ikinci günü Kıbrıs’ın güneyinde ve final günü ise Lefkoşa’da, Dayanışma Evi’nin bulunduğu ara bölgede gerçekleşecek.

 

YENİDÜZEN, festivalin organizasyon ve yaratıcılık ekibinde bulunan Kıbrıslı Türk antropolog Nihal Soğancı ve festivalin final günü küratörü Kıbrıslı Türk sanat tarihçi Derya Ulubatlı ile konuştu, bu yılki “Cepler” konseptinin detaylarını ve izleyicileri bekleyen performansları dinledi.

 

“Cepler konseptiyle, ‘görünür ve görünmez’ olmak arasındaki alanı sorgulatmak istedik”

Festivalin organizasyon ve yaratıcılık ekibinde bulunan Nihal Soğancı’nın, sosyal antropoloji alanına dair bir geçmişi bulunuyor.

Bu yılki “Cepler (Ötesi)” konseptinin, çalıştığı alanla alakalı olduğunu anlatan Nihal, “Cepler konseptiyle aslında biraz görünür ve görünmez olmayı, ikisi arasındaki alanı sorgulatmak istedik” diyor ve “cep” ifadesinin konsept olarak ne anlama geldiğini şöyle açıklıyor:

 

“Cep, bize çok yakın olan ama içinde ne taşıdığını dışarıdan göremediğimiz bir alan. Belki cep içindekilerin şekilleri görünebilir ama ne oldukları görünmezdir. Ya da cebin çevresindeki dikişlerde, tarihte taşıdığımız, jenerasyondan jenerasyona aktarılan travmaları, yaşanmışlıkları görebiliriz. İşte tüm bunları bir araya getirebileceğimiz bir konsept yaratmaya çalıştık.”

 

“2019’dan bu yana ‘sanatın uzlaştırıcı gücüyle ilgili’ çalışmalara yer veriyoruz”

Festivalin, özellikle 2019 yılından bu yana, “sanatın uzlaştırıcı gücüyle” ilgili çalışmalara yer verdiğini anlatan Nihal, 2019’daki konseptin ara bölgeyi tanımlamak olduğunu, bu sayede bölünmüşlüğü sorgulatmayı hedeflediklerini ifade ediyor:

“Bu bölünmüşlüğün, şiddet geçmişinin ötesinde bir yeri hayal edebilir miyiz? Bu bizi nasıl bir araya getirebilir? Toplumsal barışa nasıl bir yardımı olabilir? Bunları sorgulamak istemiştik.”

 

“Yerinden edilmek…”

2020 ve 2021 yıllarındaki konseptin ise “yerinden edilmek” ile ilgili olduğunu söyleyen Nihal, bu fikrin çıkış noktasını ise şöyle anlatıyor:

“Salgın nedeniyle ara bölgedeki iş yerimize bile geçemiyor oluşumuzdu. Bu konuyu 2 yıl boyunca çalıştık. Bu yıl da farklılık, kimlik, geçmiş ve gelecek, içeride ya da dışarıda olmak hali daha fazla önem kazandı.”

nihal-foto.jpg

“Amacımız, içinde bulunduğumuz ortamı sorgulatacak bir alan yaratmak”

Cep konseptiyle, alternatif düşünce alanları yaratmak istediklerini söyleyen Nihal, “Özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinde, görünmez hissettiğimiz anlar oluyor. Böyle bir düzen içerisinde, bir şeylere karşı nasıl direnebiliriz, içinde bulunduğumuz ortamı nasıl sorgulayabiliriz? Bu konuları sorgulatmak istiyoruz” diyerek, organizasyonun esas amacını şöyle tanımlıyor:

“İçinde bulunduğumuz ortamı sorgulatacak bir alan yaratmak.”  

 

“4 farklı ana performans, iki de paralel etkinliğimiz olacak”

Festivalin final günü küratörü, sanat tarihçi Derya Ulubatlı ise, seçtiği sanatçıların performansları eşliğinde “sorgulatacak alanlar yaratmaya” hazırlanıyor.

State…

9 Ekim’de ara bölgede gerçekleşecek final gününde, izleyicileri 4 farklı ana performans ve iki de paralel etkinliğin beklediğini anlatan Derya, ilk performans olan ‘State’i şöyle açıklıyor:

 “4 farklı ana performans, iki de paralel etkinliğimiz olacak. Performanslardan ilki, Kıbrıslı Rum sanatçı Melita Couta tarafından ‘State’ isimli bir workshop alanı yaratılmasıyla başlayacak. Burada, 24 saatlik bir devletin kuruluşu, gelişmesi, çöküşü ve dağılması yaşanacak. Kıbrıs gibi pek çok farklı devlet, uygarlık görmüş bir adada yaşıyoruz. Bu devletler farklı sebeplerden yıkılıyor ya da el değiştiriyor. Performans, bu süreçlerin ne kadar kolay olduğu, ne kadar kolay değişebileceği, bu tip süreçlerde neler yaşandığını, nasıl tartışıldığını sorgulatacak.”

derya-foto.jpg

KYN/RIS

İkinci performansın ise Kıbrıslı Türk sanatçı Fatoş Olgaçer önderliğinde çekilen “KYN/RIS” isimli, 1974 – 2004 yılları arasında, adanın iki yanında yaşayan Kıbrıslıların deneyimlerini anlatan iki filmlik bir video enstalasyonu olacağını söyleyen Derya, şöyle devam ediyor:

“Bu performansta, Kıbrıslıların geçmişlerine dair, sınır psikolojilerine dair, travmalarına dair röportajlar yer alacak ve farklı şekillerde izleyiciye sunulacak; bizim nasıl bir yerde yaşadığımız, insanların neler yaşadığı sorgulanacak.”

 

“Where Words Become Music”

Üçüncü performansın, İspanyol asıllı çellist Martin Alvarez’in “Where Words Become Music” isimli performans olacağını söyleyen Derya, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Martin, müziğin nasıl bir ortak dil oluşturabileceğini bizlere gösterecek. Bildiğimiz tüm dillerin ötesinde nasıl anlaşabileceğimizi, iletişim kurabileceğimizi anlatacak.”

 

Muzuru…

Dördüncü ana performansın ise “Tera Group”un “Muzuru” isimli performansı olacağından söz eden Derya, performansı şöyle anlatıyor:

“Bir Kıbrıslı Türk ve bir Kıbrıslı Rum sanatçı ile Kıbrıslı Rum bir müzisyen, ‘Muzuru’ isimli bir performans sahneleyecek. Geleneksel Kıbrıs manileri aracılığıyla, bizim en temelde, farklı diller konuşmamıza rağmen, ortak dilimiz olduğunu; farklılıkların bizleri nasıl bir araya getirdiğini, ortak bir geleneğimiz olduğunu anlatacaklar.“

 

“Relay of Matches”

Yine aynı gün gerçekleşecek paralel aktiviteleri de anlatan Derya, İsviçreli K&A ekibinin “Relay of Matches” isimli performansla, kibrit çöplerini kullanarak, sınırın iki ucu arasında bir ateş yakıp, kolektif bir şekilde bu ateşi nasıl elden ele geçirip, işbirliği sağlanabileceğinin aktarılacağını söylüyor.

 

CYENS Centre of Excellence

Derya, bir diğer paralel aktivitenin ise ‘CYENS Centre of Excellence’in, katılımcıları, kişisel fotoğraflarını, gazete kupürlerini ve diğer tarihi materyallerini DeepNic’in Dayanışma Evi’nde kuracağı scan istasyonuna getirmeye davet etmesiyle gerçekleşeceğini anlatarak, şöyle devam ediyor:

“Lefkoşa’nın yıllar içinde şehir olarak geçirdiği dönüşümleri, belli kırılma noktalarını araştıracaklar. Lefkoşa, bölünmeyi ve çok kültürlülüğü en iyi anlatan şehirlerden biri. Oraya gelen insanlardan bu konuda bilgi toplayacaklar. Evet, bu onların kendi araştırmaları ama günün sonunda bu çalışma, hem Buffer Fringe’e hem de Kıbrıs’ın geneline büyük katkı sağlayacak.” 

 

“Biz Kıbrıslılar, birbirimiz için biraz görünmeziz”

Festivalin “Cep” konseptiyle ilgili fikirlerini anlatan Derya, “Biz Kıbrıslılar, birbirimiz için biraz görünmeziz” diyerek, şöyle devam ediyor:

“Biz, Kıbrıs’ın güneyini ‘öteki taraf’ olarak değerlendiriyoruz, Kıbrıslı Rumlar ise Kıbrıs’ın kuzeyini ‘öteki taraf’ olarak değerlendiriyor. Halbuki bunu ‘öteki’ değil de ortak bir nokta olduğunu bilmemiz gerek.”

 

“Ortak bir buluşma noktası bulunabilse, aslında ‘öteki’ diye bir kavram kalmaz”

“Ortak bir buluşma noktası bulunabilse, aslında ‘öteki’ diye bir kavram kalmaz” diyen Derya, “Bence Kıbrıs’ın temelindeki esas sorun, birbirini dinlemek, ötekinin travmalarını görememek ve ortak bir nokta bulamamaktan geçiyor. Bunları bulduğumuz zaman, çözüm yolunu bulabiliriz” ifadelerini kullanıyor.

 

“Cebimizde diğeriyle alakası olmayan şeyler olabilir, önemli olan buluşma noktasını bulabilmek”

“Cebimizde herhangi bir şey olabilir” diyen Derya, şöyle devam ediyor:

“Cebimizdeki şeylerin illaki iletişim içinde olmasına gerek yok. Bir çakmak, bir cüzdan, bir gözlük olabilir. Hiçbirinin diğeriyle alakası olmasa da hepsi bir cep içinde bulunabiliyor. Önemli olan buluşma noktasını bulabilmek. Ben de o noktayı oluşturmaya çalışacağım.”

 

“Buffer Fringe, hem sanatçılar hem de izleyici için önemli bir şans”

Kıbrıs’ın kuzeyindeki sanat aktiviteleri açısından Buffer Fringe’in öneminin sorulması üzerine Derya, şu yorumu yapıyor:

► “Buffer Fringe, özellikle yurtdışından sanatçıların farklı bakış açılarının Kıbrıs’a gelmesini sağlıyor. Kıbrıs’ın kuzeyi tanınmayan bir bölge olduğundan, yerli sanatçılarımız, festival sayesinde uluslar arası sanatçıları gözlemleme ve birlikte çalışma, perspektiflerini geliştirme şansı yakalıyor. Ayrıca, Kıbrıslı Türk sanatçılar, Buffer Fringe sayesinde, uluslar arası bir platformda performanslarını sergileme şansına sahip oluyor.”

 

“Özellikle kuzeydeki sanat izleyicisi için uluslar arası festivaller görmek çok zor”

Buffer Fringe’in, sanatçıların yanında, Kıbrıslı sanat izleyicisi için de büyük bir şans olduğunu söyleyen Derya, “Özellikle kuzeydeki sanat izleyicisi için uluslar arası festivaller görmek çok zor. Buffer Fringe, farklı ülkelerden gelecek insanların, Kıbrıs ile bağlantılı bir temada yorumlarını izleyebilmek gerçekten heyecan verici” yorumunda bulunuyor.

 

“Pek çok Avrupalı için ara bölge, absürt sayılabilecek bir şey”

Farklı ülkelerden gelecek sanatçıların, adanın durumunu yakından gözlemleme şansına sahip olacağını da vurgulayan Derya, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Biz Kıbrıslılar bu adada neler yaşıyoruz, nasıl bir ortamdayız… Örneğin bir ara bölge var. Pek çok Avrupalı için ara bölge, absürt sayılabilecek bir şey. Buffer Fringe’in, hem Kıbrıs’taki sanat piyasasını geliştirebilecek, hem de yurtdışının adayı görme biçimini değiştirebilecek bir festival olduğunu düşünüyorum.”


Festival programı… Sanat dolu 3 gün…

sayfa-18-fotolar-2.jpeg

etkinlik-fotolar-2.jpg

►Birinci gün: 7 Ekim Cuma, Rüstem Kitabevi

Buffer Fringe’in 2022’nin ilk günü olan 7 Ekim, Lübnanlı yönetmen/sanatçı/barış aktivisti Raffi Feghali’nin küratörlüğünde Rüstem Kitabevi’nde gerçekleşecek. Feghali’ye göre sanatçılar, eserleriyle, “tarihten beslenerek kimlik ve aidiyet üzerine sürekli sorguluyor ve değişiyor”.

Günün birinci bölümü, ERGO Tiyatrosu [CY] tarafından sahnelenen NOBODY ile başlayacak: dönüm noktası sayılan üç eserden kesitlerin müzikal bir biçimde sahnelenmesiyle oluşacak performans, Homer’in Odysseia’sı, Joyce’un Ulysses’i ve Nikos Kazantzakis’in Odysey’inden kesitler içerecek. Sonrasında Berlin’de yaşayan Lübnanlı sanatçı Ahmad BáBá, Ilk: A Queer Arab Dichotomy isimli görsel performansıyla, kuir Arap Müslüman kimliği ile alakalı soruları irdeleyecek. İkinci bölümde ise, Compañia Encuentro [IT/SP], Una Guerra Entre Nosotros (A War Between Us) isimli  aşk, ölüm ve homofobi gibi temaları işleyen ve romantik bir ilişkinin hikayesini anlatan bir dans performansı sunacaklar. Son olarak ise İnal Bilsel [CY], sizi hiç yaşanmamış bir geleceğin nostaljisine doğru sürükleyecek bir canlı elektronik müzik ve multimedya performansı olan Nostalgia for the Future ile geceyi sonlandıracak.

 

► İkinci gün: 8 Ekim Cumartesi, Theatro Polis

Avustralı-Kıbrıslı yazar/dramaturg Kat Kats, Avustralyalı yönetmen Bryce Ives ve Kıbrıslı tiyatro yönetmeni Maria Varnakkidou, festivalin ikinci günü olan 8 Ekim Cumartesi günü, NiMAC’a ait Theatro Polis OPAP’taki performansların küratörlüğünü üstleniyor. Ekip, bizleri “[kara] kutunun dışında düşünmeye çağırıyor: her ne ya da kim olmak istersek olabileceğimiz bir cep yaratmayı hedefliyorlar.”

Günün birinci bölümü, Die Wolke Art Group [GR]’un Poetics of Space isimli Öznel ‘alan’ algısı ve yakınlık konseptini inceleyen bir dans-tiyatro eseriyle başlayacak; daha sonra Compagnie Inflexions [FR], seyircileri, sesler ve şiirleri dinleyerek dans etmeye davet eden, disiplinlerarası performansları As We Drove Short Short Horizon-Line’ı sergileyecek. İkinci bölüm, ody icons’un [GR/CY] POLYDRAMA isimli, kuirlik, gelenek, sosyal kavga, karanlık ve aydınlık, yalnızlık ve kolektif hakkında disiplinlerarası müzikal performansı ile başlayacak. Daha sonra ise Vasilikí Anastasiou ve 20’den fazla kadın üyenin oluşturduğu Amalgamation Choir [CY], From West to East performansıyla, seyircileri ses alanları, temel sesler, şarkılar, fısıltılar ve ninniler içine hapsedecek.

 

► Üçüncü gün: 9 Ekim Pazar, ara bölge / Dayanışma Evi

Buffer Fringe’in üçüncü ve son günü olan 9 Ekim Pazar, Kıbrıslı sanat tarihçisi Derya Ulubatlı, Ledra Palas ara bölgeyi ve Dayanışma Evi ile çevresindeki Hendek bölgesini, farklı sanatçıların seyirciyle ve ‘diğerleriyle’ iş birliği halinde, yeni hikayeler anlatacakları ortak bir “cep” haline dönüştürüyor.

Melita Couta [CY], STATE ile, ara bölgede kurulan 24 saatlik bir “DEVLET”in, kuruluşu, gelişmesi, çöküşü ve dağılmasını anlatan, disiplinlerarası, etkileşimli, katılımcı ve performansa dayalı bir sanat enstalasyonu sunacak. Daha sonra Fatosh Olgacher [CY], ΚΥΠ|RIS isimli, 1974-2004 yılları arasında adanın iki yanında yaşayan Kıbrıslıların deneyimlerini anlatan iki farklı filmden oluşan bir video enstalasyonu ile sahneyi alacak. Hollanda’da yaşayan Martín Álvarez, Where Words Become Music isimli, dilin ötesine geçecek, evrensel bir mesajı yayma ihtimalini değerlendiren, klasik müzik ve edebiyata dayalı, etkileşimli bir performans sunacak. Tera Group’un Muzuru [CY], isimli performansında yasak bir aşk hikayesi, iki aktör ve bir müzisyen tarafından Türkçe ve Yunanca mani atışmasıyla anlatılacak.

 

► Paralel aktiviteler…

Aynı gün gerçekleşecek olan Paralel Aktivitelerde ise, K&A [İsviçre], Relay of Matches ile, “basit bir kolektif hareket, şiirsel bir ateşleme, hayati bir işaret” için Buffer Fringe’e bu yıl tekrardan ger, dönecek. Son olarak, CYENS Centre of Excellence, katılımcıları, kişisel fotoğraflarını, gazete küpürlerini ve diğer tarihi materyallerini DeepNic’in Dayanışma Evi’nde kuracağı scan istasyonuna getirmeye davet ediyor. Projenin esas amacı Lefkoşa’nın daha iyi anlaşılabilmesine katkı koymak olarak belirtiliyor.

 

Buffer Fringe’in kısa tarihi…

Dayanışma Evi'nin barış inşası programlarından biri olan Buffer Fringe Performans Sanatları Festivali, yerli ve yabancı sanatçıların yeni ve deneysel çalışmalarını sergileyen; onların buluşması ve fikir alışverişinde bulunmaları için olanaklar yaratan; fiziksel ve sanatsal bariyerleri sorgulayan bir festival olarak tanımlanıyor.

Yaratıcılığı toplumsal bir sürece yerleştiren Festival, sanatın değişim sürecinden geçen bir mekanda ve zamanda egemen ideolojilere alternatif öznellikler üretmek için oynayabileceği rolü sorguluyor. Aynı zamanda Buffer Fringe, sanat ve barış inşası arasındaki ilişkiyi anlamayı sağlayan disiplinler arası araçlar geliştirme üzerine yaptığı çalışmalarla öne çıkıyor.

Hassas konuları sorgulamak ve fikirleri, yeni ve yaratıcı yollarla ifade etmek için bir platform oluşturmak fikriyle geliştirilen Buffer Fringe, ilk kez 2014 yılında Lefkoşa ara bölgede, Dayanışma Evi'nin bulunduğu yerde düzenlendi.

 

Bu haber toplam 3540 defa okunmuştur