1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. "Ortak zemin yok, resmi müzakerelerin başlaması mümkün değil"
"Ortak zemin yok, resmi müzakerelerin başlaması mümkün değil"

"Ortak zemin yok, resmi müzakerelerin başlaması mümkün değil"

Uluslararası ilişkiler profesörleri, Cenevre’deki gayri resmi 5+1 Kıbrıs Zirvesi’ni değerlendirdi.

A+A-

Vasvi Çiftcioğlu

Kıbrıs'ta çözüm hedefiyle kurulan son masanın Temmuz 2017’de dağılmasından bu yana askıda olan resmi müzakere sürecinin yakın zamanda yeniden başlaması beklenmiyor. Kıbrıs sorununu yakından takip eden Kıbrıslı Türk akademisyenler, Cenevre’de düzenlenecek 5+1 gayri resmi Kıbrıs Zirvesi’nde resmi müzakerelerin yeniden başlamasına yönelik bir sonuç beklememek gerektiğini vurguladı.

Uluslararası ilişkiler profesörleri Ahmet Sözen, Bülent Evre, Kudret Özersay ve Yücel Vural, Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu RİK’in İkinci Kanalı için gazeteci Vasvi Çiftcioğlu’nun sorularını yanıtladı. Podcast olarak da yayınlanan radyo programında, Cenevre zirvesinden beklentiler, resmi müzakerelerin ne zaman başlayabileceği ve Kıbrıs’ta federasyon dışında bir çözümün mümkün olup olmadığı ele alındı. Akademisyenler, Cenevre zirvesinin kapsamlı bir çözüm sürecini başlatmasını beklemenin gerçekçi olmadığını, tarafların temel politikalarında ciddi görüş ayrılıkları bulunduğu ve resmi müzakerelerin başlaması için ortak bir zemin olmadığını ifade etti.

 

SORU: CENEVRE ZİRVESİ’NDEN NE BEKLEMELİYİZ?

Prof. Dr. Ahmet Sözen: “Ortak zemin yok”

Prof. Dr. Ahmet Sözen, Cenevre’deki zirveden müzakerelerin yeniden başlamasına yönelik bir sonuç beklememek gerektiği söyledi. Tarafların birbirine zıt pozisyonları olduğunu anımsatan Sözen, ortak zemin olmadığını ifade etti. “Taraflar, yeniden resmi müzakerelere dönebilmek için bölgesel ve küresel gelişmelerin kendileri açısından uygun bir noktaya gelmesini bekliyor; bunu göremedikleri için de henüz ortak bir zeminde buluşamıyorlar” diyen Sözen, Cenevre’deki zirvede garantörlerin de dahil olacağı güven yaratıcı önlemlere dayalı bir diyalog sürecinin başlayabileceğini belirtti.

 

Prof. Dr. Bülent Evre: “Bu toplantının yapılma gereğini anlamak mümkün değil”

Benzer formatta ve yine gayri resmi şekilde Nisan 2021’de bir zirve daha yapıldığını anımsatan Prof. Dr. Bülent Evre, “Orada çıkan sonuç neydi ise bugün de ondan çok daha farklı bir sonuç çıkacağını düşünmüyorum şahsen. Hatta bu toplantının yapılma gereğini de pek anlamak mümkün değildir” şeklinde konuştu.  Prof. Dr. Bülent Evre, Cenevre’deki zirvede tarafların kendi tezlerini tekrar ortaya koyacağını belirtti. Türk tarafının iki devletli çözüm, Rum tarafının ise federasyonu masaya getireceğini ifade eden Bülent Evre, “İki ayrı devletle federal vizyon arasında bir ara formül çıkar mı? Çok zor görünüyor” dedi.

 

Prof. Dr. Kudret Özersay: “BM süreci gayri resmi görüşmelerle devam ettirecek”

Prof. Dr. Kudret Özersay, Cenevre zirvesinin gayri resmi formatta olmasının taraflar arasında ortak bir zemin olmadığı gerçeğini ortaya koyduğunu söyledi. BM’nin önümüzdeki dönemde süreci gayri resmi görüşmelerle sürdüreceğini ifade eden Özersay, Genel Sekreter’in sürekli bu tarz görüşmelere katılamayacağını bu sebeple

bir temsilci atayabileceğini belirtti. Özersay, zirveye ilişkin beklentisini ise şöyle ifade etti: “İçerisinde Kıbrıslı Türkler ve Rumların dışında Türkiye'nin de yer alabileceği, Yunanistan'ın da yer alabileceği bir iş birliğine dönük kapsamlı çözüme paralel ikinci bir sürecin başlatılması tasarlanabilir bu toplantıda diye düşünüyorum”.

 

Prof. Dr. Yücel Vural: “BM, sürecin devamına dönük bir çıkış yapabilir”

5+1 zirvelerin alışılagelmiş toplantılardan olmadığını, bu zirveyi organize etmek için BM’nin taraflarla ve garantörlerle sürekli temas ederek büyük çaba harcadığını ifade eden Prof. Dr. Yücel Vural ise, “BM, sürecin devamına dönük bir çıkış yapabilir” dedi. Vural, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafının farklı yaklaşımlarla Cenevre’ye gittiğini anımsatarak, “Ama eninde sonunda her iki yaklaşım da bir potaya konulacaktır ve görüşülecektir. Yani her iki tarafın da ileri sürdüğü konular görüşülecektir” dedi. Vural, Kıbrıs Türk tarafının gündeme getirdiği taleplerden en kolay hayata geçirilebilecek olanın Kıbrıslı Türk sporcuların doğrudan temas kapsamında uluslararası müsabakalara çıkması olabileceğini, buna karşılık Kıbrıs Rum tarafının da Kapalı Maraş konusunda açılım bekleyebileceğini ifade etti.

 

SORU: RESMİ MÜZAKERELER EN ERKEN NE ZAMAN BAŞLAYABİLİR?

Akademisyenlere göre, taraflar arasında ortak bir zemin bulunmadığı sürece resmi müzakerelerin başlaması mümkün değil. Ancak bölgesel ve küresel gelişmelerin etkisiyle ilerleyen süreçte değişiklikler yaşanabileceği belirtildi.

 

Sözen: “Resmi müzakereler için uygun zemin yok”

Uluslararası ilişkiler profesörü Ahmet Sözen, mevcut küresel ve bölgesel gelişmelerin, Kıbrıs müzakerelerinin başlamasına uygun bir ortam yaratmadığını belirtti. Sözen, güç dengelerinin değiştiğine dikkat çekerek, tarafların bu süreci izlediğini vurguladı. “Soğuk Savaş sonrası Amerika'nın güdümündeki tek kutuplu düzenden çok kutuplu bir sisteme geçiş görüyoruz” diyen Sözen, Trump yönetiminin bu süreci hızlandırabileceğini ifade etti. ABD’nin NATO’daki rolü ve Avrupa’nın yeni güvenlik politikalarının Türkiye’yi nasıl konumlandıracağının, Kıbrıs meselesi açısından da belirleyici olacağını ifade eden Sözen, Türkiye’nin Avrupa güvenlik yapılanmasının bir parçası olması halinde bunun Kıbrıs’a etkisinin farklı olacağını kaydetti. Sözen Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşmasının farklı senaryolar doğuracağını dile getirdi. Müzakerelerin ne zaman başlayacağına dair kesin bir öngörüde bulunmanın zor olduğunu belirten Sözen, “Mevcut durum bir süre daha devam edecek” ifadesini kullandı.

 

Özersay: “Önemli olan, müzakerelerin anlamlı ve sonuç alıcı olmasıdır”

Uluslararası ilişkiler profesörü Kudret Özersay, Kıbrıs müzakerelerinin başlatılmasının başlı başına bir amaç haline gelmesinin, çözüm süreci açısından olumsuz bir durum yarattığını ifade etti. “Eğer mesele sadece müzakerelerin başlaması ve sürmesi ise, bu, sürecin araç olmaktan çıkıp bir amaca dönüştüğünü gösterir. Oysa önemli olan, müzakerelerin anlamlı ve sonuç alıcı olmasıdır” dedi.

Özersay, taraflar arasında ortak bir zemin bulunmadığı sürece resmi müzakerelerin başlamayacağını belirtti. BM Güvenlik Konseyi’nin federasyon temelinde çözümü, iki tarafın ortak rızasıyla kabul ettiği için benimsediğini vurgulayan Özersay, “Bugün ortak rıza yok, dolayısıyla ortak bir zemin de yok. Bu yüzden BM Genel Sekreteri yeni bir müzakere süreci başlatamaz” ifadelerini kullandı.

Özersay, Kıbrıs’ta müzakerelerin başlaması için ya tarafların federasyon ile iki devlet arasında, daha konfederal bir noktada uzlaşması ya da taraflardan birinin önemli bir açılım yaparak karşı tarafı kendi çözüm modeline ikna etmesi gerektiğini dile getirdi. Özersay, bu iki gelişme olmadıkça, Kıbrıs’ta resmi müzakere sürecinin başlamayacağını vurguladı.

 

Evre: "Müzakerelerin başlaması koşullara bağlı"

Uluslararası ilişkiler profesörü Bülent Evre, resmi müzakerelerin yeniden başlamasının siyasi koşullara bağlı olduğunu belirtti. Evre’ye göre, süreci etkileyecek en önemli unsurlardan biri, Kıbrıs Türk liderliğine federalist bir adayın seçilmesi. “Eğer federasyona inanan bir aday Ekim ayında kazanırsa, müzakereler en erken Kasım-Aralık aylarında gündeme gelebilir. Ancak Türkiye’nin de bu sürece ikna edilmesi gerekecektir” dedi.

Evre, mevcut liderliğin devam etmesi durumunda da Türkiye’nin uluslararası beklentilerinin karşılanması halinde müzakere zemininin değişebileceğini vurguladı. Türkiye’nin özellikle Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve AB’den vize serbestisi gibi konularda beklentileri olduğunu belirten Evre, bu tür gelişmelerin Türkiye’nin Kıbrıs konusunda daha esnek bir tutum almasına yol açabileceğini söyledi.

Bölgedeki enerji dinamiklerine de dikkat çeken Evre, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin dışlanmasının, iki devletli çözüm yönündeki politikasını pekiştirdiğini belirtti. Türkiye’nin Doğal Gaz Forumu’na yeniden dahil edilmesi veya enerji projelerinde transit ülke olarak rol alması halinde, federasyon seçeneğine dönüşün mümkün olabileceğini ifade etti.

Türkiye’nin geçmişte de uluslararası dengelere göre Kıbrıs politikasında değişimler yaşandığını hatırlatan Evre, Türkiye’nin 1997 Lüksemburg Zirvesi sonrası konfederasyon modelini savunmasına rağmen, 1999 Helsinki Zirvesi ile AB adaylık sürecinin başlamasıyla, politikasında yumuşama yaşandığını söyledi. Evre, “Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin nasıl şekilleneceği, Kıbrıs müzakereleri açısından belirleyici olmaya devam edecek” değerlendirmesinde bulundu.

 

Vural: “BM, müzakerelerin başlaması konusunda ısrarlı olacaktır”

Uluslararası ilişkiler profesörü Yücel Vural, bölgede müzakereler yoluyla sorunları çözme dinamiğinin işlediğini ve Birleşmiş Milletler’in bu sürece büyük önem atfettiğini belirtti. Türkiye ve Yunanistan arasındaki yakınlaşmanın ciddi bir darbe almadığını ve bu sürecin kararlılıkla devam ettiğini kaydeden Vural, “Bu durum, Kıbrıs meselesinde müzakere masasının kurulması için olumlu bir zemin yaratıyor” dedi. Vural, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son Kıbrıs ziyaretinde de müzakerelerin yeniden başlamasına dair bir mutabakat oluştuğuna dair işaretler verdiğini belirtti. Vural öte yandan, resmi müzakerelerin ne zaman başlayacağı konusunda net bir öngörüde bulunmanın zor olduğunu söyleyerek, “Bundan sonraki adımın ne zaman atılacağını görmek gerekiyor. Özellikle Cenevre’deki gelişmeler belirleyici olacak” değerlendirmesinde bulundu.

 

SORU: KIBRIS’TA FEDERASYON DIŞINDA BİR ÇÖZÜM MÜMKÜN MÜ?

Kıbrıs’ta federasyon dışında bir çözüm mümkün mü? sorusuna yanıt veren akademisyenler, iki devletli çözümün gerçekçiliğini, statükonun devam edip edemeyeceğini ve bu konuda uluslararası aktörlerin tutumlarını analiz etti.

 

Sözen: “İki devletli çözüm mümkün değil, statüko devam edecek”

Prof. Dr. Ahmet Sözen, federasyon dışında Kıbrıs’ta her iki tarafın da kabul edebileceği bir çözümün mümkün olmadığını söyledi.  İki devletli çözüm ihtimalini değerlendiren Sözen, “Kıbrıs Rum tarafı bunu kabul etmediği sürece – ki bugüne kadar böyle bir sinyal görmedik – bu mümkün değildir” dedi. Türkiye’nin KKTC’nin tanınması yönündeki çağrılarına diğer ülkelerin yanıt vermediğini hatırlatan Sözen, uluslararası alanda da iki devletli çözümün destek bulmadığını vurguladı.

Sözen, federasyon temelinde bir çözüm sağlanmazsa mevcut durumun – “statüko” olarak adlandırılan düzenin – devam edeceğini ancak bunun durağan olmadığını ifade etti. “Demografik yapılar, coğrafi durum ve altyapı değişiyor. 1974’teki statüko ile 2025’teki statüko aynı değil” dedi.

Bu çözümsüzlüğün bazı çevreler tarafından bir tür ‘çözüm’ olarak görüldüğünü belirten Sözen, İsrailli bir diplomattan aldığı geri bildirimi örnek göstererek, Kıbrıs’taki şiddet içermeyen ‘negatif barış’ ortamının küresel uyuşmazlıklar için ders niteliğinde olduğunu aktardı. Sözen, “Elbette çözüm için çabalamalıyız, ancak Kıbrıs’ta şiddetin ve çatışmanın yaşanmaması da günümüz dünyasında önemli bir avantaj” diyerek, mevcut durumun değerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade etti.

 

Vural: “Federasyon dışında bir çözüm mümkün değil”

Prof. Dr. Yücel Vural, Kıbrıs’ta federasyon dışında bir çözüm modelinin mümkün olmadığını belirterek, “Kıbrıs’ta bir çözüm, ancak her iki tarafın da üzerinde uzlaşacağı bir modelle hayata geçebilir” dedi. İki ayrı devlet ya da üniter devlet seçeneklerinin tarihsel duruşlar ve tarafların açıklamaları dikkate alındığında gerçekçi olmadığını vurgulayan Vural, “Kıbrıs’ta tarafların ortaklaşa kabul etmediği bir çözüm modelinin uygulanması mümkün değildir” ifadelerini kullandı. Ancak federasyonun nasıl şekilleneceği konusunda müzakereye açık bir alan olduğunu belirten Vural, “Geçmişte tartışılan ya da taraflardan birinin ısrarcı olduğu bazı konular, diğer tarafın açılım yapmasıyla farklı bir federasyon modeli olarak şekillenebilir. Ancak görünen o ki tarafların üzerinde uzlaşabileceği tek çözüm modeli yine federasyondur” değerlendirmesinde bulundu.

 

Özersay: “Pandora’nın kutusu açıldı” 

Prof. Dr. Kudret Özersay, Kıbrıs’ta federasyon dışında bir çözümün mümkün olup olmadığı sorusuna “parametrelerin ve paradigmanın değiştiğini” vurgulayarak yanıt verdi. “Bu değişimi anlamazsak, yakın geleceği doğru okuyamayız” diyen Özersay, Kıbrıs Rum tarafının Crans-Montana’da Türkiye ile iki devletli çözümü görüşerek Pandora’nın kutusunu açtığını belirtti. 

Özersay’a göre, bu görüşme öncesinde iki devletli çözüm bir tabu olarak görülüyordu ve kimse bu seçeneği açıkça dile getiremiyordu. Ancak Crans-Montana’da yapılan bu temasla birlikte “federasyon dışında başka çözüm modellerinin de görüşülebileceği kayıt altına alınmış oldu” dedi. 

Kıbrıs Türk tarafının “iki devletli çözüm yönündeki mevcut politikasının, geçmişte Denktaş döneminde dile getirilen taktik söylemden farklı olduğunu” vurgulayan Özersay, “O dönemde ‘iki devlet’ söylemi, masadaki pozisyonu güçlendirmek ya da karşı tarafı müzakereye çekmek için bir manevraydı. Ancak bugünkü durum taktik olmaktan çıktı, stratejik bir paradigma değişikliğine dönüştü” ifadelerini kullandı. 

Rum tarafının, “Türkiye’yi sıkıştırarak federasyona döndürürüz” şeklinde bir beklenti içinde olmasının hatalı bir yaklaşım olduğunu belirten Özersay, bölgesel ve küresel dengelerin değiştiğini vurguladı, bu süreçte Türkiye’nin stratejik öneminin arttığını dile getirdi.

Bu koşullarda Türkiye’nin AB’den bazı tavizler alarak iki devlet politikasından vazgeçeceği beklentisinin hayalperestlik olduğunu ifade eden Özersay, “Türkiye, uluslararası konjonktürde avantajlı bir pozisyonda. AB ve ABD’nin Kıbrıs Rum yönetimine yönelik talepleri arttıkça, Rum tarafı yeni bir paradoks içinde kalabilir” değerlendirmesinde bulundu. “Artık Türkiye’ye ‘Bir şey veririz, geri adım atar’ gibi bir yaklaşım gerçekçi değildir. Şartlar değişmiştir” diyerek sürecin farklı bir aşamaya geçtiğini belirtti.

 

Evre: “Tüm BM kararları, iki kesimli iki toplumlu federasyon modelini temel alıyor”

Prof. Dr. Bülent Evre, Kıbrıs’ta federasyon dışında bir çözümün mümkün olup olmadığı sorusuna yanıt verirken, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bugüne kadar aldığı tüm kararların, iki kesimli, iki toplumlu federasyon modelini temel aldığını vurguladı. Evre, “Kıbrıs meselesi, uluslararası güvenlik ve barışı ilgilendiren bir konu olarak Güvenlik Konseyi’nin gündeminde yer alıyor ve ‘karşılıklı kabul edilebilirlik’ ilkesi esas alınıyor” dedi.

Dünyadaki ayrılıkçı hareketlere dair bazı örnekleri ele alan Evre, Eritre, Güney Sudan ve Doğu Timor gibi devletlerin, ayrıldıkları merkezi hükümetin referandum sonuçlarını kabul etmesiyle bağımsızlıklarını kazandıklarını belirtti. Ancak Kıbrıs bağlamında böyle bir sürecin mümkün olmadığını ifade ederek, "Güney Kıbrıs bir gün kalkıp ‘Bir referandum yapalım ve Kıbrıslı Türklerin ayrılma kararına saygı gösterelim’ diyebilir mi? Şu an için böyle bir ihtimal yok" dedi. 

BM Güvenlik Konseyi’nde farklı küresel krizler konusunda (Ukrayna-Rusya, Tayvan, Filistin, İran gibi) görüş ayrılıkları yaşandığını hatırlatan Evre, "Ancak Kıbrıs konusunda ‘iki kesimli, iki toplumlu federasyon’ dışında bir görüş ayrılığı yok. Rusya’nın Kıbrıs’taki etkisi azalmış olsa bile, bugüne kadar federasyon modelini öngören kararları veto etmedi" ifadelerini kullandı. 

Federasyon dışında bir çözümün işaretini veren herhangi bir uluslararası gelişme bulunmuyor” diyen Evre, alternatif modellerin uluslararası düzeyde destek görmediğine dikkat çekti.

Podcast linki: https://creators.spotify.com/pod/show/vasvi-ciftcioglu/episodes/GNDEM-ZEL-CENEVREDEK-KIBRIS-ZRVES--MART-2025-e305c8q/a-abr4ded

Bu haber toplam 721 defa okunmuştur