1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Ortaokulda okuma yazma bilmeyen çocuklar var”
“Ortaokulda okuma yazma bilmeyen çocuklar var”

“Ortaokulda okuma yazma bilmeyen çocuklar var”

YENİDÜZEN’e konuşan Eğitim bilimci ve öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Çağlar, eğitim sisteminde köklü bir değişim gerektiğine vurgu yaptı.

A+A-

Tünay MERTEKÇİ

Matematik eğitimcisi ve eğitim yönetimi ve planlaması profesörü Mehmet Çağlar, eğitimdeki eksikliklerin tamamlanmaması ve gerek toplumsal gerekse evrensel ihtiyaçların karşılamaması durumunda, var olan sistemin bizi tam bir çöküşe götüreceğinin altını çizdi.

eğitimde, çağdaş dünya ülkelerinden oldukça geri kaldığımızın altını çizen Çağlar, Kıbrıs’ın kuzeyindeki üniversite öncesi okullarda 200 yıl önceki eğitim sistemi anlayışının sürdürüldüğünü ve öğrencinin edilgen olduğu öğretmen merkezli ve sınavlara endeksli bir ölçme-değerlendirme sisteminin kullanıldığı eğitim anlayışının hüküm sürdüğünü kaydetti.

Okuma-yazma bilmeyen ortaokul öğrencilerinin bulunduğuna işaret eden Çağlar, ölçme-değerlendirme sisteminin de değiştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Dil öğretiminde de geri kalındığının altını çizen Çağlar, İngilizce öğretiminde istenilen seviyede olunmadığını, ikinci yabancı dile ve Yunanca öğretimine de gereken önemin verilmediğini vurguladı.

 

“Bir toplum varlığını korumak için yeni nesillere bir takım beceriler kazandırmak zorundadır”

Eğitim bilimci Prof. Dr. Mehmet Çağlar, mevcut eğitim sistemimizi ele alarak, köklü değişikliklerin gerekliliğine dikkat çekti. Çağlar, eğitimin temel amacının insan yetiştirmek olduğuna vurgu yaparak, “Eğitim sistemi denildiğinde, ben bunu genellikle insan yetiştirme sistemi olarak algılarım. Bir toplum hem varlığını korumak hem de geleceğini planlamak adına yeni nesillere birtakım beceriler kazandırmak zorundadır. Toplumlar, özellikle kendi ihtiyaçları doğrultusunda insan yetiştirme çabası gösterirler. Doğru olan da budur; çağdaş toplumlar bu şekilde hareket eder. Ancak, sadece toplumsal ihtiyaçları karşılamak yetmez. Eğer sadece bu amaca odaklanırsak, bireylerin ihtiyaçlarını ve yeteneklerini göz ardı etmiş oluruz. Hem toplumsal ihtiyaçlara yönelik insan yetiştirmek hem de bireylerin ihtiyaçlarını, arzularını ve yeteneklerini dikkate almak gerekir. Toplumların bu dengeyi sağlaması gerekmektedir. Ancak, bu da yeterli değildir. Eğitimde, evrensel doğruları ve evrensel değerleri kazandırmak da son derece önemlidir” dedi.

brc-1427.jpg

“Toplumsal ihtiyaçlara yönelik bir eğitim sistemi yok”

Prof. Dr. Çağlar, mevcut eğitim sistemimizin bu gereklilikleri karşılamaktan uzak olduğunu belirterek, şu ifadelere yer verdi: “Bu bağlamda, mevcut eğitim sistemimize baktığımızda, bireylerin kendilerini tanımalarına fırsat veren, ortam sağlayan bir sistemimiz olduğunu söyleyemeyiz. Kişi kendini tanıyacak, öğrenecek ve devlet de bunu destekleyici bir eğitim verecek. Ancak böyle bir durum söz konusu değil. Toplumsal ihtiyaçlara yönelik bir eğitim sistemimiz var mı diye baktığımızda, toplumun ihtiyaçlarının üretime yönelik olduğunu görürüz. Bu ülke, biraz tarımsal ürünler yetiştirirken, biraz da tarımsal sanayiye endeksli bir hafif sanayi kullanan, özellikle de turizme ve üniversitelere dayalı bir ülkedir.  Ancak gelin görün ki turizme yönelik yeterince insan yetiştirmiyoruz. Turizmde çalışanların yüzde 85-90’ının Kıbrıslı olmadığını görüyoruz. Tarım alanlarına baktığımızda ise buralarda da okullarda insan yetiştirilmediğini gözlemliyoruz.” Eğitim sistemimizin evrensel ihtiyaçları da karşılamadığını ifade eden Çağlar, “Evrensel ihtiyaçlara göre bir eğitimimiz var mı? Birkaç dil bilen, barış dili kullanabilen, teknolojiyi etkin şekilde kullanabilen bireyler yetiştiriyor muyuz? Müfredatlara baktığımızda, bu yetkinlik ve değerlerin kazandırılmasında da yeterli olunmadığını görüyoruz” dedi.

brc-1420.jpg

“40 yıl önceki dil eğitiminden çok gerideyiz”

Çağlar, “Türkçe, ana dilimiz; İngilizce ise uluslararası bir dil olarak baktığımızda, ülkemizde İngilizce dili öğretiminde 40 yıl önceki dil eğitiminden çok geride olduğumuzu söyleyebiliriz. Ayrıca 2004’ten sonra okullarda, adayı paylaştığımız diğer toplumun dili olan Yunanca’nın öğrenilmesi yönünde kararlar alınmıştı, ancak bunun da ilerletilmediğini görüyoruz. Yani, dil eğitimi de yetersiz. Evrensel değerlere baktığımızda ise Kıbrıs’ın çözümsüzlüğünden dolayı bu değerlere yeterince ulaşamadığımız gözüküyor. Bu yüzden, eğitim sistemimizde büyük bir eksiklik var” şeklinde konuştu. Eğitim sisteminin temel unsurlarını vurgulayan Çağlar, “Eğitim sistemi dediğimizde, bir sistemde olması gereken temel unsurlara bakmamız gerekir: Bir girdisi, bir süreci ve bir çıktısı olmalıdır. Girdiye baktığımızda, okul öncesine gelen çocuklar, ailelerin kendi imkanlarıyla yetiştirilip okula veriliyor. Ancak, süreç boyutunda ciddi sıkıntılar var. Fiziksel yapılar, müfredatlar, tam gün eğitim gibi konularda sorunlar mevcut. Sonuca baktığımızda ise mezun gençlerin topluma  gereğince entegre olamadığını, yeterince mutlu olmadıklarını ve toplumun ihtiyaç duyduğu gençlerin yetiştirilemediğini görüyoruz. Yaklaşık 3 bin 500 – 4 bin çağ nüfusumuz var, fakat yılda 10 bin kişiyi ülke dışından getirip çalıştırıyoruz. Eğitim sistemi bu bağlamda, sistem olmaktan çok uzak” değerlendirmesinde bulundu.

 

“Rastlantısal ve geleneksek bir şekilde 200 yıl öncesinin okul yapıları var”

Mevcut eğitim sisteminin yetersizliğini vurgulayan Prof. Dr. Çağlar, “Eğitim sistemimiz yoktur. Üniversite öncesi okullarda rastlantısal bir biçimde insan yetiştirilmeye çalışılmakta ve bu okullarda  geleneksel bir şekilde 200 yıl öncesinin okul yapıları bulunmakta, öğrencinin edilgen olduğu öğretmen merkezli ve sınavlara endeksli bir ölçme-değerlendirme sisteminin kullanıldığı bir eğitim anlayışı hüküm sürmektedir. Bilgiye ulaşmak artık her şekilde mümkündür, bu nedenle önemli olan düşünen, yaratan, analitik düşünen, soru sormayı bilen bireyler yetiştirmektir. Ancak bu sistem içinde bu da mümkün değil. Eğitimde reform yaparak bunu başarmak da yeterli değil. Gerekli olan, bütünlüklü bir plan yapılması, projeksiyonla, alttan başlayarak kademeli bir şekilde yapılandırılmasıdır. Eğitim, toplumun malı olmalıdır; hükümet politikası olmamalıdır. Eğitim sistemi için söylenebilecek tek şey, sil baştan bir değişim gerektiğidir. Bu, tamirci çıraklığıyla çözülebilecek bir durum değil” dedi. Kültürel entegrasyon konusunda da sorunlar yaşandığını belirten Çağlar, “Kendi kültürümüzü neredeyse unuttuk, unutturulduk. Demografik yapılanma konusunda kontrolümüz dışında bir yöne doğru gidiyoruz. Kültürel entegrasyonlar sağlanamıyor, kendi kültürümüz yok oluyor. Konuşma diline kadar büyük değişimler yaşandığını görüyoruz. Diğer ülkelerle kıyaslandığında, hem temel eğitim hem de değerler eğitimi ve mesleki eğitim konusunda geride kaldığımızı söyleyebilirim” şeklinde konuştu.

 

“Hala çoktan seçmeli sınavlarla ölçme-değerlendirme yapıyoruz”

Müfredatın önemine değinen Çağlar, “Müfredat dediğimizde, birçok şey girer içerisine. Bizde ise genellikle kitaplar olarak algılanır. Oysa programın kendisi, kazanımlar, öğretim yöntemleri ve teknikleri de müfredatın bir parçasıdır. Bizdeki müfredata baktığımızda, 2004-2005 döneminde, eğitim paradigmasının davranışçı eğitimden yapılandırmacı eğitime geçmesi gerektiği konusunda tüzüğe bir madde konulmuştu. Yapılandırmacı eğitim, çağdaş dünyanın kullandığı ve her bireyin kendi bilgisi üzerine yeni bilgiler eklediği, bireyselleştirilmiş, her bir bireye farklı yaklaşımlar sunan bir eğitimdir. 2005'te bu şekilde olması gerektiğini yazdık, fakat hala öyle görünse de gerçekte bu geçişi sağlayamadık. Hala çoktan seçmeli sınavlarla ölçme-değerlendirme yapıyoruz. Sınıflarda kullanılan öğretim yöntemleri ağırlıklı olarak ders anlatma üzerine kurulu. Öğretmenler sınava girer, öğrenciler kitabı açar, sorular çözer ve sınavlarda benzer sorular sorulur; herkesin aynı şeyi yapması beklenir. Bu yaklaşımın değiştirilmesi gerekiyor. Herkesin kendi seviyesine uygun eğitim alması gerektiği gerçeği dikkate alınmıyor,” dedi.

brc-1449.jpg

“Eğitim sistemimiz çağın gerisinde kaldı”

Tarihsel perspektiften bakıldığında, eğitim sistemimizin çağın gerisinde kaldığına işaret eden Çağlar, “Tarihsel olarak baktığımızda, 1789 Fransız Devrimi’nden sonra endüstri devrimi başladı. O dönemde, fabrikalarda çalışabilecek insanlar aranıyordu ve dil zekası ile mantık zekasına ihtiyaç duyuluyordu. Bu nedenle o koşullarda ve zamanda IQ testleri ortaya çıktı ve bu testler matematik ve dil becerilerini ölçerdi. Şu anda sınavlara baktığımızda hala bu iki zeka türüne odaklandığımızı görüyoruz, oysa bugün 9 farklı zeka tipinden bahsediyoruz. Biz ise hala sadece bu iki zeka türüne odaklanarak başarıyı ölçüyoruz. Müfredatın köklü bir şekilde ele alınması gerekiyor. Okul öncesinden başlayarak, öğrenci merkezli, her öğrenciyi odağa alan ve günümüz teknolojilerini de kullanarak çocukların bilgiye ulaşmayı öğrendikleri bir sistem oluşturulmalı. Sınıflarda grup çalışmaları ile doğru soru sormayı öğrenmeleri gerekiyor. Temel kavramlardan sonra, problem çözmeyi öğrenen bir müfredat olmalı. Sanat dersleri mutlaka olmalı; her çocuk ilkokulda en az bir müzik aleti çalabilmeli, el becerilerini kullanabilmeli, spor yapabilmeli. Felsefe dersleri küçük yaşlarda başlamalı, ortaokul ve lisede ise bu dersler, değerlerin kazandırılması açısından önemli bir yer tutmalıdır” ifadelerini kullandı.

 

“Ortaokulda okuma yazma bilmeyen çocuklar var”

Son olarak, eğitimdeki eksikliklerin toplumu ciddi bir çöküşe sürüklediğini belirten Çağlar, “Eğitimdeki eksiklikler, bizi tam bir çöküşe götürür. Eğitim, hem bireysel hem de toplumsal ve evrensel ihtiyaçları karşılamalıdır. Bunları karşılamayınca, devlet kendi sorumluluğundaki en temel iki alandan, sağlık ve eğitimden, elini ayağını çekmiş olur. Aileler, doğrudan özel okullara yönlendiriliyor. Tam gün eğitim, çağımız insanlarının en doğal ihtiyaçlarından biridir. Anne babalar çalışıyor ve bu süreçte çocukların eğitim görmesi gerekiyor. Devletin fırsat eşitliğini sağlayabilmesi açısından da tam gün eğitimi yaygınlaştırmamız gerekiyor. Bu, bütünlüklü bir projeyle yapılmalı. Üniversitelere geçişlerin nasıl olması gerektiği konusunda da çalışmalar yapılmalı” dedi. Eğitim sisteminde köklü bir değişim gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Çağlar, “Birincisi, okul öncesinden başlayarak yükseköğretime kadar geçişlerin nasıl olması gerektiğini belirlemek lazım. Bugün, ortaokulda okuma yazma bilmeyen çocuklar var. Ölçme-değerlendirme sisteminin, notlarla değil, yeterliliklerle ölçülmesi gerekiyor. Kolej sınavlarının sıralama sınavları olarak değil, kriterlere dayalı olması gerekir” diyerek sözlerini tamamladı.

Bu haber toplam 3023 defa okunmuştur