Nereden alacaklardı ki?
Ekonomiden alsalar battık!
Üniversiteler deseniz, Ekrem İmamoğlu’nu yakacağız diyerek, KKTC’deki üniversiteleri yerle bir ettik!
Turizm lay lay lom!
Türki devletler lo lo lo atmasyon!
E peki Ersin Tatar bir seçimi daha nasıl kazanıp da maskaralık yapmaya devam edebilirdi?

-*-*-

Zekasına çok güvendiğim, kendi eşi de başını örten bir arkadaşım uyardı; “… Bu türban kavgası, Tatar’ın yeniden seçim kazanması için yaratıldı, oyuna gelmemek lazım” dedi…

-*-*-

Gayet açıktır ve rahatlıkla görülebilirdir ki; muhafazakar insanımızı, tıpkı Türkiye’de yaptıkları gibi, mutlak başarısız yönetimin arkasına çekmek için türbanı kullanacaklar!

-*-*-

Bu bir seçim çalışmasıdır!
Lütfen olaya çok iyi bakın!
Bu çalışma ile Tatar’ın zavallılığını, başarısızlığını, 5 yılda sıfır iş yapmış olmasını, Kıbrıs müzakerelerindeki çöküşü bir miktar gizleyecekler ve “konuya duyarlı” göçmen seçmenden Tatar’a oy çekecekler!

-*-*-

Ve bir de tabii ki ikinci yöntemleri var…
O’nu da hayata geçirdiler…
Nedir bu ikinci ama geleneksel yöntem?
EOKA ve Enosis!

-*-*-

Kıbrıslı Türk muhafazakar – milliyetçi kanattan oy toplamak için de bu geleneksel propagandaya baş vuruluyor!
Yunanistan’daki 25 Mart törenlerinde bir grup geri zekalı askerin attığı ırkçı sloganı kullandılar!
Akabinde, şimdi sağdan soldan Güney Kıbrıs’taki EOKA etkinliklerinin duyurularını toplayıp yayıyorlar!
Sanki ilk kez olmuş gibi!

-*-*-

Oyuna gelmemek lazım!
Türban konusunda çok dikkatli olmak lazım!
Elenizm veya Elen milliyetçiliği, Kıbrıs’ta, Türk milliyetçiliği kadardır ve onlarca değil, yüzlerce EOKA derneciği bulunmaktadır!
Bu konu yeni değildir!
Yıllardır durum aynıdır hatta geçmişe göre bu tür saçmalıklar çok da azalmıştır!
Oyun oynanıyor!
Gayet açıktır!
Oyuna gelmemek adına örgütlenmek ve tavır belirlemek kaçınılmazdır!

-*-*-

Hedef tektir; çözümü engellemek!
Ve bunun için de bir yandan türbanı, öte yandan da Elenizmi kullanacaklar!
Arkasından da yemeye – içmeye her nasıl yapabiliyorlarsa, ezbere bildikleri ama inanın yanlış okudukları Arapça dualarla birlikte devam edecekler!
Müsaade etmeyelim!

-*-*-

Haaaa ne mi yapalım?
Bana sormayın; birlik olup toplantılar yapın, tartışın, çözüm üretin!
Yok illa ki bana soracaksanız, “… Dileyen her öğrenci, dilediği kılıkla okula gelebilir”i savunun ve bırakın çocuklarınız dilediği gibi okula gitsin!
İsteyen Türkiye’deki eylemleri sarsan Pikachu gibi giyinsin, isteyen mayosuyla gelsin…
Ben eminim, ortaokul öğrencisi olsaydım, ya Mohikan kılığıyla giderdim ya da Peşmerge!

-*-*-

Neden mi?
Birincisi, Mohikanlar gibi tükendiğimizin mesajını vermek!
İkincisi, yani Peşmerge kılığı mı?
İsteyen istediği gibi yargılayabilir!
Üniversiteden çok değerli hocam Devlet Bahçeli’ye saygımdan bile olabilir!
Hatta bu saygımdan dolayı, aylardır büyük bir ciddiyetle aksatmamaya çalıştığım diyetimi bile “püskevit yiyerek” bozardım!
Derste sürekli püskevit tüketirdim!
Yasak mı?
Değil hocam!

Birbirimizi yemeye bayılıyoruz Şener abi!

Bayram tatili!
Cumartesi arefe, Pazar Bayram’ın birinci günü…
Pazartesi ve Salı da Bayram!
Çarşamba yeniden iş başı!
Bizim tatil programı böyle!

-*-*-

Bu durumda, Bayram öncesi son yazımız bu yazı!
Bir sonrakini haftaya Salı akşamı Yenidüzen internet sayfasında, Çarşamba günü de gazetede yazmış olacağız!

-*-*-

Bayram’a Türkiye çok karışık giriyor!
Orada tatil, dört günlük hafta sonu ile birlikte toplamda 9 güne çıkarıldı!

-*-*-

Eminim, ayaklananları evlerine gönderip olayı sindirmek, döviz artışını beş gün de olsa “tatille” kesmek ve haliyle borsanın da ışıklarını söndürmek!
Ülkenin batı hızına dokuz gün “dur” diyebilmek!
Ama hız yavaşlasa hatta dokuz gün dursa da, daha sonra yeniden bir “pozitif” hareketlenme olacağını sanmıyorum; kimse sanmıyordur!

-*-*-

KKTC mi?
KKTC’yi Kubilay Özkıraç olayında bir kez daha gördük!
Adamı resmen linç ettik!
“Ne anlar be bu? Üstelik hırsızdır be! Eski sendikacı, demek ki şimdi satıldı be!” gibi “yargısız infazlarla”, hepimiz “yargıç” kesildik, “kesin eminim”lerle, Kubi’ye “nefes” bile aldırmadık!

-*-*-

Şimdi, umarım yeni yönetim kurulu başkanı Türkiye’den gelir!
Buraya yerleşmiş – KKTC vatandaşı da değil!

-*-*-

Sendikalar, en kahramanlarımız buna da eminim itiraz eder ama kimin umurunda…
Biz Kubilay’ı yedik ya!
Kubilay hırsızdı ya!
Ohhh rahatız!

-*-*-

Kubilay Özkıraç’ın “kardeşim, abim, arkadaşım” olduğunu yazdım…
Aynı şeyi zamanında Hüseyin Özgürgün için de yazmıştım…
Ve doğrudur, Ersin Tatar da benim abimdi, bir şekilde de patronumdu…
Onlarla ilgili de çok yazdım, savundum, destekledim…

-*-*-

Ne satılmışlığım kaldı, ne iğrençliğim!
Oysa, Özgürgün de, Tatar da, Özkıraç da çok iyi bilir ki; siyasi düşüncelerim neredeyse yarım asırdır hep aynıydı, hala aynıdır!

-*-*-

Şener Levent geçtiğimiz gün muhteşem yazmıştı!
Bizi tarif etmiş ve demişti ki; “… Ne olduğu gibi görünen, ne göründüğü gibi olan…
Kendinde hiçbir kusur bulmayan…
Bencil…
Çıkarcı…
En yakın dostlarını bile sırtından hançerleyen…
Sevmek değil, sevilmek kaygılarıyla dolu..
Toplu linç histerisi ile yanıp tutuşan..
Çoğunluğun fikrine katılmamasından korkan…
Azınlıkla yürümekten sakınan...
Kendini emniyete almadan fikrini söylemeyen…
Kendi fikrini halkın fikri gibi takdim eden…
En çok dedikoduyu seven…”

-*-*-

Ve Şener Levent, muhteşem yazısının sonunda bir de soru soracaktı:

“… Daha önce de yazdım…
Gelenler çoğalıyor, biz tükeniyoruz…
Bir gün cenazenizin arkasından ağlayan kimse kalmayacak…
Aydınlığa açın kalplerinizi…
Nefret değil, sevmek zamanı şimdi…
Birbirinizin kuyusunu kazma ihtirasınızı bir kitap okuyarak, bir film izleyerek giderin…
Kaç kişi kaldık ki buralarda?
Kalanlar da birbirini mi yeycek?”

-*-*-

Sevgili Şener Abi!
Senin de dediğin ve yazdığın gibi; biz bir birimizi yemeye yıllardır bayılıyoruz!

Kutlayana ya da kutlayabilene kutlu olsun! İyi Bayramlar!