OSMAN ALKAŞ; “SANATÇI, DÜNYADAKİ SORUNLARI İÇSELLEŞTİREN İNSANDIR”
OSMAN ALKAŞ; “SANATÇI, DÜNYADAKİ SORUNLARI İÇSELLEŞTİREN İNSANDIR”
Simge Çerkezoğlu
Osman Alkaş kuşkusuz bu toprakların yetiştirdiği en önemli sanatçılardan biri. İtiraf etmeliyim ki bugüne kadar çoğunlukla canlandırdığı sert ve otoriter karakterler nedeniyle ona çekinerek yaklaşıyorum. Ancak karşımda kibar, mütevazi, tam da bir sanatçıya yakışır bir karakter buluyorum. Bugüne kadar canlandırdığı rollerle beni etkileyen Alkaş, artık karakteriyle çok sevdiğim isimlerden biri oluyor.
“SARMAŞIK FİLMİ YÖNETENLE YÖNETİLENLER ARASINDAKİ OTORİTE KAVGASIDIR”
Sarmaşık filmi geçtiğimiz yıl Türkiye’de neredeyse tüm sinema ödüllerine layık görülen, Tolga Karaçelik yönetmenliğinde hayat bulan çok önemli bir yapım. Osman Alkaş da bu projede yer alan, filmdeki en etkili karakterlerden birini canlandıran isimlerden biriydi… Sohbetimize 2015 yılına damga vuran bu projeyi konuşarak başladık.
“Benim için bu filmde oynamak zevkliydi. Gerek yönetmen gerekse set ekibi ve diğer oyuncu arkadaşlarla uyum içinde çalıştık. Ama zorluklar da yaşadık. On dokuz gün boyunca her gün sabah 7.30’da gemiye gittik. Çok soğuktu ve gerçekten terk edilmiş bir geminin farklı mekânlarında çekimler yaptık. Yönetmenimizle de çok iyi anlaştık. Kendisi ne istediğini bilen, oyuncu ile iyi iletişim kuran ve nereye varmak istediğinin bilincinde bir isimdi. Benim sevdiğim yönetmen de böyledir. Rolü oyuncuya bırakan, ben nasıl olsa onun oyunundan bir şeyler alırım diyen yönetmenleri ben çok benimseyemiyorum. Tolga Karaçelik, oyuncu ile gerçekten çalışan bir yönetmen. Zaten siz de izlediniz; filmdeki oyunculukların hiç biri birbirinden ayrılmıyor. Oyunculukların her biri çok başarılıydı. Elbette bu yönetmene de bağlı. Elbette bu koşullar altında zorlandığımız, hastalandığımız günler de oldu. Sonuçta geriye çok güzel bir deneyim ve çok başarılı bir yapım çıktı.”
Sarmaşık filmi izleyicide farklı etkiler yaratan bir film. Bana denizin ortasında kalan gemi, Kıbrıs’ı, içinde kalan, bekleyen ve geleceği öngöremeyen mürettebat ise Kıbrıslı Türkleri çağrıştırdı…
“Herkes filmi farklı bir şeylere benzetti. Gemicilik kurallarına göre armatör iflas eder ve birileri gemiye el koyarsa uluslararası kurallar gereği gemide sadece acil durumlarda gemiyi yürütebilecek en az sayıda personelin ve kaptanın kalması gerekiyor. Bu insanların pasaportları da alınır ve kimse karaya çıkamaz. Ancak karayla irtibat halinde olan kaptan olur. Armatöre ve elçiliğe ulaşmaya çalışır. Kuşatılmışlık, çaresizlik ve bir yere gidememe durumu aslında oradaki herkes için geçerli. Filmde hem mecazi hem de gerçek anlamda hapsedilmiş durumu var. Ancak kaptan herkesin ona itaat etmesini bekliyor oysa gemi, gemi olmaktan çıkmışken bu nasıl olacak. Böyle durumda artık otorite tartışılmaya başlar. Filmde esas anlatılmak istenen de yönetenle yönetilenler arasındaki otorite kavgasıdır. Tabii Tolga Karaçelik diyor ki; önemli olan izleyicinin ne algıladığı. Herkes farklı algıladığı için farklı benzetmeler olabilir. Tam da bu nedenle çok tartışılan ve çok zengin bir film olduğu kanısındayım.”
“SORUNLARDAN KENDİMİ SOYUTLAYAMAM”
Kendi bakış açımdan yola çıkmışken Alkaş’a geleceği öngörememe ve kuşatılmışlık duygusundan kurtulup, kendini, Kıbrıslı Türkler’den farklı bir yerde görüp görmediğini de soruyorum. Gülüyor…
“Ben hala profesyonel olarak projelerimi tamamlamamın ardından Kıbrıs’a geliyorum. Hayatımı burada sürdürüyorum. Ülkemin içinde bulunduğu durumdan kendimi soyutlayamıyorum. Türkiye’ye gittiğim zaman da, oranın da içinde bulunduğu durumlardan ekonomik, sosyal ve siyasal sıkıntılardan kendimi koparamıyorum. Türkiye televizyonlarında ya da sinemasında görülmek demek benim sınırlarımı aştığım, karaya ulaştığım bu işi başarıp, bitirdiğim anlamına gelmiyor. Gittiğim ülkede de sorun var. Kıbrıs’ta da var. Sanatçı olmak öyle bir şey; dünyanın en iyi düzeninde dahi yönetilseniz yine de düzenin muhalifi olmaya ve onu sorgulamaya devam edersiniz. Her zaman bir eleştiriniz vardır. Yanlışları mutlaka görürsünüz. Dolayısı ile hiçbir sanatçı ben özgürlüğümü elime aldım ve istediğim gibi yaşıyorum diyemez. Sanatçı her zaman toplumun ve insanlığın sorunlarını en erken hisseden, sadece ülkesindeki sorunları değil dünyadaki sorunları da içselleştiren insanlardır. Aksi halde sanatçının söyleyecek sözü olmaz.”
BİR BABA HİNDU İLE OSMAN ALKAŞ YENİDEN BEYAZ PERDEDE
Yeni projelerinden de bahseden Alkaş, yakında yeniden beyaz perdede karşımıza çıkmaya hazırlanıyor.
“Şu ara tamamlanmak üzere olan bir proje var. Filmin çekimleri Hindistan’da devam ediyor. Ben bu filmin İstanbul ayağında rol alıyorum. ‘Bir Baba Hindu’ diye BKM yapımı Sermiyan Midyat’ın yazıp yönettiği komedi filminde yer aldım. Şu anda yeni başlayacak birkaç dizinin tekliflerini de menejerim Asiye Kocaman’la değerlendiriyoruz.”
Dizilerde oynamanın kolay olmamakla birlikte, bu ortamda esas zorluğa göğüs gerenlerin set ekibi ve yönetmen olduğunu söyleyen Alkaş, çok çalışmadan hiçbir yere varılamayacağına vurgu yapıyor.
“Dizilerde esas zor olan, rolünüzün geleceği ana kadar beklemektir. Hazırlanır beklersiniz bir süre sonra enerjiniz düşer, belki uykunuz gelir. Bazen beş dakika rolünüzü yapar sonra yeniden beklemeye başlarsınız. İçinizdeki hareket etme ve oynama duyguları yavaş yavaş fiziksel yorgunluktan dolayı duygular da erimeye başlar. Yine de her sete çıkacağımda güzelce silkinir, enerji toplar ve bu işi yapmam gerekir diyerek çıkıyorum. Ben tiyatroda çalışırken de yine çok çalışıyorum. Ezber yapıyorum. Gün boyu provada oluyoruz. Akşam prova bitse dahi yeniden ezberimin üzerinden giderim. Ben tiyatroda da çalışırken günde on-on iki saat çalışıyorum. Setlerde de durum bundan çok farklı değil.”
“BEN ÜNLÜ OLDUM, KIBRIS’TAN KOPTUM, DİYE BİR ŞEY YOK”
Alkaş’a son zamanlarda yapılan röportajlarda, ünlü oldunuz ne hissediyorsunuz gibi sorular soruluyor. Oysa bana göre kendisi zaten ünlü bir sanatçıydı, şu anda sadece daha görünür oldu ve geniş kitlelere ulaştı.
“Elbette ben de kendimi ünlü oldum gibi hissetmiyorum. Sadece Türkiye televizyonlarında diziler çok fazla izleniyor. Bizim ülkemizde de bu diziler izleniyor. Orada da sevilen sanatçılar var. Benim o sevilen sanatçılarla bir arada görünmem bir anlamda benim özellikle Kıbrıs’taki tanınmışlığımın başka boyutu oldu. İnsanlar bizim de sanatçılarımız Türkiye’de o çok beğendiğimiz sanatçılarla birlikte rol alabiliyor. Onlardan aşağı kalmıyor. Bizim sanatçılarımız da bir şeyler yapabiliyor duygusu gelişmeye başladı. Yoksa ben kendi ülkemde, Türkiye’deki bazı sanatçı kesimlerce biliniyordum. Elbette bu süreçte pek çok yeni sanatçıyla da tanıştım. Aramızda dostluklar geliştirdik. İnsanın hayatta bir hedefi varsa aslında o hedefe ulaşmak için yapılması gereken, izlenmesi gereken yol daima birbirine benzer. Bu iyi bir sanatçı olmak için de geçerlidir. İnsan işini tam, elinden geldiğince eksiksiz yaptığı sürece dünyanın neresine giderse gitsin saygı görür. Tüm bunlar benim ünlü olduğum, bambaşka bir hayat yaşadığım, buradan koptuğum anlamına da gelmiyor.”
Alkaş’a rollerini daha çok canlandırdığını mı yoksa oynadığını mı hissettiği yönünde bir soru soruyorum, beklemediğim bir yanıt alıyorum.
“Ben bu karakteri canlandırıyorum, bu karakteri size gösteriyorum diye oynadığınız tipler, içinde komedi unsuru barındıran rollerdir. Ben oynuyorum. Bunu hissederek en doğal şekliyle yapıyorum dediğinizde ise bu daha çok dram olur. Bu ifadeler iki farklı oyunculuk tarzı ile örtüşüyor. Ben birkaç komedide oynadım. Meselâ ‘Hükümet Kadın 2’, yeni filmim ‘Bir Baba Hindu’ filminde de komedi oynadım. Bu rollerde karakter yaratmadım. Zaten benden karakter yaratmam istenmedi. Benden istenen tipi yaratmamdı. Tipi onayabilmek için de onun belirli özelliklerini alır, onları abartarak oynamaya başlarsınız. Ama diğer şekilde tamamen içten gelen duygularla, neredeyse birebir o karakter olmaya çalışarak oynarsınız. İkisi farklı şeylerdir. Benim için otuz yıl önce dramatik rolleri oynamak daha zordu belki. Yine de komedi de kolay değil, zamanlama önemli ve karşınızdaki oyuncu ile çok iyi uyum içinde oynamalısınız. Sesinizi farklı kullanmanız gerekir. Arada geçen otuz yılda artık tecrübeli bir oyuncu olduğumu düşünüyorum. Rol geldiği zaman da o rolün nasıl tahlil edilmesi ve oynanması gerektiğini, nasıl süreçlerden geçmek gerektiğini biliyorum. Rolü kendi içimde geliştiriyorum. Yine de bu anlattıklarım o kadar kolay şeyler değil tabii. Yaşanmışlık, biriktirilmişlik, duygu hafızası dediğimiz hafızalar, insan ilişkilerinin nasıl yürüdüğünü anlamak belli bir yaşa gelince yerine daha iyi oturuyor. Dolayısı ile tüm bunlar ışığında bir karakter yaratmak oyuncu için biraz daha kolay olabiliyor.”