1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Osmanlı İmparatorluğu’nu yöneten bir Kıbrıslı: Mehmed Kamil Paşa
Osmanlı İmparatorluğu’nu yöneten bir Kıbrıslı: Mehmed Kamil Paşa

Osmanlı İmparatorluğu’nu yöneten bir Kıbrıslı: Mehmed Kamil Paşa

Osmanlı İmparatorluğu’nu yöneten bir Kıbrıslı: Mehmed Kamil Paşa

A+A-


Şevki Kıralp
[email protected]

Kıbrıs Türk toplumunda, entelektüel ve ilerici kesimlerde son zamanlarda önemli bir çağrı yapılmaktadır: “Gelin tarihle yüzleşelim”. Toplumda egemenliğini son zamanlarda yitirmiş olan milliyetçi kesimler de sürekli olarak tarihin öneminden bahsetmektedirler. Fakat önemsedikleri tarih, egemen oldukları dönemde yarattıkları, dokunulmaz kabul ettikleri ve propaganda aracı haline getirdikleri resmi tarihtir. Bu tarih anlatısında Kıbrıslı Rumlar “vahşi” ve “barbar”, Kıbrıslı Türkler “mazlum” ve “mağrur”, Türkiye ise “ana” ve kurtarıcı olarak resmedilir. Doğuş Derya geçtiğimiz yıl meclis kürsüsünden bu tarih anlatılarının çok ötesinde, yüzleşmemiz gereken bir geçmişten bahsettiği zaman milliyetçi çevreler kıyameti koparmıştı. İlginçtir ki, yine aynı günlerde üniversitelerimizden birisi Osmanlıca dersi vermeye başladığı zaman da ilerici çevrelerden bazı kesimler bunu şiddetle eleştirmişti. Tuhaf bir şekilde bazı milliyetçi çevreler ile bazı ilerici çevreler, taşıdıkları ideolojik kuşkuculuk nedeniyle tarihin üstünün örtülmesinden yana tavırlar sergilediler. Gerçek şudur ki, Kıbrıs’ta Rumlar ve Türklerin ortak geçmişi tarih kitaplarında okuduklarımızla sınırlandırılamayacak kadar geniştir. Yine aynı şekilde, Kıbrıs’ın geçmişinden gelen Osmanlı kimliği ve kültürü de toplumsal DNA’mıza işlemiştir ve bunu görmezden gelmek yine tarihle yüzleşmemek anlamına gelir. Bu noktadaki ilginçlikler silsilesinin ifade etmemiz gereken diğer bir halkası ise, Kıbrıs tarihini resmi ideolojinin bir uzantısı olarak yazan ve okullarda hepimize bu şekilde okutan Türk milliyetçisi kesimler de Osmanlı tarihine ve Kıbrıs’ın Osmanlı kimliğine karşı görmezlikten gelen bir tavır içerisindedirler. Bu tutumlarının üç sebebi vardır: Birincisi, Kemalist devrimlerin Kuzey Kıbrıs’taki uzantısı olabilecek bir rejim yaratmak için Osmanlı’ya mesafe koymak istemektedirler. İkincisi, ideolojik kökenleri Türkçülüğü geliştiren ve devlet politikası haline getiren ittihatçılara dayanır. İttihatçıların Abdülhamit ile olan kavgalarından dolayı 1878’in özellikle öne çıkarılması Abdülhamit’e gizliden gizliye bir “ihanet” suçlaması yöneltme isteklerindendir, çünkü Kıbrıs’ı İngiltere’ye Abdülhamit kiralamıştır. Üçüncüsü ve en önemlisi ise, Osmanlı devrinde “bölünmüş Kıbrıs” yoktu ve toplumlararası barış vardı. Bu yüzden 400 yıla yakın süren bir barış içinde bir arada yaşama sürecini hafızalarımızdan silmeye ve Kıbrıs tarihini 20 yıllık (1955-1974) bir döneme indirgemeye çalışmaktadırlar.  

Okullarda okuduğumuz tarih kitaplarının Kıbrıslı Rumlarla olan ilişkilerimizi tamamen milliyetçi bir anlatı şeklinde öğretmesi bir yana, bu kitaplarda Kıbrıs’taki Osmanlı tarihi de 1571’deki fetihle başlıyor, aniden 1878 yılında adanın İngiltere’ye kiralanmasına geçiyor ve yine aniden 1931 isyanına sıçrıyor. Arada kalan tarihsel döneme dair bilgimiz neredeyse yok denilecek kadar az. Belli ki, resmi tarihi hazırlayanlar bu dönemle “aklımızı karıştırmamızı” istemiyorlar. Fakat Kıbrıs bu dönemde iki Osmanlı Sadrazamı yetiştirdi. Diğer bir değişle, iki Kıbrıslı Türk, dönemin süper güçlerinden biri olan bir devlette “ikinci adam” olarak görev yaptı. Bunlardan birisi Mehmed Emin Paşa, diğeri Mehmed Kamil Paşa idi. Kendileri resmi ideolojinin süzgecinden geçen tarih kitaplarında önemsenmiyor ve göz ardı ediliyor. Tarihi çok sevmeme rağmen, okullardaki tarih kitaplarımızda Mehmed Kamil Paşa’ya dair bir tek satır okuduğumu hatırlamıyorum. Belki de okumuş ama unutmuştum çünkü sıra kendisine gelene kadar pek çok “milli dev” vardı. Bu yazıda Mehmed Kamil Paşa’nın yaşam öyküsünün bir özetini paylaşacağım. Mezarı Arap Ahmet Camisi’nin bahçesinde bulunan, hakkında pek çoğumuzun hakkına neredeyse hiç bir şey bilmediğimiz, bazılarımızın adını bile duymadığımız, kendi döneminin dünya siyasetinin en önemli devlet adamlarından biri olan Mehmed Kamil Paşa’nın...

Mehmed Kamil Paşa 1832 yılında Lefkoşa’da doğdu. Arapça, Farsça, Yunanca ve Fransızca biliyordu. 1845 yılında Mısır’daki Elsine Medresesi’ne girdi. Medrese kendisi mezun olmadan önce askeri okula çevrildi. Mezuniyeti sonrasında Avrupa siyaseti üzerine uzmanlaşmaya başladı. Pek çok Avrupa başkentinde görev yaptı. 1860 yılında, Osmanlı Sadrazamı Kıbrıs asıllı Mehmed Emin Paşa tarafından Kıbrıs’a gönderildi ve vakıflar genel müdürü olarak atandı. Doğu’da ve batıda pek çok vilayette ve devletin çeşitli kademelerinde görev yaptı. 1877’de vezirlik rütbesi aldı ve Haleb valiliğine atandı. 1879’da dâhiliye nezareti (İçişleri Bakanlığı) müsteşarlığına atandı. 1880 yılında evkaf nazırı (bakanı) olarak atandı. 1885 yılında Bulgar ayaklanmasını bastırması beklentisiyle Sadrazam (Başbakan) olarak atandı.

Mehmed Kamil Paşa Avrupa Siyaseti, azınlık hakları ve yurttaşlık hakları konusundaki bilgi birikimi ve hâkimiyeti nedeniyle, Osmanlı’nın 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat fermanları doğrultusunda oluşturmaya çalıştığı, özellikle gayri-Müslim nüfusa yönelik haklar ve özgürlükler siyasetini geliştirmeye uygun bir isimdi. 1891 yılında Sultan Abdülhamit tarafından görevden alınmıştı. Fakat 1895 yılında Abdülhamit tarafından Ermeni meselesini çözmesi beklentisiyle yeniden Sadrazam olarak atandı. Ermeni meselesinin çözümü için sıklıkla Fransız ve İngiliz Büyükelçileri ile fikir alışverişinde bulunuyordu ve adı “İngiliz hayranı” olarak anılmaktaydı. Bir süre sonra Abdülhamit’e Ermeniler’in hak ve özgürlüklerinin genişletilmesini öngören öneriler sunmuş, Abdülhamit bu durumdan rahatsız oldu ve kendisini Haleb, Aydın ve Konya vilayetlerinden birini seçmesini isteyerek bir kez daha görevden aldı. Kamil Paşa kendi isteği üzerine Aydın valisi olarak atandı.

Görevden alınması İngiltere’nin kendisine olan sempatisinin artmasıyla neticelendi. 1900’lerin başlarında İttihat ve Terakki cemiyeti güçlenmekte ve Osmanlı siyasetinde giderek ağırlık kazanmaktaydı. Hürriyet (özgürlük) ve meşrutiyet (anayasal monarşi) yanlısı olan ittihatçılar kısa bir süre içerisinde Osmanlıcı ve İslamcı yaklaşımı terk ederek pan-Türkizm fikrini benimsediler. Abdülhamit 1876 yılında birinci meşrutiyeti ilan etmiş ve Meclis-i Mebusan (Osmanlı parlamentosu) açılmıştı. Aynı dönemde Kanun-i Esasi (Osmanlı anayasası) de yürürlüğe girmişti. Fakat Abdülhamit parlamentoda gayri-Müslim grupların taleplerini ayrılıkçı ve devletin toprak bütünlüğünü tehdit eden talepler olarak yorumlayarak Osmanlı’nın ilk demokratikleşme girişimini sonuçsuz bırakmış, meclisi tatil etmiş, anayasayı askıya almıştı.

Abdülhamit’in tahttaki son yıllarında bir yandan Padişah ile İttihatçılar arasında önemli bir güç yarışı başlamış, öte yandan da gayri-Müslim azınlıklar arasında hoşnutsuzluk başgöstermişti. Kamil Paşa ise ne Abdülhamit’ten, ne de ittihatçılardan yanaydı. Dünya siyasetini doğru ve isabetli biçimde okuyor, Osmanlı’nın gayri-Müslim gruplara yönelik hak ve özgürlük açılımları yapması gerektiğini savunuyordu. Türkçü değil, bir tür demokratik Osmanlıcılık anlayışını taşıyordu. 1908 yılında ittihatçıların baskısı ve Balkanlardaki gayri-Müslim grupların isyan durumuna geçmesi Abdülhamit’i İkinci Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda bırakmıştı. Yeniden demokratikleşme sürecine giren bir devletin Sadrazamlığı için Kamil Paşa son derece uygun bir adaydı ve üçüncü kez Sadrazam olarak atanmıştı. İttihatçılar kendisini baskı altına almaya çalışıyor, fakat Kamil Paşa bu baskılara karşı direniyordu. Netice itibariyle 1909 yılı Şubat ayında meclis-i mebusanda yapılan güven oylaması Kamil Paşa’nın aleyhine sonuçlanmış ve hükümeti düşürülmüştü. Aynı yıl Mart ayında Abdülhamit tahttan indirilmişti.

Görevden alındıktan sonra seyahate çıkan Kamil Paşa İngiliz Kralı V. George ile dostane ilişkiler kurdu ve hakkındaki “İngiliz hayranı” suçlamaları daha da alevlendi. 1912 yılı Ekim ayında dördüncü kez Sadrazam olarak atandı. İttihatçıların hiç hazzetmediği birisi olması ve ittihatçıların devlet içerisindeki güçlerinin zirveye çıkması nedeniyle 1913 yılında, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ileri gelenlerinden Enver Paşa tarafından ölümle tehdit edilerek istifaya zorlandı. İstifa ettikten sonra doğduğu topraklara, Kıbrıs’a geldi ve Kasım ayında hayata gözlerini yumdu. Sadrazamlığı süresince döneminin hem Avrupa hem de Dünya siyasetinde en önemli, en tanınmış ve en prestijli liderlerinden biriydi. Mezarı Arap Ahmet Camisi’nin bahçesindedir.

---------------------------------------------------------------------------------------------

Kaynakça:
Ahmet An, Kıbrıs’ın yetiştirdiği değerler, Ankara, Akçağ Basım, 2002.
Mehmet Demiryürek, Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Kamil Paşa Hakkında Bazı Notlar ve Kamil Paşa’nın Terekesi, Ankara Üniversitesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 40, 2006.
Türkiye Gazetesi, Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, Cilt IV, İhlas Matbaacılık, İstanbul, 1984.

Bu haber toplam 18837 defa okunmuştur
Gaile 335. Sayısı

Gaile 335. Sayısı