1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. OYUN BAŞLIYOR SEVGİLİ SEYİRCİLER
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

OYUN BAŞLIYOR SEVGİLİ SEYİRCİLER

A+A-


Beni gördüğü anda yüzünden kara bir bulut geçerdi. Sonra çevredeki seyircileri de göz önüne alarak maskesini takardı çabucak ve abartılı bir tezahüratla selamlaşırdık. O gidince bir kirlenmişlik duygusu kalırdı bende… Geçmişin kafa karıştıran, içimi daraltan labirentlerinde dolanırdım. Geçmişe dair kendi haklılıkları ve ötekilerin kötülüğü, sinsiliği üzerine anlatılar kurar çoğu insan. Başa gelen tatsız durumların birer günah keçisi vardır. Anlatı dallanıp budaklanır ve hikâyemizin kahramanının gururla parladığı bir mağduriyet ve şanlı direniş öyküsü halini alır. Geçmişe dair bazı detayların çabucak solması bazılarının ise güçlü birer hatıraya dönüşmesi hep düşündürmüştür beni. Bellekteki bu seçiciliğin mekanizmasını anlamaya çalışmışımdır. Geçen hafta çocukluğa dair bir epizot ziyaret etti beni… Kendi çocukluk anlatım içinde hiçbir zaman var olmamış, oldukça soluk bir anıydı bu… Birden onu başka birkaç hatırlama ile ilişkilendirdim ve kurulan bu bağlam içinde bazı yaşanmışlıklara dair algımın tonu değişti. Bellek, dolaştıkça bitmeyen, her köşede dehşetli bir keşif sağlayan bir “yabancı ülke” gibi…

İçimdeki bu uçsuz bucaksız anılar ülkesinde bir korku ve gerilim filmi izlercesine dolandığım yetmezmiş gibi başkalarının kafasındaki kayıtları de merak edip dururum hep. Birlikte yaşadığımız bir anın onlardaki yorumu nasıldır diye kafa yorarım.

Geçip gidenin bu denli önemli olmasının bir nedeni de bugünü ve geleceği onsuz elimizde tutamamamızdır. Şu anda ne isek bunun müsebbibi bellekteki kayıtlarda gizlidir. İnsan kendine karşı adaletli olabilmeli belki de öncelikle. Suçluluk duyguları örneğin… İçimizdeki yargıç da sanık da bizizdir burada. Vicdan mahkemesinde kendimize biçtiğimiz cezalar geleceğimizi karartabilecektir. O yüzden unutmak, kaçmak zorundayızdır. Kendimizi kapatmak istediğimiz bu hapishanelerden firar etmekten başka çaremiz yoktur. Korunmak için bellekteki kayıtları silmeye çalışsak da mümkün değildir bu… Adaletin tam olabilmesi için hatamızı hafifletebilecek bazı ayrıntıların arayışına çıkabiliriz yalnızca. Ben böyle davrandım çünkü beni buna sürükleyen bazı durumlar vardı; başka şansım yoktu aklaması… Kendini bağışlamadan yoluna nasıl devam edebilir ki insan?

Geçenlerde birden berraklaşan bu çocukluk anısı bir konuda kendimi bağışlamama yardımcı olsa bile içime bir zehir gibi çöreklendi. Çoktan unutmuş olduğum bu dehşetli an hafta boyu benimle dolaşıp durdu. Suçlu olarak aklandığın zaman bir mağdura dönüşebiliyorsun çünkü… Mağduriyet hırçın yapar insanı… Kendine acımak ise kendini suçlamak kadar kötüdür.

Geçmişle bu denli uğraşmak bugünün elimizden kayıp gitmesine neden olabilir. Onu bir biçimde sonlandırıp geleceğe bakmak gerekir bu yüzden. İşte bu sonlandırma meselesi bir mahkeme kararının tebliğ anı kadar dehşet vericidir. Adalet yerine gelemez çoğu zaman. Adalet bir yorumdur çünkü…

Kişisel hikâyelerimiz yaşandıkları dönemlerin sosyal, politik, kültürel koşullarının etkisi altındadır sonuçta. Bir Kıbrıs çocukluğu adaletsizlikler silsilesi içinde bocalamak demektir bir anlamda. Bağışlamak ve bağışlanmak boyutlarıdır önemli olan…

Yeniden çözüm sürecine girildi deniyor ama aranan adalet olmayacaktır görünüşe bakılırsa. Barış bir adalet duygusu taşımadan gerçekleşebilir mi? Pek sanmıyorum. Statükonun devamı biraz da adalet korkusundandır. Adaletsizlikler üzerine kurulan sarayların çökme endişesidir bugünkü durumu değiştirme korkusunu yaratan…

Yine de bu “deja vu” halinin bir hoşluğu var. Çevreyi çözüm iyimserliği sarmış durumda. Uykulu ülkemi hafiften bir heyecan dalgası kaplamış. Kıbrıs sorunu erkek tartışıcıları takım elbiselerini giyip kravatlarını takarak televizyon stüdyolarının yolunu tutmaya hazırlanıyor. Gözlere o eski ışık yeniden yerleşmeye başlıyor. Çözüm sözcüğü adrenalini yükseltiyor.

Sahne açılıyor sevgili seyirciler. Yerlerimizi alabiliriz. Kim bilir belki yenilikçi bir yönetmen aynı oyunu izlememizi engelleyebilecektir. Seyircilerin sahneye işgal edip yeni bir son yarattıkları bir oyun düşünün mesela.

Bu yazı toplam 3296 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar