OYUNU KURALINA GÖRE OYNAMAK…
İlahi Beşir Bey! Yine yapmış yapacağını!
Kıbrıs’ın Kuzeyine pek lâzım yeni bir TC yatırımı yapılıyor. Mühim yatırım! İki dünyaya da faydası var! Hala Sultan külliyesi bünyesinde gıcır gıcır bir İlahiyat Koleji! Bildiğin İmam Hatip Lisesi, kolej ol
İlahi Beşir Bey! Yine yapmış yapacağını!
Kıbrıs’ın Kuzeyine pek lâzım yeni bir TC yatırımı yapılıyor. Mühim yatırım! İki dünyaya da faydası var! Hala Sultan külliyesi bünyesinde gıcır gıcır bir İlahiyat Koleji! Bildiğin İmam Hatip Lisesi, kolej olunca daha “şık” görünüyor herhalde…
Beşir Bey “hepimizin bildiği gibi” demiş, “Kuzey Kıbrıs dini eğitime ihtiyaç olan bir yer. Bu protokolle de bu ihtiyacı tamamlanmış oluyor. Diyanet İşleri Başkanlığımızın da Lefkoşa'da bir büyük cami projesi vardı, o da bu kampüsün içinde yer alacak. İnşallah hayırlı olsun, hayırlı nesiller yetişsin. Hem Kıbrıs'ın geleceğine hem de Türkiye ile ilişkilere değer veren güzel bir nesil yetişsin''
“Bir külliye, iki çeşme siyaseti”, Osmanlı’nın emperyal kültürünün yapı taşlarını oluştururdu. Fethettiği diyarlara hayır hasenat adı altında kondurulan külliyelerin işlevi malum: Türkleştirme ve İslamlaştırma… Ha bir de devşirme yöntemi var tabii ama işbirlikçisi bu kadar çok olan Kıbrıs’ın Kuzeyinde çok şükür şimdilik devşirme yöntemine ihtiyaç yok.
Kıbrıslı Türkler yeterince “Türk ve Müslüman” sayılmadığı kanaatini o kadar içselleştirmiş ki Sayın Bakan, herhangi bir diplomatik dil kullanmaya bile gerek duymadan pat diye söyleyivermiş: “hepimizin bildiği gibi Kuzey Kıbrıs, dini eğitime ihtiyaç olan bir yer!”.
Beşir Bey sık sık gidip gelir Kıbrıs’a, her halde vakit namazlarında sağına soluna bakıp, yeterli cemaat görememiş olsa gerek… Gerçi sosyal medyada “hayırlı cumalar” diyen Kıbrıslı Türklerin sayısının hızlı artışına bakılırsa, yakında bu sıkıntısı kalmayacağa benzer… Bugün “hayırlı cumalar”a başlayan, yarın el bağlamaya da başlar Beşir Bey’in arkasında…
Sorun nerede biliyor musunuz? Türkiye’yi yönetenlerin Kıbrıs’ın Kuzeyine dönük bu nobran, bu haddi aşan ifadelerine fırsat veren, sineye çeken, en fazlasından sosyal medyayı ağlama duvarına çeviren; Türkiye ile ilişkileri bir türlü planlı programlı, tanımlı bir yapıya kavuşturamayan “ergen ruhlu” muhalefet anlayışında…
“Bana ne, bana ne, istemiyorum!” diye mızıklanmaktan öteye gidemeyen, sürekli neyi istediğini değil, neyi istemediğini söyleyen bir muhalefet anlayışıyla ancak bu kadarı yapılabiliyor.
Türkiye, siyasetime karışmasın! Türkiye ekonomime karışmasın! Türkiye sosyal-kültürel dokuma el sürmesin!
Türkiye ancak aciz düşen, kendi iradesini gösteremeyen, kendi topraklarında muktedir olamayanların işine müdahale etme “fırsatını” değerlendiriyor.
Kıbrıslı Türk siyasiler, Türkiyeli bürokratların karşısında el pençe divan duracaklarına, Türkiye’nin Kıbrıs’ın Kuzeyinde kör gözüm parmağına yürüttüğü ağır asimilasyon siyasetine karşılık Kıbrıs’taki Türkiyeli nüfusun entegrasyonuna kafa yorsa, iş bitecek.
Kıbrıs’ın Kuzeyinde yaşayan Türkiyelilerin Kıbrıslı Türk muhalefet parti ve örgütlerinde daha fazla yer bulmaları, gizli gizli ötekileştirilmeden sosyal yaşamın içerisinde “Kıbrıslılaştırılmaları”, Türkiye’nin Kıbrıslı Türkleri “Türk-İslamlaştırma çabasından” çok daha kolay ve olanaklı. Yapılması gereken tek şey, Kıbrıs’ta yaşayan Türkiyelileri kazanmak! Taktik olarak da değil üstelik. Stratejik olarak! Zaten böyle olması gerektiği için…
Türkiye düşmanlığına savrulmadan, “Kıbrıslı Türk” mikro milliyetçiliğine prim vermeden Türkiye ile karşılıklı saygı ve iş birliği zemininde bir “komşuluk ilişkisinin” kurgulanmasını ne Türkiye, ne TC bürokratlarının arkasında el bağlayan işbirlikçiler yapabilir. Bu, Kıbrıs Türk solunun sorunu ve sorumluluğudur. Başkasının değil…