Oyunun kuralları...
Siyasal yozlaşmayla mücadele, aynaya bakmayı gerektiriyor; doğru. Ancak bu yetmiyor. Bölgesel işbirlikleri de şarttır...
***
Halk egemenliğine dayalı demokrasinin pratikte iktidar partilerinin egemenlerine indirgenmesi, yozlaşmaya müsait koşulları yarat
Siyasal yozlaşmayla mücadele, aynaya bakmayı gerektiriyor; doğru. Ancak bu yetmiyor. Bölgesel işbirlikleri de şarttır...
***
Halk egemenliğine dayalı demokrasinin pratikte iktidar partilerinin egemenlerine indirgenmesi, yozlaşmaya müsait koşulları yaratır. Devletin misyonu yurttaşların can ve mal varlığını korumak ve sistemi düzenlemek olmalı iken biz yurttaşlarını ondan lütuf bekleyen ve bir şeyler koparmaya çalışan bireyler haline getirmiş bir devlet gerçeği ile karşı karşıyayız. Hepimiz “egemenler” aracılığıyla devletten bir imtiyaz koparmak için bazen yasal bazen de yasal olmayan girişimlerde bulunuyoruz. Aslında kendi kendimizi çalıyor, bir kısır döngü içinde günlük beklenti ve davranışlarımızla toplumsal adaleti yaralıyoruz. Hem failiz hem de maktul.
***
Türkiye’deki paradigma dönüşümü sonrası dış yardımın birinci koşuluna dönüşen “kaynakların siyasal yozlaşmayı beslemeyecek şekilde kullanılması” beklentisi, bizim için bir fırsattır. Bu düzenleme, yozlaşmanın kökenine inip kendimizi hem fail hem de maktul olmaktan kurtarabilme ihtimalimizi artırmaktadır.
Siyasal yozlaşmayla mücadele yükseltilebilirse, burada eşitlik olgusu gelişecek, toplumsal adalet yeşerecek ve herkes devlet katında rant kollamayı bırakarak fırsat eşitliği temelinde bireysel ve toplumsal ihtiyaçlara dönük daha aktif ve azimli bir biçimde çalışacak, yani üretecektir. Bu aynı zamanda, dezavantajlı grupların daha güçlü sosyal politikalarla daha iyi koşullara kavuşturulabilmesi anlamına gelmektedir.
***
Ancak bu “hayale” ulaşmak sandığımızdan da zordur...
Dış yardımlarla ilgili gelişmelerin hilafına, son zamanlarda, bazı siyasiler yozlaşmayı besleyen yan kaynaklar üzerinde etkili olabilme kavgasına tutuşup birbirlerine zarar vermeye başladılar.
Buradaki rant, dış yardımlardan farklı bir konumdadır ancak güç kaynağı yine dışarıdan beslendiğinden, ortak bir mücadele olmaksızın kökünü kurutmamız mümkün olmayacaktır.
Uluslararası kurallar ışığında yapılan yasal düzenlemeler sonrasında kumarhanelerin geliştirdiği refleksi ve 2009 seçimleri öncesinde UBP’ye yapılan bağışları duyduk, duyuyoruz. Gördük işte, iç dinamiklerin sağladığı değişim ve sonuçları ortada!
CTP, yeri geldiğinde elini taşın altına koymaktan çekinmeyen, değişim için doğru süreçleri öngören ve zaman zaman iç ve dış dinamiklerimizin çarpıklığı nedeniyle ister istemez bocalayan ama toplumumuzda eşitlik ve adaletin temsilcisi konumundaki bir siyasal partidir. Oyunun kurallarının değiştirilmesi, kayıt dışı ekonomiye ve çağdışı siyasete bir son verilmesi noktasında, parti programı, 40. yıl tezleri ve tezlerinde netleştirdiği ilkeleriyle bir umuttur...
Dış yardımlarla ilgili düzenlemelere rağmen kayıt dışı rant kaynakları üzerinde etkili olan (bu köşede neredeyse her hafta atıfta bulunulan) demokrasi dışı güçlerin varlığı söz konusu iken oyunun kurallarının değiştirilmesi hiç de kolay olamamaktadır. Siyaset kurumunun değişimi projelendirip toplumsallaştırmakta zorlanmasının nedenlerinden bir tanesi de budur.
***
Oyunun kurallarını, gücünü demokrasiden alan iç ve dış dinamikler birlikte değiştirebilir. AB ve Türkiye’nin değişim sürecimize aktif katkıda bulunmaları, özellikle de Türkiye’nin, Türkiye kaynaklı rant odaklarının Kıbrıs’taki faaliyetlerinin ortadan kaldırılması noktasında daha kararlı bir tavır geliştirmesi, bir zorunluluktur. Aksi takdirde, dış yardımlarla ilgili çağdaş yaklaşımlar buradaki siyasal yozlaşmanın gölgesinde kalacak ve yeni bir sisteme geçilemeyeceğinden, “değişimle” kendisine ödettirilmekte olan bedellerin mükâfatına halkımız ulaşamayacaktır...
Kıbrıs Türk halkının ve sivil toplumumuzun aktif katkısına ihtiyaç vardır. Siyasal yozlaşmaya karşı mıyız? Mükâfatlarıyla birlikte bir değişimi arzuluyor muyuz? Demokratikleşme için bölgesel demokratik güçlerle işbirliğini önemsiyor muyuz? Hiç kuşku yok ki her şeyin de üzerindeki en önemli değer, Kıbrıs Türk halkının iradesidir. Demokratik süreç içinde bu sorulara vereceğimiz cevaplar, yaklaşımlarıyla statükoyu sahiplenen, sessiz kalan veyahut statükoya karşı duruş sergileyen siyasal yapılanmalara yönelik lehte veya aleyhte bir tavır mahiyetinde olacaktır.