"ÖZDENCE"
Özden Selenge hocanımın bende apayrı bir yeri var.
Ressamlığı yazarlığı yanında ortaokul sıralarında onun resimdeki öğrencilerinden olmak benim için müthiş gurur vericidir.
İnsanlığı, yaklaşımı, bugün dahi her karşılaştığımızda, içinize işleyen katıksız sıcaklığınca Özden Selenge hocanımın, evet, bende apayrı bir yeri var.
Yaptığı sanatsal çalışmalarını değerlendirmek haddime düşmez ama, özellikle minyatür ile el yapımı kağıt/ipek/akrelik çalışmaları her daim yüreğimi renklendiren çalışmaları arasında yer alır.
Özden hocanım müthiş bir belleğe sahip ve özellikle çocukluk dönemi bellek izdüşümlerini öyküleştirerek, öykülerden romanlar çıkararak bugünün toplumsal belleğine sadece edebi açıdan değil, bellek açısından da büyük katkılar koymaktadır.
Toplumsal belleğe olan katkısı nedir?
Bir öykünün-anlatının içerisinde bir köyde geçiyorsa konu, o köyün adeta bir monografisini döküyor önünüze, kahramanlar ve olaylar aracılığıyla. Örf-adetten yeme-içme kültürüne, Kıbrıs Ağzı'nın yöresel farklılıklarının kullanımı içerisinde unuttuğumuz-unutmaya yüz tuttuğumuz ya da duyduğumuz ama ne anlama geldiğini bir türlü hatırlayamadığımız nice "öz" kelimelerimizi okura, öykü içerisinde dile getirerek, bu alandaki eksikliğimizi de tamamlıyor. Elbette sadece kelimeler, örf-adetler, kültürel zenginlikler değil Özden hocanımın özelliği, belki de tüm bunların ruhumuza girebilmesinin iksiri olan güzel bir yazım dili kullanmasını bilmesidir aynı zamanda.
Öyle ki, sizi sarıp sarmalayan ve okuduklarınızı belleğinizde, yüreğinizde görüntüye çevirebilme olanağı tanıyan o güzelim ve yerinde kelimelerin kullanımıyla da Özden Selenge, apayrı bir yere sahiptir bence.
Onbirinci kitabı olan "Özdence", ismiyle birebir örtüşen bir kitap. Her anısını öyküleştirirken, yüreğine işleyen yorumları dile getirirken o "özdence"liğini, yani "kendiliğini" hep koruyor, ön planda tutuyor.
Ve ne kadar vefakâr bir insan olduğunu da görebiliyoruz bu kitapta. Çünkü o, "dostluk" denilen kavramın bâkiliğini iliklerine kadar hissederek, benim için de yüreğimde kalan iki insanı; şair Filiz Naldöven ve öğretmenim Yücel Aygın hocanımları sayfalarına, satırlarına aktarıyor burada.
Kitabın "giriş" denilebilecek bölümü aslında bir ithaf.
Bu kitap, onun belki de "diğer yarısı" diyebileceğimiz ağırlıkta, şairmiz Filiz Naldöven'e ithaf edilmiş, "Varolan, Varkılan, Varkalan Şair Sevgili Filiz Naldöven'in anısına.." diyerek.
Kitaptaki bazı anı-öykülerine denk düşen-düşürülen resim çalışmaları da bölümler sonunda yer almaktadır. Bu resimler, "El yapımı kağıt-iplik-akrilik" yanında "monotipi baskı"lar şeklindedir.
"Varolan Varkılan Şair Filiz Naldöven'e" başlığıyla başlayan anı-öykü-yorum yolculuğundaki diğer başlıklar ise şöyle:
"Gadın Aba", "Onlar Bilge Zeytin Ağaçları", "Hadi Gülümse", "Râzı Olmak Şûrezarın Kumuna", "Renksizliğimize Hoşgeldin", "Kara Gözünde Çok Şey Okudum", "Zeytin Ağacı Aşık", "Çıktığım Muhayyel Serüven", "Yuvası Şimşek Olanım", "En Son Andı", "Baharat Kokulu Bakkallar", "Şirin Olmayı Deneseydin", "Tufan Erhürman'ın Yeni Romanı YAZIŞMA'ya Dair Birkaç Söz", "Azat Edilmiş Renk ve Çizgiler", "Yetmez Bir Güneş Senin Olduğun Diyara-Sevgili Yücel Aygın'a", "Ona Yanarım", "Yalansız Yıllarım", "Kedim Benazir", "Defne Ağacı", "Mestim Bu Gece", "Hermes Güzeli Korkak Hırsız ve Yalancı Çocuk", "Çocukluğum, İnatla Açan Kaya Çiçeği", "Var Mı Böyle Şarkı", "Bir Taş Parçası...Bir De Sopa...", "En İlk İnsan Ve Çocuk Resimleri", "Başkuş'a Tutkum".
"Özdence", Işık Kitabevi yayını olarak okurla buluşturuldu.