Özel Sektör Çalışanlarını Unutmadan…
Covid-19 öncesi, her cumartesi sabahı arkadaşlarla buluşarak bir kahve içmek önemli bir alışkanlığımız, geleneğimizdi. Hâlihazırda ülkemizde normalleşme süreci başlamış olsa da, itiraf etmeliyim ki belli bir zamanın ardından, eski alışkanlıklarımıza geri dönmek kolay olmuyor. Yaklaşık iki buçuk ayın ardından ilk cumartesi sabah buluşması için bir araya gelme gayretini, geçtiğimiz cumartesi sabahı ortaya koyduk. Pek muvaffak olduğumuz söylenemese de, yine de iki arkadaş buluşabildik. Tarihi Büyük Han’ın güzel dokusunda içtiğimiz kahvemizin ardından Covid-19 normalleşme sürecinde çarşıdaki durumu daha yakından görebilmek adına çarşımızda yürüyerek dolaştık ve işletme sahipleriyle sohbet ettik. Maalesef gördüklerimiz ve duyduklarımız ekonomik açıdan hiç de olumlu unsurlar değildi. Covid-19 öncesi neredeyse yürünecek yer bulunmayan, kalabalık ve cıvıl cıvıl olan çarşımızda, dükkânların bir kısmının halen açılmadığını, açılmış olanların da iş yapmadıklarını ve boş olduklarını gördük. Memnuniyetsizlik ve çaresizlik ifadelerini esnafımızın, işletme sahiplerimizin yüzünden okumak inanın hiç de zor değildi.
Peki, bu yerinde yapmış olduğumuz tespit bizler için sürpriz miydi? Hayır, kesinlikle değildi. Yazılarımı takip edenler bileceklerdir diye düşünüyorum, Covid-19 sürecinin başından beri, normalleşme sürecinin başlamasıyla birlikte ortaya çıkacak olan ekonomik sıkıntıların aynen bu şekilde olacağının yazılarımda belirtmiş ve devlet desteğinin gerekliliği üzerinde durmuştuk. Hükümete, ek kaynak yaratıp ekonomik destek programları çerçevesinde özel sektöre gerekli desteğin sağlanması için bu köşeden tavsiyelerde bulunulmuştu. Hal böyle iken, geçtiğimiz hafta gereksinim duyulan ek kaynak, Türkiye Cumhuriyeti ile imzalanan mali protokol çerçevesinde oluşturulmuştur. İmzalanan protokolde her zaman olduğu gibi reel sektör ve altyapı katkıları bulunmakla birlikte çok ciddi bir miktar olan 1.150 milyon TL cari bütçe açıkları için destek vardır. Diğer yanda ise yine cari bütçeye girecek 650 milyon TL savunma ile ilgili hibe vardır. Bu bağlamda toplamda 1.800 milyon cari bütçe desteği karşılıklı antlaşmaya bağlanmıştır. Dolayısıyla yapılması gereken, bu kaynağın ekonomik fayda sağlayacak ve ekonominin çarklarını döndürecek şekilde kullanılmasıdır.
‘Ekonomik fayda’ oluşturacak şekilde derken kastedilen, yapılacak olan her harcamanın toplam talep ve toplam arz üzerindeki etkisinin düşünülerek yapılmasıdır. Bu son derece önemlidir. Maliyemizin bu gelen parayla devlet çalışanlarının maaşlarını kesintiye gitmeden ve aksatmadan ödeyebilecek olması olumludur. Ancak hükümetimizin bu olumlu adımı atarken, özel sektör çalışanlarının oluşturduğu talebin korunabilmesinin de, ekonomiyi yönetenlerin, yani İdarenin sorumluluğu dâhilinde olduğu bilincinden uzaklaşmaması gerekmektedir. Çünkü özel sektöre gerekli destekler sağlanmadığı takdirde, sermaye yapısı güçlü olmayan küçük işletmelerin, bu dönemde ciddi sıkıntılar çekmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla işletmelerin, bu sıkıntıları bir nebze olsun hafifletmek adına, işten çıkarma veya tam zamanlı işleri yarı zamanlı hale dönüştürme gibi giderlerini kısma yönünde önlemler almaları doğal sonuçtur. Böylelikle özel sektördeki çalışanların gerek işsiz kalmaları, gerekse tam zamanlıdan yarı zamanlı işlere geçmeleri sonucunda, hem özel sektörün hem de çalışanlarının gelir daralmaları söz konusu olacaktır. Bunun sonucunda ise, devlet çalışanlarının gelir seviyesinin korunmaya çalışılması, ekonomik anlamda beklenen etkiyi yaratmaktan çok uzak kalacaktır. Dolayısıyla hükümetin, öncelikle küçük ve mikro ölçekli işletmelerin çalışma düzenlerini yeniden oluşturması ve bu zorlu dönemi en azından yılsonuna kadar gelir kayıplarını asgari düzeyde tutmak adına, bu yönde kaynak ayırması ve destek olması gerekir.
Unutulmaması gerekir ki, Covid-19 süreciyle birlikte gerek kamu gelirlerinde gerekse özel sektör gelirlerinde çok ciddi gerilemeler söz konusudur. Protokolle gelen cari bütçe açığına yönelik kaynak, maliyemizin genişletici maliye politikaları uygulayabilmesi ve ekonominin yeniden önceki gelir seviyesine ulaşabilmesi bakımından ciddi bir imkândır. Ancak geçen yılın sonunda hazırlanan 2020 bütçesinin yapısı içerisinde bugünkü kriz koşullarına çare üretebilmenin, ne kadar kaynak sağlanırsa sağlansın, mümkün olmadığı kanaatindeyim. Dolayısıyla Hükümetimizden beklentimiz, bütçe kalemlerini, Covid-19 sürecindeki ekonomik kayıpları asgari düzeyde tutacak maliye politikalarını destekleyecek şekilde geliştirmesi ve cari bütçe açığını bu bağlamda tanımlamasıdır. Bahse konu kaynak ile maliyenin sağlıklı bir şekilde seyri sağlanırken, diğer yandan özel sektör de unutulmamalı, esnafımızı ve sermaye yapısı güçlü olmayan mikro işletmeleri 2021 yılına taşıyacak destekler sağlanmalıdır. Ayrıca ikinci dalga salgın riskine karşı sağlık hizmetlerinin geliştirilmesiyle ilgili hazırlığını da eksiksiz yapmalıdır. Sahip olunan kaynak miktarının tüm bunları yapmaya yeterli olacağı inancındayım. Aksi takdirde, İdarede bu kaynağın sadece maaş ödemek için kullanılması gibi bir düşünce varsa ve bu, İdare tarafından yeterli görülüyorsa, bu kadar borçlanılmaya gerek yoktur.
Unutulmamalıdır ki, esas olan ekonomideki döngüsel akımı sağlamaktır. Bu da ekonomideki aktörlerin tümüyle gözetilmesiyle mümkündür. Aksi takdirde birçok küçük işletme batarak piyasadan çıkar. Para buharlaşıp uçan bir nesne değildir. Bu bağlamda, batan işletmelerin varlıkları güçlü sermayeler merkezinde toplanarak, gelir dağılımında ciddi adaletsizlikler ve genel bir yoksullaşma yaratır. Böylelikle İdare eliyle birkaç yeni zenginin ve yeni zenginleşmelerin ortaya çıkmasına neden olursunuz. Bunun sonucunda da yılsonuna kadar, taşıma suyla değirmen döndürür misali, aldığınız borçla idare edersiniz ama 2021 yılı başında yine memur maaşlarını ödeyebilmek için borç para verecek birini ararsınız.