Özel Sektör Kamu Sektörüne Benzerse
Son yıllarda Kamu sektöründeki bütün hastalıkların Özel Sektör’e sirayet ettiğini gözlemliyoruz. Tüm sektörlerde en önemli motor kaliteli iş gücüdür. Nüfus delicesine, kaldırmamacasına ve kalite gözetmeksizin artınca kamu sektörüne yığılmalara ek olarak özel sektörde de çalışan sayısı artıyor. Kamuya giremeyenler özel sektörde çalışmaya mecbur kalıyorlar. Aslında bu sektörde çalışmaya başlayan lise ve üstü mezunlarının amacı Devlet sektörüne girebilinceye kadar özel sektörde beklemektir.
Kamu çalışanlarının sayısı ne kadar artarsa artsın, özel sektörde çalışanlar siyasetin yolundan geçerek bir şekilde kamuya geçerler ve onların yerini yeni gruplar alır. İnsan, çalıştığı yeri “geçici oyalanma” gibi görürse kapasitesini kullanmaz..Bu nedenle Özel Sektör’deki hizmetlerin de kalitesi düşer..Kaliteli iş gücü sadece okul bitirmekle olmuyor. Kültür değişimi ve sosyo-ekonomik sorunların hüküm sürdüğü yerlerde bilgi, hizmet, okul mezuniyeti vs. geçmez. “Az çalışıp, paramı alayım” düşüncesi hakim olur. Bir süre çalışıp başka bir yere geçerler, ondan oraya devam ederler ta ki Devlet’in garantili maaş ve bonkör emeklilik avantajını kazanana kadar...
SAN DIEGO( ABD)-TIJUANA(Meksika) FARKI
1995’te Fulbright’tan 2 ay süreli burs kazanarak, San Diego Devlet Üniversitesi’nde “Public Administration and Peace Building” konusunda eğitim gördüm. San Diego ağaçlar, çiçekler, iklim ve tüm güzellikler içeren bir şehir. Disneyland, Los Angeles, Hollywood, Las Vegas, gibi görülmesi şart yerlere yakın. Pasifik okyanusuna açılan ve Meksika ile 15 dakikalık uzaklıkta bulunan Californiya’ya bağlıdır. San Diego’da çalışanların çoğu Meksikalıdır. Benden sorumlu hocam Prof.Cardenas ve eğitimim için özel ve devlet kurumlarının nasıl çalıştığını, (mahkemeler dahil) götüren asistanı da Meksikalıydı.
İki ülke arasındaki farkı görmem için birkaç günlüğüme 15 dakika uzaklıktaki Meksika’ya ait Tijuana şehrine götürüldüm. Oradaki mahkemelerde, savunma, tanıklık vs, her şeyin yazılı yapıldığını, mahkemede hiç konuşulmadığını görüp şaşırmıştım. O sınırdan, karadan ve denizden ABD’ye kaçak girişlerin büyük sorun olduğunu, sınırdaki denize bile duvar örüldüğünü hayretle izlemiştim.
En ilginç gözlemim ise Tijuana’da, ABD katkılı, satın alma garantili, küçük sanayi bölgesine uğramam oldu. Örneğin buzdolabı üretilen bir fabrikada üretimin başladığı yerde 1 kişi durur belli parçaları koyar ve otomatik makinalardaki süreçlerden geçip bitmiş hale gelirdi ve rayların sonunda kalite kontrolü yapan 1 Japon uzman bulunurdu. Kontrolden geçen buzdolaplarının üzerine, siparişe göre değişik isimli marka bandı yapıştırılırdı!
O işletmedeki sorumluyla konuşmuştum. En büyük şikayeti, çalışanların birkaç ay içinde iş bırakmaları ve başka iş yerine gitmeleriydi. Her işletmedeki maaş, asgari ücret gibiydi, hep aynıydı.
Yıllar sonra burada, Tijuana’daki işletmelerde olduğu gibi, asgari ücret veren özel sektör çalışanlarının sürekli iş değiştirebileceğini tahayyül edememiştim.
Sadece insanlar değil toplumlar için de geçerli deyim aklıma geldi..“Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli”.