Özelleştirme, AKSA, Çayır ve Mevla...
Elektrik kesintileri ülkenin müzmin sorunu olmaya devam ediyor.
KIB-TEK’in ekonomik durumu/sürdürülebilirliği ve bu bağlamda bir şekilde sürekli gündemde kalmaya devam eden özelleştirme tartışmaları, her ciddi elektrik kesintisinin ardından olduğu gibi bu hafta sonu yaşanan kesintinin ardından da yine elektrik mağdurlarının ajandasında ön sıralara yükseldi.
Sorun KIB-TEK miydi yoksa AKSA mı?
Yani sorun özelleştirme miydi?
Günün sonunda anlaşıldı ki sorun, Kalecik elektrik santralindeki hatalı operasyondu.
Sistemin kendinden kaynaklanan bir sorun nedeniyle Kalecik elektrik santralinde hatalı operasyon yapılmış ve sistemin tamamı çökmüş, Kalecik yanında Teknecik elektrik santralindeki ünitelerin de tümü devreden çıkmış.
KIB-TEK Müdür vekilinin açıklaması bu yönde.
Sorunun giderilmesinin ardından ülke yeniden elektriğe kavuştu ama bu esnada AKSA, yani özelleştirme tartışmaları da bir kez daha alevlendi.
Cuma günü yaşanan sorunun teknik boyutunu bil(e)miyorum...
Hatalı operasyon ne demektir?
Bu hatalı operasyon sistemin kendinden kaynaklıysa, suç kimindir?
Vs...Vs...Vs...
Ve açıkçası bunun, çok önemli olduğunu da düşünmüyorum.
Çünkü bence ‘suçu’ ve ‘suçluyu’ yanlış yerlerde arıyoruz.
Bu ya da önceki sorunlar...
Kesintiler ya da denize akan petrol, havaya karışan baca gazı...
Bizzat AKSA, birtakım sıkıntılara sebebiyet veriyorsa, ‘alın işte özelleştirmenin sonu budur’ şeklinde sonuçlar üretmek, biraz işin kolayına kaçmak değil mi sanki?
***
Bu yazının amacı hiçbir şekilde özelleştirmeyi savunmak değil.
Peşinen bunu söylemeliyim.
Benim bu meseleye ilişkin ‘meselem’, AKSA örneğinde yaşamakta olduğumuz özelleştirme uygulamasıyla ilgili olarak devletin üzerine düşen sorumluluk!
Özelleştirme doğrudur ya da değildir...
Bu tartışmadan bağımsız olarak tartışmamız gereken bir diğer önemli nokta, ‘devlet herhangi bir alanda özelleştirmeye giderken, kendi üzerine düşen sorumluluğu layıkıyla yerine getirmekte midir?’ olmalıdır.
Bir devlet kurumunu özelleştirirken, o kurumu devrettiğiniz özel şirkete, gerekli yükümlülükleri layığınca imza ettirdiniz mi?
O şirket, keyfi uygulamalar sonucunda sebep olabileceği sıkıntıların maddi ve manevi bedellerini ödemek zorunda olduğu bir sözleşmeyle bağlandı mı?
Yani daha somut bir şekilde söylemek gerekirse, örneğin bir elektrik santralinin çevreyi kirletmemesi için kullanılması gereken bir filtre kullanılmıyorsa, bu filtreyi kullanmayan özel şirketin ceza mahiyetinde ödeyeceği maddi bedel, bu filtreyi takmanın maliyetinden çok daha mı ‘hesaplı’?
Eğer öyleyse, o şirket mütemadiyen o ‘komik’ cezayı öder, ama gerekli filtreyi takmaz.
Oysa siz devlet olarak ‘filtre takmama’ cezasını ‘caydırıcı’ boyutta tutarsanız, şirketle sözleşmenizi ona göre düzenlerseniz, o şirket de o ‘büyük’ bedeli ödemek yerine gerekli filtreyi takar ve mesele çözümlenmiş olur.
Devlet eğer özelleştirme kararındaysa ve bazı kamu kurum ya da kuruluşlarını özele devretme yönünde bir politika gütme niyetindeyse, en azından bunu kurallarına göre yapabilmeyi becerebilmelidir.
İlk kural olarak şeffaf bir ihale süreciyle devir yapacağınız şirket, (yukarıdaki örnekten devam edecek olursak) çevreyi kirletmesi durumunda bunun çok ağır bedelleri olacağını bilecek.
Gerek ihale sürecinde gerekse sözleşme koşullarında, devlet olarak bu şartınızı net biçimde ortaya koyup, bu şartınızı kabul etmeyen şirkete ihaleyi vermeyeceksiniz.
Yüksek maddi yaptırımlarınız olacak.
O sözleşmede, gerekirse şirketin işletme iznini elinden alabilecek gücünüz olacak.
Ve tabii bir de, tüm bu koşulları sözleşmeye koyduysanız da, uygulayabilecek otoriteniz olacak.
Hem özelleştirip hem de ‘çayıra salıp mevlanın kayırmasını’ beklerseniz, sanırım sonuç felaket olur.
Ve galiba, oluyor da...