Özersay ya da kafeinsiz kahve tadında siyasetsiz siyaset
• Hakan Karahasan: Temiz siyaset elbette önemli, ancak temiz siyaset yapıp Kıbrıs Sorununda son derece milliyetçi bir tez savunmak da mümkündür
Geçen hafta, Cumhurbaşkanlığı seçiminin yıldızının %21 oy alan bağımsız aday Kudret Özersay olduğunu vurgulamıştık. “Medya Özersay Projesini Yeterince İrdelemedi” başlığını taşıyan yazımızda kisaca, Özersay politikasının belirsizlikler taşıdığını ve medyanın bu politikayı irdeleyip yurttaşın karşısına getirmekte yetersiz kaldığını iddia etmiştik.
YDÜ İletişim Fakültesi öğretim görevlisi Hakan Karahasan konuyla ilgili uzunca bir yazı gönderdi. Kendisine teşekkür ederek, yazısını aynen sayfamıza aktarıyoruz:
Özersay ve teknokrat zihniyetin önemsetilmesi
Hocam, yazınız bence son derece gerekli konuları gündeme getirdi. ‘İdeolojisiz siyaset’ nasıl bir siyasettir? ‘Tarihin sonu’ ve ‘ideolojilerin sonu’ arasında ne gibi benzerlikler vardır? Kanımca bu soruları sormakta fayda var.
Başka bir deyişle, Kudret Özersay, “Toparlanıyoruz” ile başlayan “siyasi olmayan siyasi” kariyeri boyunca hep dengeli bir tutum gütmeye çalışmak suretiyle, bence “teknokrat” zihniyetinin önemini vurgulamaya çalışmıştır. Bu da, başlı başına ideolojik bir tutumdur. “Her işi uzmanı yapsın” anlayışı ilk başta kulağa son derece mantıklı ve hoş geliyor, lakin uzun vadede parlamenter sistemden çıkıp, uzmanların yönettiği bir oligarşiyi savunuyor gibime gelmekte. En azından, “Toparlanıyoruz” kurulduğundan bu yana, en “hassas” mevzularda hep ortaya yönelik açıklamalar yapıldı.
Temiz siyaset elbette önemli, lakin, temiz siyaset yapıp, “Kıbrıs Sorunu”nda son derece milliyetçi bir tez savunmak da pek tabii mümkündür. Başka bir deyişle, Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçildiği gece yaptığı konuşmada, ‘Kıbrıslı Rumların 1974’te acı çektikleri ve olası bir çözümü tahayyül ederken empati yapılması gerektiği’ gibi bir vurguya gerek duyulmadan da “temiz siyaset” yapılabilir.
Kudret Özersay’ın “siyaset yapmadan siyaset” yapmasındaki sebep eğer sadece Kıbrıs’ın kuzeyinde temiz bir toplum oluşturmaksa, bu, pek tabii, kendisi veya bir başkası olmadan oluşabileceği gibi, Toparlanıyoruz’un ortaya çıkışında vurgulandığı gibi, bir “baskı grubu” olmak suretiyle gerçekleştirilebilecek bir olgudur.
Özersay’ın başlangıç noktası neresi?
Siyasetin bir toplumda yaşayan herkesin ortak iyisinin sağlanması olduğu tanımından hareket ediliyorsa –ki öyle görünüyor, ancak bu konuda sizin yazınızda belirttiğiniz gibi bu satırlarda beyan edilen izlenimlerim son derece spekülatif, başka bir deyişle, tüm bunları kendi kendimize birleştiriyoruz – Kudret Özersay’ın “başlangıç noktasının neresi olduğu”na dair herkes farklı bir şey düşünmekte, ki bana sorarsanız, bu da “siyasetsiz siyaset” anlayışıyla bire bir uygundur.
“Yapmıyorum” deyip siyasetin alâsını yapmak
Neo liberal politikaların temelinde yatan şey tam da bu değil mi? Siyaset sözcüğünün negatif bir anlam olarak kullanılması, “suya sabuna dokunmama”nın, sadece “işini yapmanın” bir erdem sayıldığı günümüzde, “siyaset yapmıyorum” deyip, aslında siyasetin alasını yapmak, Slavoj Zizek’in belirttiği gibi kafeinsiz kahveye benziyor.
Kudret Özersay’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılması ve almış olduğu oy oranı, elbette sorgulanıp tartışılacak. Ve yazınızda ifade ettiğiniz gibi, ortada muallâk olan birçok şey varken, “temiz siyaset için” sadece cumhurbaşkanlığı seçimine katılıp, sonrasında “yeri zamanı gelince fikir belirten bir kanaat önderi” mi olmak niyetinde sayın Özersay?
Liberalizmin klasiği: halk en iyisini seçer
Seçim dönemi boyunca Özersay’ın sloganı “En iyisi: Siz seçin” oldu. Bu güzel sloganı biraz da şöyle okuyabiliriz sanırım:
a) ‘bütün seçmenler kendileri için en iyisini seçebilecek, rasyonel varlıklardır’, ki bu düşünce hiç de yeni değil. Aydınlanma dönemi filozofları, insan denilen varlığı rasyonel bir varlık olarak tanımlamış ve liberalizm akımı (siyasi ve ekonomik açıdan), her şeyini bu düşünce üzerine kurmuştur (Kudret Özersay’ın bu düşünceyi ‘yeniden kullanmasına’ bir örnek için, bkz: http://www.kibrisgazetesi.com/?p=636789)
b) ‘Siz rasyonel insanlar olduğunuza göre ve akla uygun olarak her zaman en iyisine karar verebileceğinize göre, mevcut şartları düşünecek olursanız bana oy verirsiniz çünkü ben en iyisiyim. Bilgimle, dürüstlüğümle bunu gösterdim.’
Buraya kadar bir sorun yok aslında, şöyle ki: Sayın Özersay, kendisinin yaptığı şeyi ‘havada’ bırakıp, herkesin kendi düşüncesine göre anlayabileceği bir şey haline getirmek yerine, ne yapmaya çalıştığını, nedenleriyle açıklayıp yola çıktığı takdirde, kamuoyu kendisinin ne yaptığını sorgulamaktan vazgeçecektir. Bunun neden önemli olduğu ile ilgili tek bir örnek kanımca yeterli:
Maraş ölçeği: Çözüm mü satranç mı?
Kendisini siyasetin gerek sağ, gerekse sol skalasında gören insanların buluşma noktası olabilen bir aday, “siyaset yapmadan” bunu başarabilmiş diyelim. Lakin, Kıbrıs Sorunu ile başlarsak: Maraş konusundaki tutum, aslında başlı başına siyasidir. Sadece temiz toplum veya müzakere konularında bilgili olmak, bu konudaki çözüm iradesiyle bağlantılı değildir. Temel soru şu: Çözüm odaklı mı, yoksa, karşıdakinin hamlesini göreyim de ona göre oynarım düşüncesi üzerine yoğunlaşan bir satranç oyunu mu?
Kıbrıslı Rumları sadece adada yaşayan siyasi bir varlık olarak algılamak mı, insan ve bu adada yaşayan, “bizim” gibi acı çekmiş olan bir halk olarak görmek mi? Sorular elbette çoğaltılabilir. Tekrar özetlemek gerekirse, cumhurbaşkanı adayı olan bir kişinin siyasetin dışında kalması mümkün değildir ve kullanmış olduğu söylemlerin bizzat kendisi siyasidir çünkü siyasi olmayan bir söylem yoktur.
“Siyasetsiz siyaset”e geri dönecek olursak: Kendisini siyasette düşün(e)meyen bir kişinin, cumhurbaşkanı adayı olması, ömründe kahve sevmeyen birisinin kahve fabrikasında üst düzey yönetici olmak istemesi gibi birşey.
Özersay irdelemelerden memnun olmalı
Sayın Özersay, bu ve buna benzer konuların irdelenmesinden rahatsız olmak yerine, memnun olmalıdır. Çünkü böylece, toplum söylemek istediklerini daha net bir şekilde okuyup, algılayabilecektir. Savunmuş olduğu düşünceye katılanlar/katılmak isteyenler de, “karşı duranlar” da, konu hakkında karşılaştırmalı bir analiz ile kendi kararlarını verebilmiş olacaktır.
Bu son cümle sayın Özersay’ın temel düşüncesiyle ne kadar da uyumlu aslında, öyle değil mi? Liberal basın kuramından öğrenmiş olduğumuz gibi, medyanın en önemli işlevlerinden birisi toplum içerisinde var olan tüm seslere yer vermek, kamusal alanda tartışılmasını sağlamaktır. Neticede, kamusal alanda, toplumda yer alan tüm görüşler “temsil edilip,” tartışıldıktan sonra, “rasyonel olan vatandaşlar,” kendileri için doğru olana karar verebilir.
Sayın Özersay’ın sloganıyla söyleyecek olursak, o zaman ‘vatandaş en iyisine karar verir.’
Hakan Karahasan
YDÜ İletişim Fakültesi
Öğretim görevlisi