1. YAZARLAR

  2. İbrahim Özejder

  3. Özgecan cinayetinin öteki yüzü
İbrahim Özejder

İbrahim Özejder

Özgecan cinayetinin öteki yüzü

A+A-


LİNÇ KAMPANYASI VE BİREYSELLEŞTİRME

• Mersin Barosu, ‘Özgecan'ın katil zanlılarını savunmayacağız’: linç kamuoyuna ‘bunları biz de savunamayız, katli vaciptir’ mesajı mı

Türkiye Özgecan Aslan cinayeti ile çalkalanırken, gelişmeler Kıbrıs’ta da büyük ilgiyle takip ediliyor…
Bir anda kadın cinayetleri ve tecavüz olaylarının sembolü haline gelen Özgecan, biriken öfkenin patlamasına da yol açtı. Kadınlar, kadın hakları savunucuları ve  demokratik kamuoyu sokağa döküldü.
Haklı isyanı ve demokratik yollarla gösterilen tepkileri ne kadar olumlu bulursak bulalım, sıcağı sıcağına biraz garip gelse de öfke atmosferlerinde ortaya çıkan iki tehlikeye de dikkat çekmemiz gerekir:

Sorunu bireyselleştirme ve Linç kampanyası …

Türkiye medyasının büyük kısmı maalesef çok kez olduğu gibi Özgecan’ın, ‘acımasız bir canavar’, ‘bir manyak’, ‘bir ruh hastası’ veya ‘bir sapık’ tarafından katledildiği temasını öne çıkarıyor.
Halbuki gerçek öyle değil. Türkiye’de egemen siyasal sistem ve egemen eğitim sistemi, erkek dünyasını potansiyel tecavüzcü ve kadın katili olarak yetiştiriyor. Yani kadınları tehdit eden, sadece birkaç sapık minibüs şöförü veya birkaç köprüaltı serserisi değil; sayıları milyonları bulan bir erkek ordusu, deyim yerindeyse harekete geçmek için ‘uygun koşulları’ bekliyor.

Türkiye medyasının sicili
Maalesef temiz değil…
Tecavüz, cinayet, saldırı, fuhuş ve magazin haberleri üzerine yapılan sayısız araştırma, Türkiye medyasının çok izlenen kısmının, ‘kışkırtıcı’ bir rol oynadığını ortaya koyuyor. İşte, medyada çok rastlanan ve masum gibi görünen birkaç başlık ile haber cümlesi ve içerdikleri gizli anlamlar:

-‘Mini etekli kıza taciz’: Kızların mini etekle dolaşması ayıptır, taciz edilmesi doğaldır.
-‘Yalnız yaşayan kadına tecavüz ettiler’: Kadının yalnız yaşama hakkı yoktur, tecavüzü hakeder.
- ‘Gece yarısı sokakta dolaşan genç kızlara laf attılar. Karşılık veren üç kız dayak yedi’: Kadınlar gece yanlarında erkek olmadan sokağa çıkamaz; laf atılırsa karşılık vermemelidir, verirlerse dayağı hak ederler.

Cinayetin altyapısına harç koyan ayni medya, şimdi Özgecan’ın katilinin idamını istiyor. Bununla da yetinmiyor, ‘linç’ çağrıları yapıyor.

Linç çağrısı sorumlu gazetecilikle bağdaşmaz
Benzer örneklerde, ‘gazeteler, acılı mağdur ve yakınlarının çığlıklarını yansıtmaktan geri duramaz’ gerekçesi öne sürülür ve linç yayıncılığı savunulur. Haber vermek tabii ki kutsal bir görevdir. Ancak ölçü kaçırılırsa, haber, haber vermek misyonunu aşıp yargı misyonuna kayabilir. Halbuki o iş medyanın değil mahkemelerindir.

Cinayetle ilgili haberlere bir göz gezdirince ‘idam’ talebine fazlasıyla yer verildiği görülüyor. Birileri idamı gündeme getirebilir. Ancak medya kuruluşları bu talepleri abarta abarta yansıtmak zorunda değil. Maalesef abartarak veriyorlar.

‘…Tarsus Devlet Hastanesi'ne götürülen zanlıları, hastanede toplanan kalabalık linç etmek istedi. Polis ve jandarma öfkeli kalabalığı güçlükle yatıştırdı…’

Özgecan cinayeti ile ilgili gazete haberi böyle yazıyor. Benzer durumlarda ortaya çıkan bir ‘linç kamuoyu’ndan sözedebiliriz. Böyle grupları harekete geçirmeli mi geçirmemeli mi? ‘Suçlunun cezasını ancak mahkemeler verir’ dersek(ki yargı bağımsızlığını savunuyorsak başka türlü düşünmek mümkün değil), haber içeriğinin ve niteliğinin ‘kışkırtıcı’ işlev görmemesini özenle sağlamalıyız.

Mersin Barosu Avukatları: Özgecan'ın katil zanlılarını savunmayacağız
Türkiye’de hukuk, hak, adalet atmosferi o kadar darmadağın olmuş ki kışkırtıcılığı sadece medya ile sınırlı tutarsak haksızlık etmiş oluruz. Mersin Barosu’nun yaptığına bakınız. Tam bir popülizm ve kışkırtıcılık örneği.
Mersinli avukatların ‘bireysel olarak’ katil zanlılarını savunmak istememeleri anlaşılabilir, ancak kurumsal bir organ olarak baronun bunu kamuoyuna açıklaması, hukuktaki en temel unsurlardan olan savunma hakkını anlamsızlaştırmaz mı? Öte yandan linç kamuoyuna ‘bunları biz de savunamayız, katli vaciptir’ mesajı verilmez mi?

Bizden örnek
Kamuoyuna yansıyan bu tür mesajların ne kadar tehlikeli olduğuna bir örnek de Kıbrıs Türk medyasından verelim:
7-8 yıl önceydi, genç bir bir kıza tecavüzle suçlanan zanlılar alyhine medyamızda tam bir linç kampanyası başlatılmıştı. Acılı ailenin duyguları istismar edilerek TV programları bile yapılmıştı. Öfkesini kontrol edemeyen bazı gazeteciler tepkilerini, zanlıların avukatlarını açıkça savunmadan çekilmeye çağırmaya kadar vardırmıştı(bereket versin ki Kıbrıs’taki barolar, Mersin barosu gibi, ‘zanlıları savunmayız’ dememişti).
Sonuç ne mi olmuştu?
Zanlılardan birinin babası (birileri tarafından) öldüresiye dövülmüştü. Adam, canından olmadığına sevinmişti.
Şimdi gelin de medyanın bu saldırılarda rolü olmadığını söyleyin…
Gelin de böyle içeriklerle medyanın sadece habercilik yaptığını iddia edin…

Bu yazı toplam 3169 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar