Özgür Eğitim
Joel Spring. Çev: Ayşen Ekmekçi, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Ahmet Güneyli
[email protected]
Joel Spring, “Özgür Eğitim” adlı kitabını, çocukların “kolay kontrol edilebilen verimli makineler” olarak değil “özgür, hayattan zevk alan” kişiler olarak büyümesinden yana olanlar için kaleme aldığı söylenebilir. Spring, Özgür Eğitim’de, üzerine birçok anlam yüklenen ve değeri yüceltilen eğitimin, aslında otoriteyi içselleştirmekten öteye gidemediğini ortaya koyar. Toplumsal ilerlemenin merkezinde olan insanın eğitim sürecinde özne olmaktan çok nesne olduğunun altını çizer. Çocuk öyle bir nesnedir ki, üzerinde çalışılacak kişidir ya da toplumun iyiliği için biçimlendirilebilir. Illich ise, böylesine bir eğitim modelinin aracı olan okulu “iktidarın fahişesi” diye adlandırmaktadır.
Kitabın giriş bölümünde özgürlükçü eğitim teorileri açıklanmıştır. Şöyle ki, toplumda başarılı olmuş herhangi bir radikal değişimin, kısmen halkın karakter yapısında ve tutumundaki değişikliklere dayandığı belirtilmektedir. Bu noktadan hareketle radikal pedagoji, her şeyden önce otoriter olmayan bir yapıdadır. Yalnızca okullardaki geleneksel öğrenmeleri içermez; yaşamboyu öğrenmeyi ve aile eğitimini de kapsar.
Spring’e göre devlet okulları, yoksulların çocuklarını eğitip onların var olan toplumsal yapıda yer alabileceklerini varsayarak yoksulluğu ortadan kaldırmaya kalkışır. Buna karşın radikal eğitim, bu toplumsal yapıyı destekleyen toplumsal tutumları kökten değiştirmeye çalışmaktadır. Günümüzdeki geleneksel okullarda yürütülen eğitim sistemiyle hükümetin kararlarına körü körüne bağlı, iktidara boyun eğen, akıldışı olduğunda bile hükümetin otoritesini destekleyen ve her şeyden önce benim ülkem türünden milliyetçi bir görüşü benimseyecek vatandaşlar yetiştirmek amaçlanmaktadır. Milli eğitim, şovenist vatandaşlığı desteklemektedir; hatta özgür ülkelerde dahi yanlışın süreklileştirilme eğiliminden dolayı milli eğitimden kuşku duyulması gerektiği ortadadır. Tüm bunların karşısında adil toplumun, ancak tüm insanların akıllarını özgürce kullanmalarının sonucunda ortaya çıkabileceği üzerinde durulmaktadır.
“Kendi kendine sahip olma” radikal eğitim teorilerinde çok önemli bir kavramdır. Bu kavram özgürlük düşüncesini, yasa önündeki politik özgürlük ve eşitlik şeklindeki bildik anlamının ötesine götürmektedir. Özetle, kişinin “kendi inançları ve eylemleri üzerindeki denetimini” vurgulamaktadır. Kendi kendine sahip olma arayışı, içselleştirilmiş otoriteden ve ideolojik tahakkümden kurtulmaya izin verecek bir eğitim yöntemi arayışıdır.
“Bilincin Gelişmesi: Marx’tan Freire’ye” başlıklı bölümde, insanın ancak kendi gereksinimi olan bilgileri öğrenmesi gerektiği konusuna odaklanılmıştır. Kişiye istemediği, günlük yaşamdan kopuk ya da ilgi duymadığı konular dayatıldığında kendisine yabancılaşacağı ve bunun çok önemli bir tehlike olduğu belirtilmiştir. Freire, dünyanın insanileştirmesinden söz eder; herkesin kendini etkileyen toplumsal güçlerin bilincine vardığı, bu güçler üzerine düşündüğü ve dünyayı dönüştürmeye muktedir olduğu bir süreci kasteder. Marx ise, “bilincin bilinçli bir varlıktan başka bir şey olamayacağını ve insanların varoluşunun onların gerçek yaşam süreçleri olduğunu” ifade eder.
Kitaptaki “Cinsel Özgürlük” bölümü, özgür aile ile özgür olmayan aile arasındaki seçim biçimindeki bir tartışmayı temel alır. Özgür ailede, çocukların ahlaki disiplinden ve içselleştirilmiş bir otoriteden kurtulduğu üzerinde durulmaktadır. Öte yandan özgür olmayan ailede ise, çocuğun küfür etmeyi öğrendiği, şiddete yöneldiği, cinsellik hakkında ahlak bilgisine tabi tutulduğu ya da kendisine Tanrı korkusu aşılandığı aşikardır. Reich ve Neill, cinsel özgürlüğün sağlanmasının bireyi suçluluktan kurtardığının dolayısıyla özgürlükçü eğitime yeni bir boyut kattığının altını çizmektedirler.
Sonuç olarak Spring’in, Ferrer, Godwin, Rousseau, Marx, Freire, Illich, Stirner, Tolstoy, Reich ve Neil’in tezlerini tartışarak önerdiği özgür eğitim modelinde önemli olan düzen ve verimlilik değildir; bireysel özerkliğin artmasıdır.