1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. ÖZGÜRLÜK HER ZAMAN FARKLI DÜŞÜNENİN ÖZGÜRLÜĞÜDÜR!
ÖZGÜRLÜK HER ZAMAN FARKLI DÜŞÜNENİN ÖZGÜRLÜĞÜDÜR!

ÖZGÜRLÜK HER ZAMAN FARKLI DÜŞÜNENİN ÖZGÜRLÜĞÜDÜR!

Temel husus kimsenin bir ifadeden dolayı ceza mahkemesinde yargılanmaması gerektiği ve bir fikrin, ifadenin, sözün, yazının veya resimin, kitabın suç teşkil etmemesi gerektiği yönündedir.

A+A-

Cansu Nazlı
cansun.nazli@gmail.com

İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğü iki kardeş özgürlük. İçinden geçtiğimiz bu günlerde tıpkı eğitim, sağlık vb. diğer haklar gibi bu iki kardeş özgürlük de egemenlerin baskısıyla kullanılmaz hale getirilmek isteniyor. Basın emekçileri bir yandan özel sektörde güvencesiz koşullarda ve düşük ücretlerle çalıştırılırken diğer yandan gazetecilere getirilen ceza davalarının varlığı da tüm basın emekçilerinin boynunda Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. Sadece dava getirilen gazeteciler değil, ada yarısında faaliyet gösteren diğer basın emekçileri, gazeteciler, yazarlar, muhabirler de benzer bir durumun başlarına gelmesi kaygısıyla ciddi anlamda otosansür uyguluyor. Yani, hem güvencesiz çalışma koşulları hem de yazdığı yazıdan, yaptığı haberden cezai olarak yargılanma tehdidi altında çalışan basın emekçilerinin durumu basın özgürlüğüne ciddi anlamda gölge düşürüyor.

Basın-Sen Başkanı Gazeteci Ali Kişmir’in sosyal medya hesabında yazdığı bir yazı nedeniyle 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılanması, bu ada yarısında ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğüne sahip çıkmak için toplumsal olarak hepimizi yine bir sınavdan geçiriyor.

 

‘İfade Özgürlüğü ve Basın Özgürlüğü Yargılanamaz’ Ne Demek?

Gerek ifade özgürlüğü gerekse basın özgürlüğünden bahsederken, bu özgürlüklerin yargılanamayacağını ifade ederken en yaygın karşılaşılan itirazlardan biri herkesin her şeyi söylemeye, birilerine sövmeye hakkı olmayacağı yönünde oluyor. Diğer tüm temel hak ve özgürlükler gibi bu iki kardeş özgürlük de elbette sınırsız değildir. İster sıradan bir vatandaş isterse de basın emekçisi olsun, kimsenin bir fikirden, bir ifadeden, yazıdan, sözden, karikatürden mahkûm olamayacağını söylerken aslında bunların cezai yargılamaya tabi tutulmaması gerektiğini savunuyoruz. Diğer bir deyişle, herhangi sözlü, yazılı veya resimli bir ifadeden kişisel haklarının haleldar olduğunu düşünen ve bunu mahkeme yolu ile çözmek isteyecek kimsenin önünde bir hukuk yolu mevcuttur. Haksız Fiiler Yasası tahtında hukuk mahkemelerinde ikame edilecek zem ve kadih davaları ile bu ihtilaflar ifadelerin hukuka uygun olup olmadığı, hakaret/ iftira/ yalan teşkil edip etmediği yönünde tespitte bulunabileceği gibi böyle durumlarda tazminat talebi de ifadenin zem kadih oluşturduğu durumlarda mahkeme emrine konu oluyor.

İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün yargılanamayacağı söylemi böyle bir hukuk yolunu kastetmiyor. Bu söylemde işaret edilen temel husus kimsenin bir ifadeden dolayı ceza mahkemesinde yargılanmaması gerektiği ve bir fikrin, ifadenin, sözün, yazının veya resimin, kitabın suç teşkil etmemesi gerektiği yönündedir.

Buradaki temel fark, hukuk mahkemesinde zem kadih davası açıldığında sözlerinizin hukuka uygun olmadığı takdirde davacıya tazminat ödemek veya davacıdan özür dilemek gibi özel hukukla ilgili bir yargı sürecine giriyorsunuz. Cezai yargılamalarda polis ve savcılık devreye giriyor. Ceza mahkemesinde bir suçla itham edildiğiniz zaman aleyhinizde bu bir kamu davası oluyor ve yasada öngörülen cezalara hapis cezası veya adli para cezası gibi cezai müeyyidelere başvurulabiliyor. Cezai yargılamalarda, yargılamadan kaçmayı önlemek için paranız, malınız belirlenen teminat koşullarına göre rehin tutulabiliyor yahut seyahat belgelerinize el konulabiliyor. Bunun yanında ağır cezada tutuklu yargılanma da söz konusu olabiliyor.

Özetleyecek olursak, bir kişinin ifadelerinden rahatsızlık duyuluyorsa hukuk mahkemesinde tazminat davası açabilme imkânınız halihazırda vardır. Bunu şikâyet konusu yapmak isteyen biri hukuk davası açabilir. Bunun polisle, savcıyla, cezai yargılama ile bir ilgisi olmaması gerekiyor. Şu anda gazeteci Ali Kişmir’in yargılaması da cezai bir yargılama, bu yüzden diyoruz ki Güvenlik Kuvvetleri yazıdan rahatsızlık duymuşsa hukuk mahkemesinde bir dava ikame edebilir ve yine ilgili yazının haklarını haleldar ettiğini ileri sürerek mahkemeye taşıyabilirdi. Burada hukuk yolunun değil ceza yolunun tercih edilmesinin ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünü baskılayıcı bir yönü vardır. Özellikle Ali Kişmir davasında ağır ceza gerektiren bir suçtan bir gazeteciye Polis ve Başsavcılık tarafından dava getirilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ifade özgürlüğüyle ilgili kararlarında çok net bir şekilde devlete kurumsal kamu düzenini korumak için ilk iş olarak ceza yargılamasına başvurmaktan geri durmalarını ve ceza yargılaması yerine, özel hukuk yaptırımları gibi başka seçeneklere yönelmelerini işaret etmektedir. Hatta çok düşük tutarlı para cezasının bile cezai yaptırım niteliği taşıdığından ifade özgürlüğü ihlal edici mahiyette olduğunu ve devletin cezai yargılamalardan kaçınması gerektiğini vurgulamaktadır.

 

İfade Özgürlüğü ve Basın Özgürlüğüne Gölge Düşüren Yasalar

İfadenin bir hukuk davası değil, bir ceza davası konusu haline gelmesine neden olan temel etmen çeşitli ifadelerin suç olarak düzenlendiği cezai kurallar içeren yasalardır.

Fasıl 154 Ceza Yasası bu konuda oldukça sıkıntılıdır. Zem ve Kadihin bir suç olarak tanımlanması ve Cumhurbaşkanına hakaret gibi belli durumlarda daha ağır bir suç olarak düzenlenmesi ifade özgürlüğünün başlıca ihlalidir. Bir fikrin suç olmaması gerektiği gerek Anayasa’da gerekse kabul yasası ile iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) açıkça ifade edilmektedir. Bunun çeşitli devlet kurumlarına ve devlet erkanına yönelik olması durumunda suçun ve dolayısıyla cezanın daha ağır olarak öngörülmesi de yine ifade özgürlüğüyle ilgili AİHM’in yerleşik içtihatlarına, gerek Yüksek Mahkeme kararlarımıza açıkça aykırıdır. Zira, ‘public figure’ niteliğinde olan bu kimselerin eleştirilmesine yönelik kriterler sıradan bir insana uygulanacak kriterlerden daha esnek olması gerektiği yönünde yerleşik içtihati prensipler ortadayken Ceza Yasasının bu kimselere yönelik zem kadihi daha ağır ceza içeren bir suç olarak düzenlemesi kabul edilemezdir. Afrika Gazetesi’nin ‘karikatür davası’ olarak bilinen ceza davasında da gazetecilerin itham edildiği suçlardan biri yine bu mahiyette olan Yabancı Devlet Yetkililerine Zem ve Kadih suçunu düzenleyen Ceza Yasası maddesi idi.

Yine Ceza Yasasında öngörülen Tasarrufunda Yasa Dışı Cemiyete Ait Müfsit ve Propaganda Niteliğinde Yayınlar Bulundurmak Suçu da, sıradan vatandaşın kitap bulundurmaktan ya da bir öğrencinin Kürtçe müzik dinlemesinden cezai soruşturmaya ve yargılamaya maruz kalmasına neden olan ifade özgürlüğünü açıkça ihlâl eden yasa maddelerinden birisidir. Benzer nitelikli düzenlemeler yine Müfsidane Yayınlar Yasası’nda da mevcuttur.

“Sadece konuştuklarımızdan değil, sustuklarımızdan da sorumluyuz”

Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması Yasası da temel bir hak olan özel hayatın gizliliğini korumak maksadıyla düzenlenen ve pek çok olumlu madde içeren bir yasaysa da içerisinde kamuyu ilgilendiren bir konuda haber yapmakla ilgili bir yasal müdafaa veya hukuka uygunluk sebebi öngörülmediğinden basın özgürlüğünü ciddi anlamda haleldar edici mahiyettedir. Geçtiğimiz yıllarda, yasadışı vatandaşlık verilmesiyle ilgili ses kayıtlarını ifşa eden bir haber yaptığı için gazetecilere özel hayatın gizliliğini ihlalden ceza davası getirilmiştir.

Bilişim Suçları Yasası da, çocuk pornografisini ve banka dolandırıcılığını önlemek için geçirileceği kisvesiyle vitrine konulan ancak içerisinde ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğüyle ilgili çeşitli sıkıntılı maddeler barındıran yasalar arasındadır. Bu sıkıntılı maddelerin bazıları Anayasa Mahkemesi tarafından aykırı bulunsa da, hatırı sayılır sıkıtılara sebep olacak maddeler yasada varlığını sürdürmektedir.

Son olarak Ali Kişmir’in yargılandığı Askeri Suç ve Cezalar Yasası’nın 26. Maddesi de basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünü ihlâl edici mahiyette olduğunu düşündüğümüz ve Anayasaya aykırılığı Mahkeme gündeminde olduğundan detayına bu safhada giremeyeceğimiz yasa maddeleri arasındadır.

Burada anılan ve bundan çok daha fazla olan sair yasa maddelerinin gerek sıradan vatandaşları, gerek muhalif kimseleri gerekse basın emekçilerini hedefine alan ceza davalarının temeli olması bakımından Meclis tarafından ivedi şekilde yürürlükten kaldırılması gerekmektedir. Zira, ifade özgürlüğüyle ilgili AİHM içtihatlarının da vurguladığı gibi bu yönde ceza davası gelme tehdidi oluşturan ve ceza davası getirilen yasa maddelerinin yasadaki varlıkları dahi ifade özgürlüğünü ihlal etmektedir.

 

Başsavcılığın Basın Özgürlüğü ile İmtihanı

İfade Özgürlüğü ve Basın Özgürlüğünü ihlâl edici mahiyette ceza davalarının baskılayıcı bir yönü olduğunu yukarıda da belirtmiştik. Bu konudaki ceza davaları ayrı bir inceleme konusu olacak nicelik ve nitelik kazanmıştır. Ancak burada, basın özgürlüğüyle ilgili oldukça çarpık bir örnek oluşturması açısından Afrika Gazetesi saldırganlarının yargılanması ile Gazeteci Ali Kişmir’in yargılanması sırasında Başsavcılığın tutumuna dikkat çekmek istiyorum. Bilindiği üzere devlet adına kamu davası olan ceza davalarını yürütmekle ilgili münhasır yetki Başsavcılıktadır.

22 Ocak 2018'de Afrika Gazetesi’ne gerçekleştirilen saldırının vahameti toplumsal hafızamızdan silinmeyecek denli ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğüne vurulan ağır bir darbe idi. Bugün halen aralarında bazılarının “bulunamadığı” saldırganların yapmış oldukları vandallık nedeniyle gerçekleşen cezai yargılamalarında ve sonrasında şartlı tahliye edilmeleri sürecinde pek çok anomali yaşanmıştı. Ancak burada hatırlatmayı faydalı bulduğum kısım, bir gazeteye saldırarak şiddet olaylarına karışan kimselerin üstelik sonradan Meclisin damına da çıktıkları da göz önüne alındığında Ağır Ceza Mahkemesi’nde değil de Ceza Mahkemesinde yargılanması için Savcılık consent vermişti. Yani Başsavcılık ağır ceza gerektiren suçlardan yargılanması gereken saldırganların tek yargıçla oturum yapan ve ceza takdirinin yasaca sınırlı olduğu mahkemenin huzuruna getirilmesi yönünde yetkisini kullananarak ağır ceza almalarını önlemişti.

Geçtiğimiz 22 Ocak’ta Afrika Gazetesine saldırının 7. yılı dolarken Basın-Sen Başkanı Gazeteci Ali Kişmir yazdığı bir yazıdan dolayı yargılanırken, Başsavcılık Afrika Gazetesine saldıranlar için kullandığı yetkisini ne yazık ki bir gazetecinin Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaması, başka bir deyişle bir gazetecinin ağır bir ceza almaması için kullanmamıştır.

Basın özgürlüğünü ihlal etmekle kalmayıp bir gazeteye fiziksel olarak saldırarak gazetecilerin, basın emekçilerinin ellerinde taşlar ile canına kasteden vandalların ağır ceza alması önlenirken, bir gazetecinin kalemiyle işlediği iddia edilen suçtan yargılanmasında Başsavcılık ağır cezaya havale talep etmiştir.

 

“İnsanlık onuru, sizin başınıza gelene değil; başkasının başına gelen bir şeye karşı sizin nasıl tavır aldığınızdır.” İonna Kuçuradi

Bir fikrin ifadesi, ister bir yazı, ister bir söz isterse de resimle ya da müzikle olsun, hiçbir şekilde suç sayılmaması gerekir. İfade Özgürlüğü ve Basın Özgürlüğüne sahip çıkmak ve bunun sağlanması için mücadele etmek toplum olarak hepimizin sorumluluğudur.  

Zira, bu iki kardeş özgürlük sivil demokratik yaşam için olmazsa olmazdır. Dün ‘radikal’ bulduğunuz Afrika Gazetesinin, bugün ‘aynı fikirde olmadığınız’ Ali Kişmir’in, yarın belki daha ılımlı bir muhalifin ifadesinden dolayı cezai olarak yargılanmasına ses çıkarmazsak siyasi skalanın neresinde durduğumuza göre değişen zamanlarda benzer bir tehdit hepimizi bulacaktır.

 Bu yüzden farklı düşünenlerin kendini ifade edebilmesi aslında herkesin kendini ifade edebilmesinin teminatıdır. Gerçek bir özgürlükten bahsedebilmek için muhalefetin özgür olması gerekir. Rosa Lüksemburg’un da söylediği gibi, “Özgürlük Her Zaman Farklı Düşünenin Özgürlüğüdür!”

Bu haber toplam 802 defa okunmuştur
Gaile 515. Sayısı

Gaile 515. Sayısı