Özgürgün’e Kınama Cezası Verilmesini Bekliyoruz!
Özgürgün’e Kınama Cezası Verilmesini Bekliyoruz!
Feminist Atölye (FEMA)
İ[email protected]
Eva Lundgren “Şiddetin Normalleştirilme Süreci” adlı kitabında kadınlara yöneltilen şiddet davranışlarının bir toplum içerisinde yapılanmış kadınlık ve erkeklik normlarından bağımsız düşünülemeyeceğini söyler. Lundgren’e göre kadınların maruz kaldığı erkek şiddeti her zaman toplumsal iktidar ilişkilerinin içinden çıkar ve doğrudan bu ilişkilerden beslenir. Ludgren’e göre evde, işyerinde, sokakta, yatakta kısacası gündelik hayatın her alanında kadınların karşı karşıya kaldığı şiddet istisnai bir durum değil, o toplumun iktidar ağları içerisinde kurulan erkeklik hallerinin genel ve rutin bir uzantısıdır. Bir başka deyişle “erkek şiddeti” psikolojik gerekçeler, uyuşturucu madde kullanımı, sorunlu bir çocukluk gibi nedenlerden değil, doğrudan makbul erkekliği kuran normlardan türer. Bu normlar erkeklerin kadınlara yönelik şiddet uygulamasını normalleştirmek/doğallaştırmakla kalmaz, aynı zamanda şiddet eylemlerini gündelik hayatın parçaları içerisinde sıradanlaştırır.
Geçtiğimiz hafta basına yansıyan bir olay şiddetin zaman ve mekân fark etmeksizin gündelik hayat içerisinde rutinleştiğini göstermesi bakımından Lundgren’i haklı çıkarır gibidir. Bu olay meclisin oturumunu bir kabadayı edasıyla kesen UBP Başkanı Hüseyin Özgürgün’ün yakışıksız tutumuna karşı “Bu nasıl bir üslup?” diye soran feminist milletvekili Doğuş Derya’nın üzerine yürümesi, hakaret etmesi ve fiziksel şiddet uygulamaya kalkışmasıdır. Kıbrıslıtürk toplumunun toplumsal cinsiyet düzeni içerisine yerleşmiş iktidar ilişkileri sonucunda inşa olan “delikanlı/kavgacı/dayı/horoz erkek” normları çerçevesinde davranmayı sorunlu bir durum olarak görmeyen, kabadayı üslubu bir tarz haline getiren Özgürgün, bir milletvekili olduğunu unutmuştur. Özgürgün, sergilediği sözlü ve fiziksel şiddet ile mutlak itaat talep eden totaliter bir şahsiyet edasıyla Derya üzerinde tahakküm kurmaya çalışmış, kullandığı küfürler ile de şiddeti ne kadar normalleştirdiğini göstermiştir. Kadınlara yönelen erkek şiddetinin ülkemizde ne kadar yaygın olduğunu anlatmak için yıllardır çaba gösteren Feminist Atölye aktivistleri olarak, Özgürgün’ün bu davranışlarının kabul edilemez olduğunu düşünüyor ve meclis içtüzüğünün 142. Maddesinde bulunan Kınama Cezasının derhal verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
---------------------------------------------------------
FEMA Innsbruck’taydı!
Geçtiğimiz hafta Avusturya’nın Innsbruck kentinde düzenlenen insan hakları atölye çalışmasına katıldık. Innsbruck’da mülteci ve sığınmacılara yönelik hukuki danışmanlık yapan Platform Rechtsberatung’un düzenlediği Avrupa Birliği destekli ‘’ Videoguide goes Europe ’’ başlıklı projede insan hakları bağlamında mülteci ve sığınmacı hakları, kadın ve çocuk haklarına dair çalışmalar yaptık. Avrupa’ya gelen mültecilere ve sığınmacılara uygulanan hukuki sürecin işleyiş şekliyle ilgili bilgiler aldıktan sonra, Avusturya’nın izlediği politikalar hakkında bilgilendirildik. Avrupa’da 1951 yılında Mülteci Hakları Sözleşmesi kabul edilmiş ve ilk kez bir ‘’mülteci’’ tanımlaması yapılmıştır. Aynı zaman da mültecilerin temel insan haklarının korunması için yapılan bu sözleşme önemli bir belge niteliğindedir. Fakat yine de mülteciler gittikleri ülkelerde çeşitli bürokratik sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu sebeple Platform Rechtsberatung Avusturya’ya gelen sığınmacılara, yasal süreç hakkında bilgilendiren kısa videolar çekerek mültecilere yardımcı olmaya çalışmaktadırlar. Farklı dillere uyarlanan bu videolarda ülkeye gelen sığınmacıların izleyeceği yasal süreç anlatılmaktadır. Bu videolar kamuya açık alanlarda örneğin sinemalarda gösterilmektedir. Böylece genel olarak kamunun da konu hakkında bilinçlendirilmesi hedeflenmiştir.
FEMA olarak böyle bir çalışmada yer almak iyi bir deneyim olmuştur. Kıbrıs’ın Kuzeyinde de birçok sığınmacının yaşadığını biliyoruz. Ülkelerinden can güvenlikleri olmadığı için kaçan insanların topluma kazandırılması ve toplumun bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda Avusturya’daki çalışma bize neler yapabileceğimizi, alternatif çözümler üretebileceğimizi gösterme açısından büyük katkı sağlamıştır.