1. YAZARLAR

  2. Hasan Yıkıcı

  3. Özgürlüğün Sorumluluğunu Alamamak
Hasan Yıkıcı

Hasan Yıkıcı

Özgürlüğün Sorumluluğunu Alamamak

A+A-

Özgürlüğün sorumluluğunu alamadığımız sürece, esaretin bedelini ödemeye devam ederiz; her gün ve her gün, hiç durmaksızın. Özgürlük için slogan atmak kolaydır, özgür olmaktır zor olan.

***

Tüm sloganların gittikçe yalnızlaşan bir kabullenişin perdesi olduğunu görüyoruz şimdi. Özgürlük isteyen çok ama özgürlüğün sorumluluğunu üstlenebilecek kimse yok, neredeyse.

Her defasında içimizden, varoluşumuzdan, umudumuzdan ve düşümüzden bir şeyler kopartarak, eksilterek, hırpalayarak işliyor esaretin çarkları.

Bizim için bir geçmiş yazıyorlar, “tarih budur” diyorlar, inanın! Geçmişi yazan şimdiye de hükmediyor. Şimdinin içinde eritiyorlar hayallerimizi. Hayalleri ve ortak düşleri olmayanların geleceği de olmaz.

Egemende bolca geçmiş, bolca hamaset, bolca devlet, bayrak ve dua var, muhaliflerde ise bolca nostaljik kimlik hezeyanı var ama gelecek yok yine, özgürlüğün değerleri yok! 

Esaretiyle uyum içinde olan biri özgürleşebilir mi? “Hayır” diyemeden, tahakküm düzeninin yarattığı maddi nesnelerle ve yaşam biçimiyle konfor ilişkisinin içine batmış bir toplum, vazgeçmeden özgürleşebilir mi? Değerler yaratmadan, hakim değerlerle uyum içinde kalarak bir gelecek ve yaşam kurulabilir mi? 

Sloganlar, dev pankartlar ve öfkeli beylik laflar bizi kurtaramayacak. Günün sonunda bir ‘tesellinin’ ötesine geçemiyor tüm bunlar; sahte bir iç rahatlatma, ‘muhalif görevimi yaptım’ kandırmacası…

Özgürleşme mücadelesi gündelik hayatta başlar. İlişkilerimizde, tercihlerimizde, davranışlarımızda ve varoluşumuzda.

Hayatın içinde, minör alanlarda özgürleşme, dayanışma değerlerini ve ilişkilerini üretemeyen kimse, sloganlar ve öfkeli laflarla özgürleşemez. Sadece içindeki öfkesini, nevrozlarını ve çaresizliğini giderir, bir sonraki kriz anına kadar.

Bir özgürleşme etiğine sahip olmadan, özgürleşme süreçlerinden bahsedemeyiz. “Hayır” diyebilmenin ardından değerler üretemediğimiz, ilişkiler tesis edemediğimiz sürece özgürleşme süreçlerinden de bahsedemeyiz.

“Hayır” dediğimiz yapının getirisi olan ilişki biçimleri ve varoluş tarzlarıyla aramıza mesafe koyamadığımız, onun yarattığı suni zenginliklerle barışık olduğumuz sürece bir özgürleşme etiğinden bahsedemeyiz.

Bizi en çok yüksek sesle bağıranların, slogan atanların ve kurtuluş yolu gösterenlerin verili hayat ve onun değerleriyle uyumu öldürüyor. İçine kapatıldığımız ve her geçen gün cehennemden bir sahnesini sergilenen bu fanusta, belki de en önemli zaafiyetimiz sahiciliğini kaybetmiş birey ve kesimlerin varlığıdır.

Sosyal medyada, meclis kürsüsünde, gazete köşesinde, toplantı ve konferanslarda, televizyonlarda ve radyolarda, fanusun değerleriyle mutlak bir uyum içinde olan, esaretin getirdiği suni zenginlik, konumlarının yarattığı rahatlık ve statülerinin barındırdığı prestij ile gece gündüz kendilerinin bile inanmadığı, heyecanlanmadığı sloganlar ve beylik laflar sallamakta, ardından da normal hayatlarına, güvenceli yaşamlarına ve her türlü tinsellikten arındırılmış konfor alanlarına geri çekilmekteler; değerler düzeyinde de pratik düzeyde de bu sistemi ve fanusu yeniden üretmeye devam etmekteler.

***

Halbuki özgürlüğün sorumluluğunu alamadığımız sürece, esaretin bedelini ödemeye devam ederiz; her gün ve her gün, hiç durmaksızın. Özgürlük için slogan atmak kolaydır, özgür olmaktır zor olan.

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1187 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar