Özgürlük düşü ve haksızlığa karşı ‘sirtaki’yle başkaldırı
“Kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır.”
(Nikos Kazancakis / Zorba )
“Zorba” denince aklımıza romanından ya da Aleksi Zorba karakterinden çok daha önce o meşhur ritim gelir, o harika müzik!
Parmaklarımızı şaklatır, ellerimizi çırpar, ayak uçlarımızla tempo tutarız.
Dünyayı ayağa kaldırmaya hazırız!
Mikis Theodorakis’in müzikleri, Nikos Kazancakis’in romanının çok daha önündeyse, bestekârın büyüklüğü kadar ezginin gücü de önemlidir.
* * *
Girne Amfi Tiyatro’da harika bir “final” yaşadık.
Ankara Opera ve Balesi’nin “Zorba” performansı, sanki dört kez tekrarlanan finali için tasarlanmıştı.
Doğrusu ilk bölüm kendi açımdan biraz hayal kırıklığı oldu.
“Zorba”nın özündeki o gerilimi yeterince hissedemedim, gösteri beni avuçlarının içine alamadı. Sahnedeki estetik ve yetkin solo performanslar bir yana, kalabalık danslarda o ortak tavrı göremedim.
İkinci bölüm çok daha etkileyiciydi.
Kırık bir aşk hikayesi, kendinden olmayanı reddeden adalıların tepkisi ve Zorba’nın dayanışması çok daha güçlü olarak sahneye yansıdı.
Hele de Aleksi Zorba’yı canlandıran balet Burak Kayıhan ve Marina rolündeki balerin Mine İzgi olağanüstü başarılıydı.
Zorba, vazgeçmeyenlerin özgürlük düşü, yenilgiyi kabullenmeyenlerin inadı, hayatı ertelemeden an be an yaşayanların tutkusu olarak Girne limanında iz bıraktı.
Aşk, ihtiras, emek, hınç, öfke, başkaldırı ve duyguların tüm çıplaklığıyla dışavurumunu iliklerimize kadar hissettik.
Ve gösteri final selamıyla adeta yeniden başladı.
Belki hepimiz Zorba’nın o gittikçe ritmi artan tınılarına kilitlendiğimiz için!
Belki yazarın “Dünyayı bugünkü durumuna getiren yarım işler, yarım konuşmalar, yarım sevdalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir” isyanına gönderme yaparcasına, “sonuna kadar gidilmesi gereğini” anlamamız için!
Unutamayacağımız bir gösteriydi.
Keşke imkan olsaydı da müzikleri ve koroyu, büyük bir orkestradan canlı dinleyebilseydik.
Kim bilir, bir başka bahara...
Güzel İnsanlar
‘Zorba’yı izlerken bir yanımda, yaşlıca bir Alman vardı.
25 senedir, Kıbrıs’la Almanya arasında gidip gelip yaşıyormuş.
O’nun hemen yanında iki İngiliz çift, yanlarında, iki Kıbrıslı Rum…
Sol yanımda, Türkiye’den gelen ve “biz burayı çok sevdik, geri de dönmeyiz” diyen bankacılar.
…
20 dakikalık arada sohbet ettiğimiz Alman dostumuzun sorusuna yanıt veremedim:
“Burayı tümüyle dolduran insanlara bakıyorum, çok güzel, çok temiz, çok harika. Hepsi bu ülkenin insanları! Peki, bu ülkenin sokakları niye bu kadar pis! Niye sokaklarda bu insanlar yok?”
16’ncı yıl, Halil Kalgay!
Kuzey Kıbrıs Uluslararası Müzik Festivali 16’ncı yılını da tamamlıyor. 30 Eylül akşamı, çok büyük bir usta, Fazıl Say’ı Salamis’te konuk edecek. Festivalin kaptanı Halil Kalgay’ı kutlamak istiyorum, çünkü, senelerdir bu organizasyonu ayakta tutuyor. Elbette pek çok destek alıyor, hem kamusal kaynaklar hem de özel sektörden… Evet de, bu kadar büyük bir organizasyonun yükünü sırtlamak, kalitesini ve istikrarını hep korumak önemli bir başarıdır… Kalgay’ın çabası, “laf” ile “üretmek” arasındaki farkı da bilinçlerimize kazıyor.
Gereği neyse!
Türkiye’nin Başkanı Erdoğan diyor ki;
“Döviz talep edenler ilgili mercie şikâyet edilmeli. Gereği neyse yaparız.”
Ve ekliyor:
“Sen elektrik parasını dövizle mi ödüyorsun? Sen su parasını dövizle mi ödüyorsun? Hepsi TL ama gel gör, kira dolar…”
…
O zaman buradan şikâyet ediyorum.
Biz de elektrik parasını “TL” ödüyoruz ama kirası dolar!
Hem de AKSA alıyor.
Türkiye’den gelen firma!
Niye?
“Hepsi TL ama gel gör, kira dolar…”
İlgili merci kim acaba?
Gereği neyse…
Terlemeden olmuyor
Ligler başladı.
Leymosun derbisi yine harikaydı.
Maç değil, atmosfer!
Doğan-Ocak maçlarının farkını yansıttı.
İyi ki maçlar var, en azından, doksan dakika dahi olsa memleketin kirinden uzaklaşıyoruz.
…
Maç yorumu mu?
Biz Doğanlıyız, malum.
Ocak kazandı, tebrikler…
Bu vesileyle bir kez daha deneyimledik ki, parayla saadet olmuyormuş.
Doğan yönetimi bir kamyon parayla sahada yürüyüşe çıkmış bir dolu “oyuncu” almış.
Gördük ki, emek istiyor her iş!
Terlemeden kazanmak her zaman olmuyor.
Yani mücadeleye ihtiyaç var, tutkuya, aşka…
Bir planınız yoksa, bir de yüreğiniz, sonuç belli!
Mağlupsunuz o zaman…