1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Özgürlük Sadece Yasalarla Olmaz
Özgürlük Sadece Yasalarla Olmaz

Özgürlük Sadece Yasalarla Olmaz

Hem homofobi hem de milliyetçilikle başa çıkma girişimi yapmak adına “Onur Yürüyüşünün Sınırları yoktur” diyoruz.

A+A-

Athina Kariati (Yeni Enternasyonalist Sol)
[email protected]

 

Çeviren: Seda Argün
[email protected]

Onurluyuz; her bir ayrımcılık ortadan kalkana kadar sokaklara çıkacağız

2014 yılında ilk Onur Yürüyüşü esnasında, radikal Hristiyanlardan yaklaşık 100 kişi ile bazı papazlar Onur Yürüyüşünü durdurmak için sokağa çıktı.

Yürüyüş yaklaşık 300 kişi ile başlasa da korkuyorduk. Bayraklarımız havada değildi, yani kimseyi “provoke etmiyorduk”, ama bu yine de Rigenis Sokağındaki (Lefkoşa’nın güneyi üzerinde bir çok seks barının olduğu bir sokak) cinsiyetçi homofobiklerin bize sözlü olarak saldırmasına engel olmamıştı.

Eleftherias Meydanı’na geldiğimizde, yürüyüşe katılmak için bekleyen 5000 kişi ile buluştuk ve güvende, haklı ve kazanmış hissettik.

***

4 yıl ve iki önemli yasa geçti: Medeni Birliktelik yasası ve homofobik söylemin suç olarak adlandırılmasına yönelik Ceza Yasası’nda yapılan tadilat. Homofobi hala daha direncini korumakta ve LGBTİ+ kişilere hakları için savaşacakları özgürlüğü sunacak ve onlara ilgili argümanların olduğu ortamı sunacak bir LGBTİ+ hareketi bulunmamaktadır.

Yasalar yeterli değil

Ana LGBT+ örgütü, ACCEPT, milletvekillerine yönelik lobicilik faaliyetleri yapma konusuna odaklanmakta ve hatta onların deyimiyle “eğitim sunmaktadır”. Fakat özgürlük sadece yasalarla gelecek bir şey değildir.

Medeni Birliktelik Yasası oylandığı dönemde bir istek vardı. Umudun olmadığı, mali krizin ortasında, iki yıl önce 5000 insanı sokaklara döken toplumsal bir konuda oylama yapmak hükümet için çok büyük bir yükselme sağlamıştı.

Buna karşın, yasanın eşcinsel çiftler tarafından ne kadar kullanıldığına dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Homofobi o kadar yaygın halde ki eşcinsel çiftlerin yasayı kullanıp bunu duyurmadıkları bir durum halini aldı.

Homofobik söyleme karşı  yasanın geçmesi sonrasında da kutlamalar yapıldı. Başpiskopos’un çıkıp da eşcinsel kişilerin toplum içerisine çıkarak Onur Yürüyüşleri düzenlemelerini bir ayıp olarak adlandırmasının ardından, ACCEPT bu yasayı kullanarak Başpiskopos’u homofobik şiddeti teşvik etmekle suçlayan bir dava açmıştır. Dava hala daha beklemede ve büyük ihtimalle de uzun süre böyle kalmaya devam edecek. Günün sonunda Kilise toplumun çok önemli bir parçasını oluşturmakta ve ekonomi ile devletin büyük bir kısmını kontrol etmektedir. Sadece böyle bir nedenden dolayı devletin Başpiskopos’a karşı duracağına inanmak naiflik olacaktır.

Kilise “normal” insanlar yaratacak

Kilise, eşcinsellik konusunda kamuoyu içerisindeki tartışmalarda önemli bir role sahiptir. Geçtiğimiz yıl, Kilise tarafından “doğa dışı” olan “eşcinsellikle savaşıp”, “doğru” insanlar yetiştirecekleri okullar açacaklarına dair bir açıklama yapıldı. O dönemde Eğitim Bakanlığı, sendikalar ve okul aile birlikleri dahil herkes bu beyanları kınadı.

Öte yandan, mali krizi bir bahane olarak kullanan hükümet, çocuk bakımı ve okul öncesi eğitimden sorumlu belediyelere verilen mali kaynakta kesintiler yaptı. Kilise daha sonra bu okullardan bazılarının yönetimini üstlendi ve bu okullarda dini bir yönelim ile farklı kurallar getirdi. Bu kurallar değil eşcinselliği tek ebeveynliği dahi konu alıyor ve okulun kurallarına göre tüm bunlar “sorunlu durumlar” olarak tanımlanıyor.

Başkanlık seçimleri sonrasında, her zaman Kilise tarafından seçilen, yeni Eğitim Bakanı bu kez her zaman bilinenin biraz daha ötesine geçti. Eğitim Bakanı, çok da alışılagelmeyen şekilde “pozisyonlarını öğrenmek” ve programı konusunda “bilgilendirme yapmak” amacıyla Mecliste iki milletvekili ile temsil edilen neo-Nazi partisi ELAM’ı ziyaret etti. Ziyaret kınandıktan sonra, ELAM ile ortak değerleri paylaştıklarını söyleyerek insanları sakinleştirmeye çalıştı.

Biz de sakin olmadığımızı söylüyoruz! Bunun da kısmen nedeni Bakanın söylediklerinin doğru olması! Eğitim sistemi mevcut halinde muhafazakar, milliyetçi, dini, cinsiyetçi ve homofobiktir. Hatta bazı bilinçli öğretmenler bile bir farklılık yaratmak istediklerinde, büyük bir tepkiyle karşılaşabiliyor! İşte bundan dolayı, kurallarını değişmesi ve laik bir eğitim ile müfredata cinsel eğitimin dahil edilmesi talebi için devletle savaşacak ve kadınlar ile LGBTİ+ bireylere karşı saygıyı teşvik edecek bir LGBTİ+ hareketine ihtiyacımız var.

Lezbiyen olduğu için şirket bir kadını işe almadı

Bu, işyerinde taciz ve ayrımcılığın olduğuna dair örneklerden sadece bir tanesi. Kayıt altına alınan bazı diğer örnekler ise kamu sektöründe çalışan ve sistematik olarak zorbalığa maruz kalan hatta bir tane çalışanın istifa etmek zorunda olduğu durumlardır.

Onları korumak için bir yasa var. Onları destekleyecek kimse yok. İşçi sendikaları bu konuya alışkın değil ve tek başına savaşmak da onlar için kolay değil. İşçi sendikaları ile bağlantıya geçecek ve işyerlerinde homofobik zorbalık ve ayrımcılık  ile başa çıkmaları için çaba harcayarak onları organize edecek olan bir LGBT+ hareketine ihtiyaç var.

Homofobiyi besleyen sistem, ırkçılık, cinsiyetçilik ve hırçınlığı da besler

Geçtiğimiz yıl, sol kanattan bazı örgütler ve otorite karşıtları ile birlikte NEDA, kuzeydeki kişilerin de örgütlü bir şekilde Onur Yürüyüşüne katılmasını sağlamak adına bir planlama yapma kararını aldı. Hem homofobi hem de milliyetçilikle başa çıkma girişimi yapmak adına “Onur Yürüyüşünün Sınırları yoktur” diyoruz. İlk başından beri ortaya konan bu ifade, siyasetçilerin sahneye çıktığı anlarda Onur Yürüyüşüne farklı bir dinamik kazandırdı.

DIKO Başkanı N. Papadopoulos sahneye çıktığında bir grup kişi “yuhalamaya” başladı. Bu hareketin barındırdığı tutku katılımcıların çoğunluğu tarafından sevinçle kabul edildi. LGBTİ+ bireyler, taleplerimizi “belki” desteklemek adına lobiciliğe ve milliyetçiliğe hoşgörüye yeter diyor.

Tüm haklar birbirine bağlıdır. Yürüyüşte Kıbrıslı Türkler ve göçmenler varken milliyetçi bir konuşmacı olamazsınız; çalışma hakları ortadan kalkan LGBTİ+ bireyler ile refahları çöken bekar anneler, engelli ve işsiz bireyleri görüp sahneye neo-liberal bir kişiyi çıkartamazsınız.

Onur Yürüyüşümüzün sahnesinde boş vaatler veren siyasetçileri artık görmek istemiyoruz. Mahrum kaldıkları haklarını kazanmak için tutkularını, taleplerini ve direnişlerini paylaşacak Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks Bireyler, LGBTİ+ bireylerin aileleri, LGBTİ+ göçmen grupları, LGBTİ+ öğrenci grupları ve LGBTİ+ işçi sendikalarını görmek istiyoruz. Siyasetçiler de gelmek istiyorsa, vaaz vermeye değil LGBTİ+ bireyleri dinlemeye gelmek zorundadırlar.

Tüm ayrımcılıklar ortadan kalkana kadar mücadele devam edecek

Kuzeyde ve güneyde savaşmamız gereken konuların birbiriyle bağlantısını ortaya çıkarmak adına geçen yıl kuzeydeki LGBTİ+ hareketiyle oluşturduğumuz dayanışma bizim için çok fazla önem taşıyor.* Sorunlarımız ortak; çıkarlarımız ortak; direnişimiz de ortak olabilir. Birbirimizden bir şeyler öğrenebilir ve birbirimizi destekleyebiliriz; ta ki erkek, kadın LGBTİ+ bireyler, tüm etnik kimliğe sahip bireyler sevdiklerimizle birlikte bölünmüşlüğün her iki yakasında el ele yürüyene kadar.

*2017 yılında Kıbrıs’ın güneyinden Yeni Enternasyonalist Sol hem 17 Mayıs Organizasyon Komitesinde yer aldı hem de 13 Mayıs 2017 tarihinde Komitenin etkinlik kapsamında gerçekleşen Onur Yürüyüşüne “Onur Yürüyüşünün Sınırları Yoktur” pankartıyla katıldı. 2018 Yılında da Yeni Enternasyonalist Sol 17 Mayıs Organizasyon Komitesinde yer almaktadır.

Bu haber toplam 2964 defa okunmuştur
Etiketler :
Gaile 452. Sayısı

Gaile 452. Sayısı