Pandemi bitti mi yoksa?
Her şeyi serbest bıraktık, her yeri açtık, düğünler de serbest, istediğiniz kadar davetli, clublar da açık, istemediğiniz kadar kalabalıklar… Kapalı yerleri dahil.
Vaka sayıları da artınca düğün yapanlar, düğüne gidenler suçlanmaya çalışılıyor…
Madem düğünleri serbest bıraktınız, kural da koymadınız, o zaman düğün sahibi de istediği kadar davetli çağırır, isteyen de gider.
Hatta bazen istemeyen de gider çünkü Kıbrıs’ta bir deyim vardır; “Yine yüz yüze bakacağız” denir.
Düğün neden yapılır zaten?
Özellikle kalabalıklar neden çağrılır?
Evet, bir seremonidir, bir evliliğin ilânıdır, gidenler, gitmeyenler o evliliğin şahidi olurlar, duyarlar, duyururlar…
Bir de kalabalık düğünlerin genç evliler için katkısı büyüktür.
Özellikle şimdilerde artan düğün masraflarını karşılar kalabalıklar, üstünden iyi bir de meblağ bırakırlar diye kalabalık düğünler yapılır…
Onun için de davetliler o katkıyı yapmak için giderler, yakındırlar zaten orada olmak durumundadırlar… Arkadaştırlar, ailenin tanıdıklarıdır, bir geçmişleri vardır, gelecekleri beraber olacaktır…
Paylaşımdır düğünler, destektir.
Bir süre olamadı, pandemi engelledi.
Geçen yıl yapılamayan düğünler de serbest bırakılınca bu yıl yapılmaya başlandı.
Düğün ve öncesi, sonrası
Düğünlerin önemini, gerekçelerini anlattıktan sonra pandemi koşullarında bir düğüne gidişi gelişi anlatmak istiyorum;
Geçtiğimiz akşam Akdoğan’da bir düğüne katılmak durumumuz vardı. Akraba olmalarına rağmen fazla kalabalığa karışmamak, hem kendimizi hem düğüne katılanları korumak için biraz geç gidelim, pandemi koşullarında üstümüze düşeni yapalım dedik.
Geç de gittik, düğün bitiş saati 23.30 iken saat 22.45’te düğünde idik. Ama bazı yerlerde olduğu gibi Akdoğan düğünleri de meşhurdur. O saatte yine kuyruk vardı ama biraz hızlı ilerliyordu.
Maske mi?
Tek tük diyebilirim maske için… Yine de bazı düğünlerde gördüğüm veya göremediğim maskelerden fazlaydı diyebilirim. Gelin-damat tokalaşması, sarılması çok olmasa da yine de kaçınılmaz olanlar vardı.
“Tebrikler” diyerek ilerledik biz ve ayaküstü bir iki dakika durduktan sonra tekrar dönüş yoluna çıkmamız gerekiyordu çünkü 00.00’da sokağa çıkma yasağı başlayacaktı.
Akdoğan’dan Lapta’ya… Bir saat zamanımız vardı. Ya varırız eve, ya da yasağa kalırız.
Dönüş manzaraları…
Yola çıktık… Bu arada yolların kapkaranlık ve o karanlıkta da çizgisiz ve fosforsuz olmaları nedeniyle yolda mı gideriz yoksa yoldan çıktık da bir yere mi tosluyoruz endişesiyle araba kullanmak zorunda olduğumuzu belirtmek isterim.
Ben bir defalık veya yılda birkaç defalık o yollarda (ister Paşaköy tarafından gidin isterseniz Turunçlu tarafından fark etmiyor) araba kullanmak durumunda kalıyorum… Ya her gün o yolları kullanmak durumunda kalanlar!…
Burada bir parantez daha açıp şimdilerde artık TC Elçiliği’nin (Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi) üstlendiği ve açıklamalarını da onun yaptığı karayollarıyla ilgili gelişmeleri biliyorsunuz… Bir bölgeye yol yapılacak, istediğine ihalesiz işi Ankara’da veriyor, o da Türkiye’den geliyor asfaltı doğru-yanlış döküyor gidiyor… Yenile bir program daha açıklandı yol yapımlarıyla ilgili… Özellikle Geçitköy-Alsancak yolunun yenilenmesi dikkatimi çekti. Belki de en iyi yollardan biri o. Geçitköy’den Lapta’ya kadar KKTC’nin en iyi asfaltlarından biri var. (Tabii sadece asfalttan bahsediyorum, oysa ki aydınlatma, çizgi, fosfor şart ama projede asfalt yenilemesi deniyor, diğer eksikler yok) Şimdi o asfalt neden yenileniyor merak ettim. En düzgün yolları birilerine para vereceksiniz diye yenilerken köy arası yolları asfaltlasanız, çizgileri çekseniz, fosforları koysanız daha iyi olmaz mı?
***
Tekrar dönüş yoluna dönersek; O karanlık, belli belirsiz yolları geçerek anayola çıktık, Haspolat’a geldiğimizde günlerdir sürücüleri bezdiren ve çember yapımı nedeniyle tek şeride inen yolda yetersiz, belli belirsiz alınan ama Erdoğan gelecek diye bir an önce bitirilmesi planlanan yolun bir bölümünü de geçtik… Yine Lefkoşa içinde kötü asfalt, yer yer çöken, çukurlaşan, kazılan, yarılan yolları da geçtik… Artık Girne’ye doğru iniyoruz… Bir güney plakalı araç inişte geçti bizi, hızla gidiyor, bu saatte Girne’ye doğru niçin gider bu araç? İhtimalin büyüğü bir kumarhanede sabahı edecek.
Aniden yavaşladı güney plakalı araç… O da ne? Yolda polisin yanan sönen ışıkları, duran arabalar, sıkışan trafik… Saat 11.55 oldu. 5 dakika sonra yasak başlıyor ama yollar araba dolu…
Trafiğin sıkıştığı yerde bir gece kulübü var. Yavaş yavaş ilerledik, kulübün olduğu yerde arızalı bir araba, araç kurtarma aracına bindiriliyor ancak kulübün oto parkında yüzlerce araba var. Yüzlerce arabayla oraya gelen yüzlercenin fazlası genç… Siyahi gençler çoğunluk gibi… Saat 11.56 oldu.
Ben dakikaları sayıyorum yasağa doğru… Bu kadar araba, bu kadar insan yasağa dört kala nereye, nasıl gidecekler! Yasakla bir ilgileri yok gibi… Acele eder gibi bir halleri de yok. Geceye akmaya devam edecekler gibi görünüyor…
Polisin de acele eder gibi, “hade evlere” der gibi bir durumu yok. O da arızalı araba yüzünden sıkışan trafiği idare etmeye çalışıyor…
Lapta’ya doğru yasaktan önce evde olmaya gayret ederken yollar araba dolu… Gündüz trafiğinden farkı yok. Yasaktan bir önce, hatta yolda giderken yasak saatine girdikten sonra bile gezmeye çıkmış gibi gidenler var.
Görülenin çağrıştırdığı…
Her şey pandemi öncesi sanki… Gezmeler, tozmalar, eğlenceler, kalabalıklar… O gün 54 vaka çıkmış, önceki gün 61, önemli değil!
Bu düşüncelerle eve varıyorum ve kendimi de ihbar ediyorum; Saat 00.12.
Ancak gördüklerim yasağın kalkacağı saat olan 05.00’a kadar sokakların dolu dolu olacağını haber veriyordu.
Belki bana öyle geldi!