1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. PARALEL EVRENDEKİ YALANCILAR
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

PARALEL EVRENDEKİ YALANCILAR

A+A-

Direngen kalıplar üzerine düşündüm bugün bir nedenle. Değişim nasıl da zor çok uzun süre belli bir öğretiye tabi tutulanlar, bazı anlayışları içselleştirenler için. Bazı politik duruşlar için de geçerli bu.  Politik alan kendi ezberleri içinde debelenip durabiliyor. Dünya hızla, hem de baş döndüren bir hızla değişiyor son sıralar. Bu hıza ayak uyduramayanlar anakronik bir çıkmazda debelenip duruyorlar. Değişimlerin her zaman iyiyi doğru olduğunu iddia etmiyorum . Kötüye doğru giden bir dünya halinin  anti tezi de farklı olmak durumunda. Karşı argüman geçmişteki konjonktüre aitti çünkü.

Bazı şeyleri tartışmak çok yoruyor beni. Otuz, kırk yıl önce tartışılıp çoktan aşılmışlar onlar. Bazıları  ise hala abc’sinde direniyorlar. Bilmediklerinden mi, okuyup izlemediklerinden mi, eski durumda kendilerine bir konfor alanı bulduklarından mı orası muğlak. Hiç ummadığın kişiler bazen bunlar. Öyle bir şey söylüyorlar, öylesine anti- demokratik, anti-insani, tutucu bir yerde duruyorlar ki hayretler içinde kalıyorsun. Aynı insanın başka alanlardaki tutumuyla çelişki oluşturabiliyor bu.

Anlamak lazım belki de. Her insan farklı deneyimlerden, farklı bilgilenme ve aydınlanma süreçlerinden geçiyor çünkü. Bazen de dil ve kavramlarla yaşanıyor sorun. Dünyayı anlamlandırmak ve yorumlamak için kavramlara, metaforlara, referanslara ihtiyacımız var. Dilin sınırlarını genişleten, imgelerle anlam katmanları yaratan edebiyata ihtiyacımız var. Sanat ve edebiyatın kodlarını çözememiş pek çok insanda görülebiliyor bu kimlik merhametsizliği hali.

Ben kalbin hep doğruyu işaret ettiğini düşünürüm ama. Eğer sevgi dolu bir kalbin varsa bir etnik ya da cinsel kimliğe, senden farklı hatta tuhaf olana karşı ayrımcı olamazsın.  Bulundukları çevrenin ezberleri içinde davranan pek çok insan somut bir durumla karşılaşınca kalbine, vicdanına, merhametine başvurup tutum değiştirebiliyor. Bazı tutum alışlar ise aidiyet ihtiyacından ya  da düpedüz çıkar beklentisinden kaynaklanıyor. Mahalle baskısı denen durum insanın kalbinin, aklının götürdüğü yere gitmesini engelliyor. İçinden geçeni, gördüğü yanlışlığı söyleyemiyor çünkü dışlanacağından, ayrımcılığa hatta zulme uğrayacağından korkuyor. Hayat sayısız tehlike ile dolu ve güvenlik arayışı özgürlüğün önündeki en büyük engel.

Düşünceye vurulan zincirler yetmezmiş gibi bu hakikat ötesi zamanda algı yönetimi ve sahte haber ve bilgi aktarımı ile de uğraşmak zorundayız. Sahte bilgilerle kurulan anlatılar üstüne yeni anlatılar ve onların üstüne de daha yeni anlatılar inşa ediliyor. Öyle çok yalan var ki doğru söylendiğinde bile bir yalancı çoban etkisi yaşanıyor. Sonunda kurt kapıyor koyunları.

Dünya nasıl daha iyi, daha adil bir yer olabilir? Bu yalan labirentlerinden nasıl ışığa çıkabiliriz esas mesele bu. Bazı acımasız dönemlerin ardından absürt olana yöneliyor insanlık. Neyi tutsan elinde kalıyor çünkü. İyilik ve dürüstlük yenilginin, enayiliğin adı haline geliyor.

Bunca yalan ve çarpıtmanın ortasında yolunu bulmaya çalışıyor insanlık. En güzel yalanı kıvıranın en başarılı sayıldığı bir dünya bu. Bir yalan üretme endüstrisi oluşmuş durumda. Sahtelik öylesine yoğun ki adeta bir norm haline gelmiş. Sahte olduğunu biliyorsun ve o sahteliği yaratma beceri ve zekasını alkışlaman bekleniyor. Hayatın her alanına sirayet etmiş durumda bu. En büyük yalancılar şampiyonlar liginde.

Zehirlenmiş bünyelere verilecek panzehir doğru bir iletişimle, yaratıcı zekâ ile mümkün. Yalancının mumu yatsıya kadar yanıyor ve bunu bilen yalancı yeni bir mum yakıyor yatsıda. Gerçek ise ışıl ışıl yanıp yolumuzu aydınlatabilir.

Paralel bir evrende yaşıyor kimileri. Yalanlarla bu dünyada var olmadıklarından o evreni yaratıp oradan sesleniyorlar bize. Sahte olduğu kadar da pırıltılı bir yer orası. Foyası ortaya çıkabilecek ışıltılar onlar ama… Yeter ki yılmasın, mücadeleye devam etsin hakikat arayıcıları.

 


 

 

Bu yazı toplam 1652 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar