Parktan gelen çocuk
“İçerideysen beş dakika sonra geliyorum” dedi Barış Başel… “İçerideyim” dedim, beş dakika sonra geldi. Yanında bir çocuk. Çocuğun elinde çanta, çantanın içinde Barış’ın aldığı kebaplar… “Şimdi parktan aldım
İKİ SÖZ
Çocukların sevgi görmeye ihtiyacı vardır. Özellikle de hak etmedikleri zaman...
Harold Hulbert
Çocuk büyütürken evi temiz tutmak, kar hala yağarken kapının önünü temizlemek gibidir.
Phyllis Diller
Parktan gelen çocuk
“İçerideysen beş dakika sonra geliyorum” dedi Barış Başel… “İçerideyim” dedim, beş dakika sonra geldi. Yanında bir çocuk. Çocuğun elinde çanta, çantanın içinde Barış’ın aldığı kebaplar… “Şimdi parktan aldım sana geldim, sen de konuş diye” dedi Başel…
Adı Görkem… 16 yaşında olduğunu söylüyor. Yorgun, uykusuz bir görüntüsü var. Dili de çarpıyor biraz… Konuşmak istiyor ama zorlanıyor gibi… Sanki biraz uçuyor… Buna rağmen başta biraz çekingen… Barış Başel de o gün parkta tanışmış. Bir emekli polis Başel’e parktaki çocuğu haber vermiş, O da onu parktan almış, yardımcı olmaya çalışıyor. Barış Başel bildiğiniz gibi Sosyal Hizmet Uzmanı… İki hafta önceki adres KIBRIS dergimizde bilgilerini aktardığı “çocukların fuhuş pazarı” haber dosyasını okumuştunuz. Tabii ki bu uğraşlar bitmiyor, devam ediyor. Ben de ucundan bu ‘dram’ın içine giriyorum. Yazılarımla, gazetemizle, dergimizle kamu oyu yaratmak görevini üstleniyorum.
Ve Görkem’e dönersek; Tipik bir aile hikayesi… Daha doğrusu bu tip çocuklarla ilgili… Az önce dediğim gibi Görkem’in anlattıkları ne kadar doğru bilemiyorum. Hatta adının bile doğru olduğundan emin değilim. Beş günlük parkta yatıp kalkmasının ardından konuşuyoruz. Elbette ki bu ilki değil. Daha önceleri de var. Ancak ilginçtir, poliste kendisiyle ilgili ‘kayıp’ bilgisi yok. Yani bu durumun ilk olmadığı, ailesinin de bu duruma alışık olduğu! anlaşılıyor.
Kebaplarının yanında içmesi için bir de meyve suyu söylüyorum Görkem’e... Yavaş yavaş yemeğe başlıyor… Barış’ın uzmanca soruları, bu olaylar karşısında benim acemice samimiyetim biraz sonra Görkem’in rahatlamasını sağlıyor. Başlıyor anlatmaya;
Tekirdağ’dan 7 yıl önce gelmiş. Annesi Türkiye’de trafik kazasında ölünce daha önce burada olan babasının yanına gelmiş. Babası burada Reyhanlılı başka bir kadınla evlenmiş. Görkem’in iki tane kardeşi daha olmuş. Galiba burada film kopmuş gibi… Görkem, babasının onu dövdüğünü söylüyor. Babasının onu işe gönderdiğini oysa kendisinin okumak istediğini söylüyor ama sorduğumuzda da iki yıl üst üste sınıfta kaldığı için okuldan atıldığını da öğreniyoruz. Bu konuda da ciddi mi değil mi belli değil. Orta 2’ye kadar okumuş. “Dıştan sınavlara girmek istiyorum” diyor ama vatandaş olmadığı için böyle bir hakkı yok.
Bana ilginç ve tuhaf geliyor bu durum. Barış Başel’e soruyorum; “Nasıl yani? Burada okula gidiyor, eğitim görüyor ama dıştan bitirme sınavlarına giremiyor mu?” Evet, yasalar öyleymiş. Devam ediyor Görkem anlatmaya… Daha da rahatlamış gibi görünüyor. “Eve gitmek istemiyor musun? Kardeşlerini özlemiyor musun?” diye soruyorum.
“Neden isteyim? Kardeşlerimi sevmiyorum, onlar da beni sevmiyor zaten… Bana ‘abi’ bile demiyorlar. Annemle babamın ilgileri hep onlarda… Yeni şeyler onlara alınıyor. Bana bir şey yok. Onlara bilgisayar bile alıyorlar.”
“Peki böyle parklarda yatıp kalkıyorsun, mutlu musun?”
“Mutluyum, biraz da size içimi döktüğüm için mutluyum.” diyor… Geldiğinde ışığı sönmüş gözleri gülüyor.
Görkem olayında farklı bir durum var; Babasının işi gücü yerinde anlattığına göre… Annesi de çalışıyormuş. Yani maddi bir sıkıntıları yok gibi görünüyor. Ama Görkem parklarda… Arayanı soranı yok. Üsteleyerek soruyorum; Neden böyle? Sen mi çok sorun çıkarıyorsun? Ailen senden bıktı mı? (Çocuktan bıkılırmış gibi!) “Yok, sorun çıkarmam babam çalışmamı istiyor, ben okumak istiyorum” diye tekrarlıyor.
“Şimdi ne olacak Barış” diye soruyorum. Ailesiyle konuşmaya çalışacağını söylüyor O da… Ancak o gün durumu düzeltmeye zaman yok. Görkem’i o gün için çaresizce geldiği yere bırakıyoruz.
PAZAR’LIK…