Pasaportları iade edin
KTFF’nin KOP’a üye olma kararı sağ cenahı bir kez daha ‘sath-ı müdafaa’ya çekti.
Dünden bugüne Kıbrıs’ta ‘yakınlaşma’ adına ne kadar adım varsa, tümüne aynı retorikle karşı çıkanlar, şimdi de KTFF’nin kararlı tutumuna karşı aynı yöntemlerle karşı çıkıyor, ‘linç kültürü’ ile hareket ediyor.
Eskiden bunu yapmak çok daha kolaydı.
Şimdi artık toplumun gözü açıldı. Geniş kitleler kolay kolay kandırılamıyor, bu yüzden de çocuk ‘taksim’ istemiyor.
Şimdiki ‘sağ’ın temsilcileri Derviş Eroğlu ve Serdar Denktaş çok çaba harcıyor, ama istedikleri etkiyi yapamıyor, laf geçiremiyorlar.
Serdar Denktaş tek tek kulüplere mektup yazarak, sivil bir federasyonda siyasi darbe yapmaya yeltendi. Eroğlu dün buna benzer laflar etti. Belli ki kavga ‘arazi’de, yani kulüpler düzeyinde şiddetlenecek!
Kulüp yöneticileri baskı altına alınacak, KTFF’nin tüzük değişikliği yapması engellenmek istenecek.
Eroğlu ve Denktaş böylece KTFF yönetimini yalnızlaştırmayı deneyecek.
Belli ki Sertoğlu ve ekibi de bu ‘rest’i gördü...
**
Biraz gerilere gidelim: 2000’li yıların başına...
Hatırayın, “Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu alalım mı, almayalım mı” tartışması vardı.
‘Tarışma’ demeyelim aslında, zira olan şuydu: Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu ve kimliği alanlara ‘devlet korkusu’ salınıyor, ülkeyi yönetenler alenen “Alanı yakarız, hapse sokarız” diye açıklama yapıyordu.
Hatta bir de yasa tasarısı hazırlanmış, Kıbrıs Cumhuriyeti evraklarını alanların cezalandırılması öngörülmüştü.
‘Düt’ sesiyle tek sesli koro elemanları gibi sıraya dizilen bildik çevreler işi ‘vatan hainliği’ne vardıran nutuklar sallıyor, ‘korku imparatorluğu’ dosta-düşmana tehdit savuruyordu.
O dönem gücü-kuvveti yerinde olan ‘derin devlet’ unsurlarıyla işbirliği halinde inanılmaz bir psikolojik savaş ortamı yaratılmıştı.
Sonra bir de baktık ki, Güney’deki kimlik kartı ve pasaport daireleri önünde ‘bizimkiler’ kuyruğa girmemiş mi?
**
Bir başka hikaye...
2000’li yılların ortaları...
Lefkoşa’nın iki tarafını bağlayacak meşhur Lokmacı-Uzunyol Kapısı’nın açılması gündemde...
Yine aynı çevreler, dönemin Cumhurbaşkanı Talat ve hükümetin pozitif yaklaşımlarına karşılık Lokmacı’nın açılmaması, köprünün yıkılmaması için benzer yöntemlerle baskı kurmaya çalışıyordu.
Temel argüman şuydu: “Kapı açılırsa Arasta esnafı bitecek. Çünkü ticaret Güney’e kayacak...”
Gariptir, Rumca konuşan şoven çevreler de benzeri bir argümanla kapının açılmasına karşı çıkıyordu.
Oysa esnaf da, toplumun geneli de iki tarihi çarşıyı bağlamak suretiyle bölgenin canlanacağını biliyordu.
Nitekim askeri kanadın çıkardığı krizlere rağmen köprü kaldırıldı, kapı açıldı ve iki kesimde de esnaf kazandı. Lokmacı’dan Kuzey’e geçen turist sayısı, Ercan’dan yüksek rakamlara ulaştı. Elbette ki yakınlaşma ve hayatı kolaylaştırma anlamında da son derece önemli bir açılımdı bu...
Ve yine bir baktık ki, Lokmacı’nın açılmasına şiddetle, avazı çıktığı kadar bağırarak, ortalığı velveleye vererek karşı çıkanlar bölgede bir ‘dükkancık’ açmak için sıraya girmemiş mi?
**
Kıbrıs Türk sağı son olayda da benzer bir retorikle KTFF’nin KOP’a üyelik girişimine karşı çıkıyor.
Yukarıda anlatılan örnekler, Kıbrıs Türk sağının son 10-15 yıllık dönemde bu topluma yaşattığı baskılardan sadece ikisidir. Buna benzer ‘mahalle baskısı’ ve ‘devlet terörü’ uygulamasının tarihte daha çok benzerleri vardır.
Meşhur ‘Türkten Türke’ kampanyaları bunların en çok bilinenidir. Ve o dönemde tıpkı pasaport,kimlik ve Lokmacı örneklerindeki gibi birileri o kampanyalardan da nemalanıyordu!
Şimdi KTFF-KOP ilişkilerine itiraz edenlere alenen çağrımdır:
Cebinizdeki pasaportları ve cüzdanınızdaki kimlikleri derhal, bugünden tezi yok gidip Kıbrıs Cumhuriyeti’ne iade edin!
İade ettikten sonra gazeteye “Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkış” ilanı verin!
Sonra KTFF’nin kararına istediğiniz kadar itiraz edin.
Hodri meydan...