Pedagojik Gelişime Uygun Olmayan Karar
Geçtiğimiz öğretim yılında yaşanan eğitim kayıpları da düşünülerek 2020-2021 öğretim yılında okulların 1 Eylül’de açılması öngörülmüş ve akademik takvimde de yer almıştı. Ancak “Ne oldu? Nasıl oldu?” bilinmez okulların açılması 1 Eylül’den 14 Eylül’e ertelendi. Daha doğrusu öğretim yılının uzaktan eğitim biçimiyle 1 Eylül’de, yüz yüze eğitimin ise 14 Eylül’de başlaması kararlaştırıldı. Hal böyle olunca da anlamlı yanıt bekleyen iki soru kendiliğinden ortaya çıktı.
- 1 Eylül ile 14 Eylül arasında ne değişecek? Yani ne olacak da 14 Eylül’de gönül rahatlığı ile yüz yüze eğitime başlayacağız?
- Bu kararın pedagojik sonuçları düşünüldü mü? Bu kararın öğrencilerin pedagojik gelişime uygunluğu hangi bilimsel platformda tartışıldı?
Ne yazık ki her iki soruya da anlamlı yanıt vermek imkansız… Başka bir ifadeyle, 1 Eylül ile 14 Eylül arasında hiçbir şeyin değişmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Ve hayır, bu kararın pedagojik sonuçları düşünülmedi. Çünkü düşünülseydi böyle bir karar alınmazdı. Şöyle ki;
Yapılan açıklamaya göre yeni öğretim yılı 1 Eylül’de uzaktan eğitim uygulamaları ile başlıyor, yüz yüze eğitim ise 14 Eylül’de başlanıyor.
Öğrencinin; öğretmenini, arkadaşlarını, okulunu, sınıfını, oyun oynayacağı alanı, kısacası okul hayatının geçeceği ortamlarını tanımadan, uzaktan eğitim yoluyla öğretime başlaması hiçbir pedagojik içerek taşımıyor. Okul öncesi, birinci, hatta ikinci sınıflardaki öğrencilerin, okul kademeleri arasında geçiş yapan öğrencilerin, eğitim alacakları alanlarına göre ders seçmek durumunda olan öğrencilerin uzaktan eğitim uygulamaları yoluyla öğretime başlama kararı en hafif tabirle büyük bir talihsizliktir.
Hele okul öncesi dönemde bu durum pedagojik bir yıkımı beraberinde getirmektedir. Bu yüzdendir ki Covid-19’a karşı büyük tedbirler alan ülkeler, okul öncesinde yüz yüze eğitim koşullarını zorlamakta, sosyal mesafe ve diğer önlemlerle 3-6 yaş grubunda yüz yüze eğitimi başlatma kararlılığında olmuşlardır. Çünkü;
- 3-6 yaş grubunun dikkat süreleri çok azdır. Bu yaş gruplarında 5-10-15 dakika gibi dikkat süreleri vardır.
- Bu gruptaki çocukları kameralar karşısında oturtup ders anlatmak mümkün olmadığı gibi, onların da ekrandaki öğretmenin dediklerini alıp uygulaması çok zordur.
- Okul öncesi çocukları için en önemli öğrenme yöntemi oyundur. Bu kademede yaparak, yaşayarak öğretme teknikleri kullanılır. Ekranlar aracılığıyla ders anlatmak okul öncesi yaş gruplarında mantık dışıdır.
- Akran öğrenmesinin en yüksek olduğu kademelerden birisi okul öncesidir. Yani bu kademede öğrencilerin farkında olmadan gerçekleştirdikleri öğrenmeler arkadaşlarından elde ettikleri öğrenmelerdir. Bunu ekranla sağlamak mümkün değildir. Bu yaş grubunda arkadaşının ona vereceği bir öğretiyi hiç kimse veremez.
Okul Öncesinde Ne Yapmalıyız?
Okul öncesi kademesinde eğitime nasıl başlanacağı ve nelerin yapılabileceği çok önemlidir. Geçtiğimiz hafta içerisinde ortaya çıkan bu kararla birlikte okul öncesinde öğretimin nasıl olması gerektiği, bu yaş grubunda eğitim-öğretim uygulamalarında nelere dikkat etmemiz gerektiği ile ilgili olarak çalışma arkadaşım Okul Öncesi Öğretmeni ve Eğitimde Yaratıcı Drama Uzmanı sevgili Rahme Kavaz ile sohbet etme fırsatı buldum.
Yakın bir zamanda gerçekleştirdiği yaratıcı drama etkinliği örneğinden yola çıkarak çocukların kendi kendine öğrenmelerinin ne denli önemli olduğuna vurgu yapan Kavaz’ın bu konuda bana aktardıkları şöyle:
“Başta okul öncesi olmak üzere eğitimin her alan ve kademesinde yaratıcı drama etkinliklerini işe koşmalıyız. Çocukların kendi kendilerine öğrenmelerine, empati geliştirmelerine ve sosyal yaşam koşullarına uyum sağlamalarına öncülük eden yaratıcı drama etkinlikleri, çocukları hem eğlendiriyor hem de düşündürüyor. Yeni yaratımlara/yaratıcılığa yöneltirken sonsuz hayaller kurmalarına fırsatlar veriyor.”
“Gerekli tedbirlerin alınarak okulların açılması ve okul öncesi dönemde yüz yüze eğitime başlamak büyük önem taşıyor. Bu bağlamda ele alınması gereken en önemli öğreti pandemi süreci ile ilgili çocuklara bilgi verilmesidir yani çocuklara, hayatımızı bu şekilde yaşamamızın nedenlerini anlatmamız lazım. İşte bu gereklilikten yola çıkarak bir süredir dünyada devam eden ve ülkemizde de yaşamımızı farklı şekillerde etkileyen Pandemi sürecinde Covid-19 virüsün etkilerini drama konusu yaparak oynadık.”
“Öncelikle çocukların yaşlarına göre pedagojik uygun planlar hazırladık. Covid-19 virüsünün bizleri nasıl etkileyebildiğini, çocukların ve yetişkinlerin nasıl davranmaları konusunda etkin oyunlar oynadık, farklı deneyler gerçekleştirdik. Çocukların bu konu ile ilgili farklı bakış açıları ve çözüm önerileri çok ilginçti. Bilim insanı gibi düşünerek inanılmaz çözümler sundular. Çalışmamızın sonunda görsel sanat çalışmaları neticesinde, çocukların Covid-19’u ne kadar içselleştirdiklerini gözlemledim.”
Sevgili Rahme Kavaz’ında aktardığı gibi okul öncesinde öğrencilerin kendi kendilerine öğrenmelerini sağlayacak uygulamaları işe koşmalıyız. Bu yaş grubundaki öğrencilerin ekran karşısına geçerek uzaktan eğitim uygulamaları yoluyla kazanım elde etmelerini beklemek hayalcilikten olacağını düşünenlerdenim.
Okulu, sınıfı, dersleri, arkadaşları ve öğretmeni ile tanışmayan çocuklar için uzaktan eğitim yoluyla öğretime başlamanın pedagojik açıdan ciddi sıkıntılar içerdiği aşikar. Öyle görülüyor ki, geçtiğimiz öğretim yılında yaşanan büyük eğitim kayıplarına bu yıl daha da büyükleri eklenecek… Pedagoji adına biraz daha dikkat, biraz daha bilimsel düşünce, biraz daha özen… Anlayışımızı biraz değiştirir, eğitim bilimi ilkelerine bakarsak yukarıda anlatılan örnekteki gibi çok daha faydalı, çok daha anlamlı ve çok daha nitelikli uygulamaları hayata geçirecek donanımlarımız olduğu görülecektir.