PERDE KAPANIRKEN
Köyün tepelerine yeni düşmüştü karanlık, güneş can hıraş gitmiş gibiydi, sanki Noel öncesi bir oyun oynar gibi erken bırakmıştı göğü, teslim olmuştu belli ki ve geriye sessizlik kalmıştı. Bir aile henüz yeni kalkmıştı yemek masasından, çocuklar uyuklamıştı, en büyüğü on üç yaşında, evin anne ve babası çocuklarına bakıp içten içe kabaran korkunun kendilerini teslim almamasını diliyorlardı, çocukları vardı, gelecek günleri...
Sonra Rumca kelimeler duydular, emir cümleleri kapının ötesinden, kapıya vuran eller.
Çık dışarı !
Camlar kırılır, tüfek kırık pencere camlarından adama doğru hedef alır, biri bağırır: “Bizimle gel, yoksa seni çocuklarının önünde vururuz!” Evin on üç yaşındaki erkek çocuğu babasına bakar, güneşin teslim olduğu kara bulutlar yüreğine çöker, bir yerlerde şimşekler çakar, yağan yağmurun toprak kokusu gelir burnuna, az önceki yemeğin tuzlu tadı, annesinin “Gitme!” yakarışları, kardeşlerinin göz yaşları...
Baba “geri döneceğim, merak etme” der, babası sonra bir yürek ağrısı hisseder, kalbinin sıkıştığını ve vücudunun her bir damarının daraldığını, dayanamaz “çocuklara iyi bak” der.
Baba gider.
Anne eşsiz kalır, çocuklar babasız, bu ülke bir insanını daha kaybeder, gidenler dönemezler. Göç yolları başlar.
O baba tam da yüreğinin ağrısını hissettiği yerden vurulmuştur belki, belki hiç nefes alamadan bir kuyuya atılmıştır, bir karakolun duvarının dibinde kurşuna dizilmiştir. Belki.
O baba hiç geri dönmedi. Benim on üç yaşında 1963’te Aralığın 21’inde kara bulutlar arasında kalan babam, babasını bir daha hiç göremedi. Bir mezar taşından hala yoksun, her savaş hikayesinde gözleri dolan babam, şimdi hala o günün hatıralarına esir düşer. Ben giden o adamla hiç tanışmadım ama bilirim ki onun gidişi çok şeyler öğretti bana. İnsanların sadece kimliği farklı olduğu için kaybolmaması, öldürülmemesi gerektiğini, sevgi dolu hatıraları varken bir mezar taşından bile yoksun bırakılmaması gerektiğini. Acı nesiller coğrafyasıyız biz: Rum, Türk ve diğer tüm kimlikleriyle.
O acı günleri yaşadık biz. Halen katman katman yerin altında bu topraklarda insanlarımız yatıyor, aramızda katiller dolaşıyor. Nice Kıbrıslı Türk geleceği babasız olarak, annesiz, kardeşsiz, ailesiz, çocuksuz olarak yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Duvarlarımızda geçmişin derin izleri asılı, fotoğraf çerçevelerinde siyah beyaz gülen yüzlerimiz.
Şimdi siz kalkmış bize ders vermeye çalışıyorsunuz. Sizin şanlı tarihinize benzemez bizim resmi tarihimiz. Toplum mühendisliği ile yazılan yalan tarih kitaplarınızdan öğrenmeyiz biz tarihi, ders kitaplarımızın arasına akşam annemizden, babamızdan duyduğumuz acıları koyarız, kara bulutların geldiğini, bir insanın daha öldürüldüğünü, kurşunun sıyırmasını, mevzilerde paramparça olmuş bedenleri koyarız.
Toplu katliamlar, tecavüzler bu ülkenin resmi tarihidir efendiler, siz bu ülkenin yetimlerinin acılarını anlayamazsınız. Yarattığınız düzen kendi çıkarınız için böyle olabilir, haşa hoş vakit geçiriniz buralarda, ganimetten evler de alıp satınız, vatandaşlık için rüşvetler de alıp-veriniz, “Sayın Bürokratlar”ın peşinden de koşunuz, mitinglerde bayrak sallayıp, en ön saflarda bağırınız, ancak biz size inanmayız, güvenmeyiz, sizinle aynı yolu asla yürümeyiz.
Siz, her vakit bulduğunuzda bu topluma küfrederken, aşağılarken, her yerde sadece kendi yazdığı resmi tarihi tekrarlarken, bize her defasında “yaşamadınız bilmezsiniz” yazarken kullandığınız dil ile aynı değildir bizim dilimiz. Doğduğunuz yerin önemi yok, ister Baf’ta ister ister Lefkoşa’da istersen Anadolu’da doğmuş ol. İnsanı sadece insan olduğu için sevmeyip ötekileştiren ırkçı ifadelerden de anlamayız biz. Biliriz ki ekmek kavgasıdır hayat, toplumun sınıflara bölündüğünü, sömürünün halen devam ettiğini de biliriz. Burada veya orada aynı gökyüzü altında sadece insanız işte. Bunu biliriz.
Duyduk ki bu ülkenin gazetecileri için mahkeme kurmuşsunuz uzaklarda. Resmi tarihinizi tekrarlamadığımız için yakında sıra hepimize geldiğinde hangi salonda bizi tek tek yargılayacaksanız gün gelir öğreniriz. Bu topraklarda bizim kaybettiğimiz onca anımız varken başka kaybedecek neyimiz kaldı geriye? Benim söyleyebileceğim budur size: Bizimle derdiniz var bu mücadelede onun kederine yanın!
Giden her insan ardında bıraktıklarını bir nebze eksiltir. Aralık 63, Temmuz 74 ve nice tarihler bize bizi hatırlatır, sonrasında yaşananlar, göçler, yitip giden insanlarımız. Tarihimiz bize kim olduğumuzu anlatır.
Biz kimiz?
Tiyatronun perdesi kapanırken sessiz kalıp seyredenler için karanlıklar çoğalacak, onlar kaybedecekler.
Bizim burada, tam da kırılma noktasında ayakta durup, ses vermemiz gerekir:
Orada dur! Gidenler halen gelmediler, bizler onları bekleyeceğiz. Çocuklarımıza iyi bakıp,
“geri döneceğim” diyen o adamın nesli bir daha ölmesin, o kapılar pencereler kırılmasın, babalar yetim kalmasın diye biz bir daha o karanlıklara gitmeyeceğiz.
Barışı bekleyeceğiz.