“Persona non grata”dan “Persona grata”ya...
... gelinen aşamada yeni bir süreci başlatmanın arifesinde olan, bu potansiyel gücü içkin ‘tarihsel buluşma’yı, mahiyetini belirleyecek ciddi bir ‘sahicilik ve samimiyet’ sınavı beklemektedir
Hakkı Yücel
[email protected]
Akademisyen-araştırmacı-yazar Niyazi Kızılyürek’in Mayıs 2019’da yapılacak Avrupa parlamentosu seçimlerinde Akel’den (daha açık bir ifadeyle ‘Akel-Sol-Yeni Güçler’den) aday gösterilmesi, adanın dingin seyreden siyasi ortamını hareketlendirdi. Olayın biçim ve kapsam itibarıyla bir ilk olması değildi bu hareketlenmenin tek sebebi. Buna ilave, kimlik ve nitelik olarak Niyazi Kızılyürek’in yoğun müktesebatıyla, aday gösterildiği partinin geniş siyasal/toplumsal temsiliyet gücünün bir araya gelmesi ve asıl, bu buluşmanın amacına ulaşabilecek -en azından bu potansiyeli içkin- yeni bir süreci işaret ediyor olmasıydı. Böyle olduğu içindir ki, ‘Kıbrıs Sorunu’ çerçevesinde neredeyse yaprak kımıldamadığı bugünlerde, yaşanmakta olan bu yeni süreç -henüz yolun başı olsa ve nasıl seyredeceği tam olarak bilinmese de- benzer duyarlılıkları taşıyan -umut yorgunu- siyasal/toplumsal kesimlerde bir heyecan yarattı.
Tam da burada, bir ilk olan bu ‘tarihsel buluşma’ya, oluşturucu unsurlarını ve neyi ifade ediyor olduğunu anlamak bakımından biraz daha yakından bakmak yararlı olsa gerektir. Bu bağlamda ilk parantezi, Kıbrıs’ın yakın siyasi tarihini, her iki toplumun milliyetçiliklerinin kendi aklı ve hafızasıyla sınırlayarak inşa ettiği çatışmacı resmi tarihlerine karşı, derinliğine kuramsal bir hassasiyet ve genişliğine çözümleyici eleştirel yaklaşımlarla yeniden yazarak anlamlandıran; bu konudaki akademik/entelektüel bilgi ve enerjisini kamusal alanla da paylaşan Niyazi Kızılyürek adına açmak hakkaniyetin olduğu kadar inkâr edilemez bir gerçekliğin de ifadesidir. O hakkaniyet ve gerçeklik ise, Kıbrıs’ı barışın egemen olacağı ortak yurt olarak inşa etmeyi dert edinen, bu uğurda mücadele eden bir hayatın ve 1983’ten günümüze bu mücadeleye zemin teşkil edecek, hem Türkçe hem de Yunanca sayfa sayfa çoğalan, siyasal/toplumsal dinamikleri etkileyen, ufuk açıcı yoğun bir külliyatın karşılığıdır. Her iki toplumdaki geleneksel zihinsel konformizmleri ve siyasetleri sarsarak sorgulayan, karşı seçenekler öneren bu anlayış ve külliyat nedeniyledir ki N.Kızılyürek hem Kuzey hem de Güney’de bu kesimler tarafından “Persona non grata” (İstenmeyen insan) ilân edilmiştir. Suçu ağırdır: Tarihsel olay ve olguların değerlendirilmesinde, milliyetçi resmi tarihin kendisiyle sınırlı mutlaklaştırıcı anlayışını; o sınırları aşan, olay ve olgulara mesafe alarak bakan eleştirel bir anlayışla ikame etmiştir. Bir başka ifadeyle sorunları yeniden üreten tek yönlü mutlaklaştırıcı hâkim tarih perspektifi yerine, sorunları anlamaya çalışan çok yönlü eleştirel alternatif tarih perspektifini esas almıştır. Son kertede tarihin ve tarihsel aklın ‘demokratikleşmesi’ demek olan -ötekini de gözeten- bu yaklaşım, tarihten beslendiği gerçeğinden hareketle aynı zamanda ve aynı kapsam genişliğiyle siyasetin -siyasal aklın- de ‘demokratikleşmesine’ zemin teşkil edecek bir mahiyet taşımakta, sonuç olarak tarihsel/siyasal ölçekte farklı yaklaşımların gelişmesi için alan açmaktadır. Deyim yerindeyse Kızılyürek eski köye yeni adet getirmektedir.
Sadece bu kadar da değildir. Onun ağır suçu, ‘olay’ ve olguları’ değerlendirirken takındığı bu çok yönlü/eleştirel yaklaşımı, o olay ve olguları belirleyen ‘duygulara’ yönelik olarak da sergilemek suretiyle devam etmektedir. Özellikle 2016 yılında yayınlanan “Bir Hınç ve Şiddet Tarihi- Kıbrıs’ta Statü Kavgası ve Etnik Çatışma” başlıklı kapsamlı çalışmasında, Kıbrıs’ın siyasi tarihinde ‘olaylar ve olgular’ kadar ‘duygular’ın da milliyetçi ideolojiler tarafından istismar edildiği, belgelere dayanarak açığa çıkarılmakta; bu bağlamda öfke, kızgınlık, nefret ve hınç gibi duygular ele alınarak, resmi söylemin ötekilere yıktığı bu duyguların aslında her iki toplumda nasıl acımasız bir şiddete dönüştüğü örneklerle belgelenmektedir. Milliyetçi ideolojilerin kendi mutlak hakikatiyle tutsak ettiği tarih (aklı) ve siyaset (aklı), aynı anda duyguları (duygusal aklı) da kuşatmakta, toptan hükmünü icra etmektedir. Kızılyürek bu noktada çok yönlü eleştirel yaklaşımını empati, vicdan, ahlâk vurgusu yaparak duygular üzerinden de sürdürmekte, bir bakıma ‘duyguların demokratikleşmesi’ni (duygusal aklın demokratikleşmesini) öne çıkarmaktadır.
Ezcümle Kızılyürek, geleneksel kesimlerin boynuna astığı “persona non grata” yaftasına, saldırı ve suçlamalarına aldırmaksızın, eleştirel/sorgulayıcı tarihsel/siyasal bilinci, vicdani/ahlâki duruşuyla mücehhez mücadele pratiğini ısrarla sürdürmektedir.
2000’li yıllara gelindiğinde, evrensel ölçekte ve eş zamanlı olarak Kıbrıs’ta yaşanan ’ezber bozan’ gelişmeler, o güne kadar geleneksel anlayışların ezberleri tarafından “persona non grata” ilan edilecek kertede suçlanan Kızılyürek’le olan ilişkilerde de -zihniyet ve siyaset dünyaları koparılacak kelle arayan giyotinler olarak çalışmaktan öteye geçmeyenler tarafından aynı biçimde suçlanmaya devam edilse de- karşılığını bulmaya başlayacaktır. O kadar ki Kızılyürek giderek, sadece ideolojik yakınlık içinde olduğu kesimler tarafından değil, karşı siyasal/ideolojik kesimler tarafından da düşünce ve görüşlerine başvurulan bir otorite muamelesine tabi olacaktır. Bu süreçte O, bağımsız eleştirel tavrı baki kalmak kaydıyla, sürekli yazıları, konferansları, tartışma programlarıyla görüş ve düşüncelerini, resmi televizyon kanalları da dâhil olmak üzere, görsel-yazılı medyada geniş bir yelpazede dillendirecek, hız kazanan çözüm ve barış mücadelesine katkı koymayı sürdürecektir. Tarihin garip cilvesi, dünün “persona non grata”sı (iki toplumda da bu ısrarı sürdürmeye devam eden kesimlerin varlığına ve çabalarına rağmen) bugünün giderek daha çok talep edilen “persona grata”sı (istenen insanı) haline dönüşecektir. Ve nihayet günümüzde, yakın tarihin inişli çıkışlı seyrinden sonra, somut bir seçenek olarak Kızılyürek Avrupa Parlamantosu seçimlerinde “Akel-Sol-Yeni Güçler’ listesinden aday olarak yer alacaktır.
Bir yanıyla kişisel başarı hikâyesi olarak da değerlendirilebilecek bu gerilimli serüven, gelinen aşamada bundan çok daha fazlası, ortak bir yurt olarak Kıbrıs’ın yeniden inşa edilmesine damga vurabilecek ‘tarihsel buluşma’nın etkin bir unsuru olma başarısıdır ki, burada bu buluşmanın diğer ayağını teşkil eden “Akel-Sol-Yeni Güçler’ parantezini açmak gerekmektedir.
“Akel-Sol-Yeni Güçler” yapılanmasıyla geleneksel sınırları dışına doğru genişlemeyi hedefleyen Akel kitleselleşme anlamında önemli bir adım atarken, Kıbrıslı bir Türkü listesinden aday göstermek ve gösterme gerekçesini de “parti tabanından gelen yoğun talep ve görüş birliği” olarak açıklamak suretiyle, özellikle temsiliyet ve meşruiyet anlamında bir başka önemli karara imza atmıştır. Kızılyürek’in siyasal/ideolojik yakınlık dışında, üyesi olmak bir yana, akademik-entelektüel çalışmalarında Akel’e yönelik ciddi eleştirileri gündeme getirmesi ise, bu ‘buluşmanın’ buyurgan ilişkiler düzleminde değil, demokratik bir zeminde hayat bulacağını ima ediyor olması açısından da ayrıca önem kazanmaktadır. Ve nihayet Kıbrıs’ta çözüm perspektifi olarak gerek Akel sözcülerinin gerekse Kızılyürek’in ‘Federal Kıbrıs’ı ortak hedef ve mücadele rotası olarak belirlemeleri ise, geniş ölçekli olma iddiası ve potansiyeli taşıyan bu ‘tarihsel buluşma’ya, Kıbrıs’ın geleceğini belirlemede büyük sorumluluk yüklemekte ve ayrı bir yer açmaktadır.
Buradan bakınca bir yanda, siyasal/ideolojik hüviyeti, çalkantılı mücadele tarihi ve bu tarihe içkin hataları ve sevaplarıyla Akel’le -yeni süreçte “Akel-Sol-Yeni Güçler”le-; diğer yanda akademik-entelektüel müktesebatı ve mücadele pratiğiyle Niyazi Kızılyürek’in ortak bir listede buluşmaları, kim ne derse desin, tarihsel önemi haiz bir mahiyet taşımaktadır. Buradaki kritik soru ise, an itibarıyla kâğıt üzerinde gerçekleşen bu buluşmanın, 26 Mayıs tarihinde yasal bir hüviyete dönüşüp dönüşmeyeceğidir. Bu kadar da değildir, yasal bir hüviyete bürünerek hayata geçtiği takdirde, kâğıt üzerinde belirlenen ortak amaç ve hedef birliğine uygun hareket edilebilecek midir, ya da ne oranda hareket edebilecektir.
Daha net ifade etmek gerekirse, gelinen aşamada yeni bir süreci başlatmanın arifesinde olan, bu potansiyel gücü içkin ‘tarihsel buluşma’yı, mahiyetini belirleyecek ciddi bir ‘sahicilik ve samimiyet’ sınavı beklemektedir. Bu bağlamda, akademik-entelektüel dünyanın görece steril ortamından siyasetin mayınlı tarlasına geçiş yapan Niyazi Kızılyürek’i; “Sol-Yeni Güçler” açılımı ve Kıbrıslı bir Türk’ü aday listesine alarak temsiliyet ve meşruiyet sınırlarını genişletmeye özen gösteren Akel’i ve bu sürece destek veren siyasal/toplumsal bütün kesimler bu sınavdan geçeceklerdir.
Buradan bakınca, 26 Mayıs 2019, Kıbrıs’ın geleceğinde yeni bir başlangıcın tarihi olmak ağırlığı ve sorumluluğunu taşımaktadır. Bu başlangıcın, Kıbrıs’ı üzerinde yaşayanların sorunlarını aşmış ortak yurdu yaratma yönünde mi, yoksa yeni sorunlar üretecek bir başarısızlık doğrultusunda mı olacağını ise ‘sahicilik ve sahicilik’ testi belirleyecektir. ‘Tarihsel buluşma’yı göstermelik bir sembol olmaktan çıkarıp, etkin ve dönüştürücü siyasal/toplumsal dinamik kılacak olan da budur.